“Son sekiz yılı ben anlatırım, ama sizin sığdıracak kadar sayfanız olduğunu sanmıyorum” diyerek hafifçe gülümsüyor Engin Öztürk. 34 yaşındaki oyuncu, Türkiye Covid-19’a bağlı ikinci kapanma döneminin ilk hafta sonuna girerken ses tonu, vücut dili, dikkatle seçtiği kelimelerle GQ Türkiye Men of the Year (MOTY 2020) ‘Centilmenlik’ özel ödülünü tam olarak neden aldığını hemen hissettiriyor. Pandemiye rağmen her zamanki temposunda devam eden dizi ve film çekimleri arasında sakin, pozitif ve hatta dostâne. “Bunu Master Class’te de söylemiştim, bu pandemi yılını bizim kuşakların yaşadığı en kötü yıl olarak adlandıramıyorum ben” diyor. “Farkındalığın arttığı, ‘doğanın gücünün ne kadar büyük olduğunun farkına var, ey insanoğlu,’ mesajını taşıyan bir yıl olabilir ancak.”
Gelgitli karakterlerin oyuncusu
Öztürk, uluslararası bir izleyici kitlesi kazanan, 2012 yapımı Fatmagül’ün Suçu Ne?’nin kötü adamlarından Selim ve ikonik polisiye dizisi Behzat Ç.: Bir Ankara Polisiyesi’ndeki Komiser Emre rollerini takip eden sekiz yılda parçası olduğu her yeni projeyle ‘genç ve yakışıklı aktör’ stereotipinden beklenen duygusal dalga boyundan ötesini sunmayı başarmış bir oyuncu. Bu başarınınsa tesadüf olmadığı kesin. İlk rollerini takip eden teklifleri “Bana tek tip roller geldiğinde, bu kurulmuş olan sistemin benden beklediği şeydi” diye hatırlıyor. “Sisteme lanet edip karanlık odalarda kafamı önüme eğip ağlamak benim yolum değil. Dış görünüşüyle, plastiğiyle tercih edilen adam olmadım, oyunculuğuyla tercih edilen adam olma yoluna girdim. “Bak sistem, bende bu da var” diyecek kadar çalışma yoluna gittim.” Oyuncu, Behzat Ç’deki rolünü takip eden yıllarda dönem draması Muhteşem Yüzyıl’da Şehzade Selim’e (Instagram’daki 1.1 milyon takipçisinin büyük bir kısmının Öztürk’le bu proje aracılığıyla tanıştığını varsaymak mümkün), başrollerini Türkiye’nin yaşayan en yetenekli erkek oyuncularından Uğur Yücel’le paylaştığı Yüzleşme’deki rolüne, Netflix’in Türkiye’de çekilen ilk serisi Hakan: Muhafız’da ana karakterin abisi Levent’e ve Caner Özyurtlu’nun yönetmenliğini yaptığı Biz Böyleyiz’in Gökçe’sine hayat verirken, alışıldık ‘iyi’ ya da ‘kötü’ tasvirlerinin ötesinde, canlandırdığı karakterlerin en arada kaldığı anları, insanın neredeyse her zaman karşı karşıya olduğu seçimler arasındaki gelgitleri ve savrulabilirliği de ekrana taşıyor.
Tesadüflerin çizdiği yol
Babasının ordudaki görevi nedeniyle Eskişehir’de büyüyen Öztürk, o yıllardan “Çocukluk çağımı çocukların dilediği gibi oyun oynayabildiği güvenlikte, küçük bir dünyada geçirdim” diye söz ediyor. “Bunun tam tersi olan bir dünyaya henüz 11 yaşındayken, tam da gelişim çağında çıktım ve hiç alışkın olmadığım bir şeyle karşılaştım. Sonrasında yetişkinlik yıllarımın başında, hayallerimi henüz kurmadığım için askeri okulla karşılaştım. Dünya derslerden ibaret bir şey, neyi istemediğimizi gördüğümüz zaman ne istediğimize daha çok bağlanıyoruz. Bir süre neyi istemediğimi gördüm, sonrasında hayal edebildiğim bir dönem geldi.” 2006’da askeriyeden ayrılan Öztürk’ün oyunculuk kariyerinin miladıysa, ‘büyük bir kader ve tesadüf hikâyesi’ diye tanımladığı, yollarının Erdal Beşikçioğlu’yla kesişmesiyle işaretleniyor. “Erdal Abi o zaman Eskişehir’de bir dizi çekiyordu. Bizim orada çok tesadüfi bir karşılaşmamızdan sonra, onun çok tesadüfi bir şekilde kendi özel tiyatrosundaki bir rol için benim görünüşümde birini aramasıyla ve böylece benim o oyunda oynamamla başlayan, tesadüfler tesadüfler üstüne bir süreç” deyip ekliyor: “Zaten bana ‘hayatın tanımını’ sorsanız, “Bu tesadüfler üzerine sergilediğimiz davranışlar” derim. Sadece davranışlar, sadece hareketlerimiz bir hayatı kurmaya asla yeterli değil. Benim yolumda bu büyük bir tesadüf ve üstüne kurulan çalışma düzeniyle gerçekleşti.”
Bunca tesadüfü konuşurken, Öztürk’e New York merkezli edebiyat dergisi TheParis Review’ün bir Cadılar Bayramı’nda konuklarından partiye ‘The Road Not Taken’ (Gidilmeyen Yol) temalı kıyafetlerle gelmelerini istediğinden bahsediyorum. Robert Frost’un aynı isimli şiirinden yola çıkan bu sufle, katılımcılara hayatlarındaki çok önemli bir yol ayrımında, o gün gitmedikleri yolu seçmiş olsalar, bugün kim olacaklarını sorup, o kişi gibi giyinmelerini öneriyordu. Öztürk, temayı dahiyane buluyor ve aklı kendisini aramaya nereden başlayacağını düşündüğü bir paralel evrene gidiyor. Cevabın gelmesi biraz zaman alıyor. “Çok büyük olasılıkla asker olurdum işte hâlâ, o düzenden ayrılmamış olurdum.”
Hangi yıl bir diğerinden farklı?
Dışarıda İstanbul 80 saatlik, alışılmadık bir sessizliğe bürünmeye başlarken Öztürk’le ‘soyluluk’ bağlamından çıkması gerektiğini düşündüğü, ‘adalet, dünya görüşü, vicdan, etik’ gibi farklı açılardan ele aldığı centilmenliği, 2021’de günlük hayatlarımızda hangi formlarda görmeyi dilediğini konuşuyoruz. “Her şeyden önce daha fazla yansıması olması, insanların üzerinde, beyaz bulut şeklinde gezmesi gerektiğini düşünüyorum” diyor. “Dünya tarihi için bilmem kaç yıl önce kurulmuş bir takvim düzeninde, 2021’in 2020’den, 2023’ün 2019’dan daha farklı olacağına inanan bir adam değilim. Önümüzdeki süreç olarak bakarsak centilmenliğin daha fazla hayata ve insan kalıbına kavuşmasını diliyorum sadece.”
Centilmenlik Özel Ödülü: Engin Öztürk
Yazı: Büşra Erkara
Fotoğraf: @emredogru
Styling: @erkanaltunay
Kıyafet: @boss
_______
Genel Yayın Yönetmeni: @alitufankoc
Projeler Koordinatörü: @alarakap
Moda Direktörü: @gunesguners
Moda Editörü: @erkanaltunay
Prodüktör: @ahmedcayli
Fotoğraf Asistanları: @mratkahya @omerserifkuru İbrahim Erdal, Murat Demir
Moda Asistanı: @can.busenurz @hackanyildirim
Sanat Yönetmeni: @ovapu
Sanat Ekibi: Abdül Kerim Taşcı, @ttdamla
Prodüksiyon: @ppristanbul Melis Özçelik, Zeynep Altunkut
Prodüksiyon Asistanları: Demirhan Sander, Gökhan Özkan, Tayfun Keskin
Set Gripim: @setgripim
Makyaj: @samaraji
Saç: @huseyinnaltunn