O Türkiye’ye musallat olan çatık kaşlılığın, maçoseviciliğin panzehiri. Sektörün kurtlar sofrasındaki iyi çocuk. 30 yaşına henüz girerke “Daha sakinim’ dese de, gözleri ışıldayarak dev konserlerin geleceği, tüm enerjisiyle dans edip hepimizle şarkı söyleyeceği günleri bekliyor. Edis’le konfor alanından çıkmayı, pandemi depresyonunu, seksi şarkıları, toksik masküleniteyi nasıl aştığını ve ‘çıtırlığın’ bitişini konuştuk.
Nasılsın Edis? Pandemi dönemini nasıl geçirdin, neler yaptın?
Londra’ya gitmiştim, tam o sırada ‘lockdown’ başladı. Benim için büyük bir şoktu. Büyük bir konser geçirdik, onun filmini çektik. Turne finali yaptık. Ondan sonra Londra’da ciddi bir anlaşmaya girdik. Ciddi bir çalışma temposu başlıyordu ki, bir anda kendimi evimde buldum. Hiç beklemediğim bir yerde. O yüzden pandeminin ilk aylarında bayağı depresif haldeydim. Planlanan bütün konserlerim gitmişti ve konser yapmayı çok özlemiştim. Hareketsiz kaldım, sakatlıklarım arttı, hatta 15 kilo aldım. Garip bir süreçti. Şanslıyım ki, bir orman evinde yaşıyorum. En azından bir dairede kalmadım. Yanıma üç arkadaşımı aldım, bir DJ, biri müzisyen filan. Onlarla evde DJ Setup kurup kendi kendimize çala çala geçirdik. Hatta o sırada ‘Perişanım’ single’ı çıktı. Şarkıyı uzaktan bitirdik, videoyu uzaktan çektik. Sonra depresyon yavaş yavaş bitmeye başladı. Konser yapamamama rağmen işime devam ettim.
Senin ilk çıktığın günden bu yana yarattığın bir 90’lar nostaljisi var. Özlediğimiz naif, neşeli, çocukluğumuza ait bir pop ruhu vardı ilk çıktığında. ‘Benim Ol’ dönemini nasıl değerlendirirsin?
Ben o zamanlar çok katıksız bir hayalin peşindeydim. Kimseden etkilenmeden yaptığım şarkılarım vardı. İzlenme kaygım yoktu. Çok yüksek bir özgüvenim vardı. Sektörün içinde yozlaşmamış, beklentisiz bir star imajı vardı kafamda. Doğal akışında oluşturulmuş bir altyapı da vardı (konservatuvar eğitimi, dans vs). Benim o dönemde hatırladığım tek şey, başıma geleceklerden emin olduğum. Bu kendini beğenmişlik değil, tamamen diğer ihtimali düşünmemiş olmakla alakalı.
Yaptığım klibin ve şarkının farklı olduğunu, iyi karşılanacağını biliyordum. Daha önce neden ilgi görmediğiyle alakalı bir derdim vardı sadece. Ama her seferinde daha da şaşkınlıkla izledim başıma gelenleri. Çünkü işin pratiği farklı. İş başınıza gelmeden kendinizi çok daha yükseklerde görüyorsunuz. Çok daha eminken iş pratiğe dökülünce yan etkiler başlıyor. ‘O kişi’ olmakla ilgili soru işaretleri başlıyor. Ben bu işi hangi minvalde yapmak istiyordum? Bu işten para kazanmak istiyor muydum? Ben bunu ne için yapıyordum? Beni sevenler gerçekten mi seviyor? Benim hayal ettiğim gibi mi seviyor? Üzerimde baskı var mı? Toplumsal olarak bir sorumluluğum mu var? Ünlü olmak böyle bir şey miymiş gibi binlerce soru.
Müzik yapmak ayrı, ‘star business’ içinde bir ürün olmak ayrı, ünlü olmak ayrı, müzisyen olmak ayrı, herhangi bir insan olmak ayrı, sosyal medyada kimliği olan biri olmak ayrı. Bunların hepsi ‘sen’ olarak bir potada eriyor. Bu kimlikleri yavaş yavaş tanıdıkça kim olduğunu zaman gösteriyor, daha da gösterecektir. İlk çıktığında hesap ettiğinle şimdi olan biraz ayrı. Çünkü bu işin bizim hiç hesap etmediğimiz bir ‘business’ kısmı var.
O, ticaret/para kısmı seni nasıl etkiledi? Yorduğu, hayal kırıklığı yarattığı yönleri oldu mu?
Yordu tabii. Çünkü bu işten para kazanılacağını çok fazla hayal etmemiştim ben. Daha çok, işime yatırım kısmına kafam gitmiş. Kendimi daha nasıl geliştirebilirim, ne giyebilirim, nasıl iyi klip çekebilirim? Oralarda suistimal edildiğim oldu. Hatta birkaç istemediğim davayla uğraşmak zorunda kaldım. Sonunda kazanmış olsam da o süreçler beni yordu.
Kötü niyet beslememiş, ticaretin o kötü yüzünü görmemiş genç bir insan, sıradan bir öğrenciydim. Hangi işe girersem gireyim o yüzünü öğrenecektim. Burada ürünün kendisi de ben olduğum için biraz fazla yordu tabii. Çünkü yarattığınız ekonomi yaşınıza göre fazla oluyor ve o zaman, bu duruma çok fazla aymış biri olmayınca kolay faydalanılabiliyor sizden. Genç sanatçıların yaşadığı en büyük travmalar bunlar. Ben o süreçleri geçirdim. En son ailem geldi yanıma ve şu anda ailemle çalışıyorum.
“Akıl sağlığını yitirmeden…”
Sende sanki yırtma hırsları, kurnazlıkları olmayan, kurtlar sofrasına uymayan saf bir taraf var.
Bende bir saflık var, evet. Çok şanslıyım adalet hep yerini buluyor hayatımda. İstediğim şey hep oluyor. Odaklandığım şey işlerin katakulli tarafları olmadığı için o saflık orada ortaya çıkıyor. Yoksa zeki bir adam olduğumu düşünüyorum! Sanırım işin business tarafında saf olmayı seçiyorum. İyi ki de öyle yapıyorum tabii ama çok zararını da gördüm. Artık görmemek dileğiyle!
Şu anda önemli kararları birlikte verdiğim insanlar ailem ve çok yakınlarımdan oluşuyor. Artık o korumamızı oluşturduk sanırım. Koruma kalkanıyla ilerliyoruz. Öyle de yapmak zorundayız çünkü ben akıl sağlığımı yitirmemeliyim. Müziğimi yapabilmeliyim.
Çocukluğunu, ailenle ilişkini, İzmir’deki hayatını nasıl hatırlıyorsun?
Çocukluğumda çok sosyal biri olduğumu hatırlıyorum. Dört yaşımdan beri bir şekilde hep sahnedeydim. Anneannemle büyüdüm. Annemle babam çalışıyordu. Anneannem hafızamda daha fazla yer etmiş. Bazen “Anne babamı abim, ablam gibi hissediyorum” derdim. Onlara da sordum böyle bir travma olmuş olabilir mi diye.
Çok eğlenceli bir oyun hayatım vardı. Çok tatlı bir mahallenin çocuğuydum. Sanat içinde olduğumu da hatırlıyorum, şarkı söylerken, piyano çalarken. Mutsuz olduğum, ‘bully’ edildiğim zamanları da hatırlıyorum ama onlar her çocuğun kafasında yer etmiştir zaten. Başarılı bir öğrencilik ve sosyal hayatım vardı. Biraz büyüdükçe ergenlikte daha yaramazlaştığım zamanlar oldu. Ama acıklı bir hikâye yaşadığımı düşünmüyorum çocukluğumda.
“Beni fark edin” diyen bir çocuktum diyebilirim.
Orta-üst ailenin, sosyal hayatı okulda geçen çocuğu… Çok ön planda olmayan ama sanat aracılığıyla ön planda olabileceğini bildiği için de çok fazla sanatın içinde olan bir çocuk.
Evde çocukluğumla ilgili video kasetlere baktığımda, hepsinde bir etkinlikte olduğumu görüyorum. Buna uygun ortam sağlayan okullarda okuyabildiğim için şanslıyım.
Sonra İstanbul’a geldin…
İstanbul bir amaç. Galatasaray Üniversitesi’ni kazanıp İstanbul’a geldim. Aslında konservatuvar okumak istiyordum. Beni Galatasaray’a ikna ettiler. Çünkü benim hedefim belliydi. Demolar yapmıştım, hemen yapımcılara götürecektim.Üniversitedeyken konservatuvarı da kazandım. Şimdi konservatuvardan haftada üç hocamla çalışıyorum. Müzik teorisi, solfej vs… Eğitim sürecim, öğrenmeye merakım hiç bitmiyor.
‘Perişanım’ şarkında yeni bir şeyler denemek istediğin hissediliyor. Bir dönüşüm yaşamaya başladığını düşünüyor musun?
‘Perişanım’ biraz rap gibi duyulabiliyor ama ben ‘RnB’ demeyi tercih ediyorum. Rap değil aslında, çünkü melodik bir şarkı. Ama yeni nesil rap de artık pop müziğin içinde. Tabii eski klasik pop şarkılarından farklı. Yine de bir denemeydi bizim için o. Çok radyo dostu bir şarkı olmadığını biliyorduk. Ama zaten pandemi dönemiydi. Benim dans performansıma uyacak bu tür şarkılar seyirciyi yakalayacak mı diye merak ettiğimiz için, bir atımlık yaptık öyle bir şey. Dinlenme olarak çok yakaladı ama izlenme olarak istediğimizi elde edemedik pek. Ben, bu tarz güncellemesi konusunda hâlâ cevabımı alabilmiş gibi hissedemiyorum dinleyiciden.
Yurt dışında bütün pop yıldızları hip-hop prodüktörleriyle çalışıyor. Çünkü diğer müzikler de birbirine yakın. Türkiye’de bu böyle değildi ama şimdi bayağı iç içe geçmiş durumda. O yüzden ben de çok ayrı bir şey yapmıyorum. Bu albümümde daha çok hip-hop prodüktörüyle çalışıyorum. Müziğimi o şekilde renove etmeye çalışıyorum. Tutup da rapçi olmadım yani! İşte saçımı boyattım Eminem’e benzettiler, ‘rap’e mi dönüyor’ filan dediler. Bunlar çok pop magazin dili. Böyle bir şey yok. Ben aynı, konservatuvardan aldığım müzikal disiplin gibi hem dansçı, hem sahnede canlı şarkı söyleyebilen bir performans sanatçısı olarak görüyorum kendimi. Hep iddiam da o oldu zaten. En çok dinlenen, en çok izlenen değil ama en iyi sahne yapan olmak isterim. Benim bu isteğimi, ateşimi, enerjimi hangi tarz müzik karşılıyorsa onu yapacağım.
Konfor alanımdan bilerek, isteyerek uzaklaştım. Tabii ki konfor alanımda kalmayı isterdim, çok da rahat yapardım onu. Eski şarkılarıma benzeyen çok şarkım var, yenilerini rahatça yapabilirim de. Ama karakter olarak çok özgürlükçü olduğum için, konfor alanımdan uzaklaşırsam işimi daha çok sevebileceğimi düşündüğüm için buralardayım.
“Tutup da rapçi olmadım yani!”
Yazının tamamı GQ MOTY 2020 Özel Sayısında...
Yılın Müzisyeni Edis
Yazı: @cerensehirlioglu
Fotoğraf: @emredogru
Styling: @erkanaltunay
Kıyafet: @prada
______
Genel Yayın Yönetmeni: @alitufankoc
Projeler Koordinatörü: @alarakap
Moda Direktörü: @gunesguners
Moda Editörü: @erkanaltunay
Prodüktör: @ahmedcayli
Fotoğraf Asistanları: @mratkahya @omerserifkuru İbrahim Erdal, Murat Demir
Moda Asistanı: @can.busenurz @hackanyildirim
Sanat Yönetmeni: @ovapu
Sanat Ekibi: Abdül Kerim Taşcı, @ttdamla
Prodüksiyon: @ppristanbul Melis Özçelik, Zeynep Altunkut
Prodüksiyon Asistanları: Demirhan Sander, Gökhan Özkan, Tayfun Keskin
Set Gripim: @setgripim
Makyaj: @samaraji
Saç: @huseyinnaltunn
Saç Asistanı: @hamzasaraa