Ilık müzik
Dergi Konuları

Ilık müzik

Hiç dinlememiş birine müziğini “Sade, açık ve ham” diye özetliyor. Kalben, melodili yahut değil, söylediği her lafla insanın kalbini zımbalıyor.

Sevdiği şeyi yaparak varolmak isteyen neslimizin musikiyle iştigal eden kesiminde acayip bir hal hasıl oldu son yıllarda, farkında mısınız? Bir çoğu şiirle meşgul, ilkel ve ham olmaktan mutlu, az ve öze takık, yeniden “sadece tek birine âşık”, tatlı, sakin ve ılık...

Onun sesini ilk duyduğumda kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sevdiği şeyi yaparak varolmak isteyen neslimin bir üyesi olarak bütün gün neredeyse hiçbir şey yapmamış, akşamüstü markete gidip çubuk makarna, çikolatalı gofret, bir elma ve bir şişe ucuz şarap alıp eve gelmiştim. İçine bol buz kattığım beyaz şarabımı içer, etamin işler, müzik dinler ve kafam iyice ağırlaşınca kanepeye uzanırdım. Poşetleri boşaltırken YouTube’a Sakin yazdım. Çünkü “Bir şekilde bu aşkı içimde halledemiyor(d)um”. Sakin bitince YouTube, Gaye Su Akyol önerdi. Çünkü o uzaya gidilecekti. Sonra Mabel Matiz geldi. “Anla dikenimden” dedi. Ardından Büyük Ev Ablukada çıktı. Asansörün Türk’ünden, dolmanın normalinden dem vurdu. Böyle böyle ilerlerken ekranda küt saçlı bir kız belirdi. Gözlüklü. Çizgili tişörtlü. Tüm kalbî duygularıyla söylemeye başladı: “Ben olsam bakmam bana / Bir çorba bile yapmam bana”... Adı Kalben’di. Lafları çok tanıdıktı, “aa, hakikaten”di.

Kalben, odasında kendi kendine şarkılar yapan bir müzisyenken, Sofar İstanbul’da çıkınca deyim yerindeyse “patlamış”. Benim de izleyip vurulduğum o konser kaydını bir anda binler izlemiş ve onun o çarpıcı, duru, tok sesinden (Fiona Apple’ı andırıyor bir lokma) mizah/romantizm ve tutku dolu şarkılar dinlemek için delirmiş.

Kalben’in henüz bir albümü yok, internette dolanan çok güzel kayıtları var. Bir de canlı programlar yapıyor çeşitli sahnelerde. O sahneyi görmek için haftalar öncesinden heyecanlanan insanlar birikiyor şehrimizde. Yani galiba bir şeyler oluyor; içinden güzel sesler, sözler çıkan biri geliyor.

Artist ne arar?

Aslında bir süredir “bir şeyler” oluyor. 30’lu yaşlarında bir sürü müzisyen şiirden, ustalardan, doğadan ama en çok da kendi içlerinden beslenen şarkılar yapıyor. Büyük Ev Ablukada, Turgut Uyar seviyor; Mabel Matiz, Sezen Aksu’ya; Gaye Su Akyol, Selda Bağcan ve Müzeyyen Senar’a tutkun; Kalben şarkılarını kıyafet dolabında yazıyor. Müzik yapmak için öyle çok acayip ekipmana ihtiyaç duymuyor, pek çok şeyi el yordamıyla hallediyorlar. Arkadaş dayanışmasına, birlikte olmaya, üretmeye, kendilerini dinleyen insanlarla tanışıp konuşmaya inanıyorlar. Aşka fena takıklar. Aşkı çok düşünüyorlar. Sevmekten kim usanır diyorlar. Arabeske sahip çıkıp pop müziği başlarının üstünde taşıyorlar. “Artistlik yapmayan” bir nesil diyelim. Olduğu gibi. Okuyan, dinleyen, izleyen, düşünen, konuşan insanlar. Elektronik posta cevaplayan, vapura binen, bisikletinin lastiğini şişirten... Böyle söylemek nadir bir türü tanımlamak gibi oluyor ama aslında galiba hakikaten de öyle. Nadir bir tür geliyor.

Dolabın içinde kayıt yapıyor

Kalben, yukarıda alıntıladığım lafları Bant Mag’e anlatmıştı. Aynı söyleşide kayıtlarını nasıl yaptığı sorusuna, “Kayıt konusunda planlamadan, tasarlamadan acemi ve özensiz bir duruş sergiliyorum. Arkadaşların akıllı telefonları, ses kayıt cihazları, geçerken uğranmış stüdyolar, sokaklar, giyinme dolabımın içi gibi değişik araçlar, konumlar... Dinleyenin yanı başında, ona söylediğimi hissettiren doğal kayıtlar içime siniyor. Müzik nereye gider bilmesem de şu anda yaptığım ve yapmak istediğim kayıtlar, şarkıyı ilk kez söylerken hissettiğim heyecanı taşıyan kayıtlar” demiş. Bu cevap; bu tane tane, hem aklı beş karış havada hem de ayakları fena halde yerde bu cevap, bir neslin şarkı yazma/kayıt yapma biçiminin tarifi olarak burada da dursun. Sevdiği işi yaparak varolmak isteyen neslimizin ürettiği tüm şarkılar herkese çok iyi gelsin. İyi şeyler olsun.

İZLE
Serenay Sarıkaya GQ Global Creativity Awards Gala Gecesine Hazırlanıyor
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası