“İskandinav evi yapalım” derken, ortam bomboş kaldı. Çözüm nedir?
Dergi Konuları

“İskandinav evi yapalım” derken, ortam bomboş kaldı. Çözüm nedir?

Devir, mood board (ilham panosu) devri. Bütün gün gözümüzün önünde görseller uçuşuyor, aralarından birini havada kapıyoruz ve diyoruz ki “Böyle yaşamak lazım.” Hızlı tüketmeye alışsak da, sürekli bazı favoriler var. Nereyi açsak ‘o ev, o stil’... Hal böyle olunca da hedef belli, kabulleniyoruz ne olmamız gerektiğini. Nordic yani İskandinav tarzı iç mekânlar da günümüzde böyle bir yere oturdu. “Instagram’dı, Pinterest’ti” derken en maksimalistimizin bile aklını çeldiler. İdealize etmeden biraz geriye saralım, bir anlayalım nedir İskandinav tasarımı ve tabii ne değildir? (Spoiler: Sadece IKEA değildir.)

 20-12/26/normarchitects_gjoevik_9.jpg

Nordic tarzın ABC’si

İskandinav tasarımı, Nordic akımın bir parçası olarak ortaya çıktı. Genel olarak İsveç, Danimarka, Finlandiya ve Norveç ile özdeşletirebileceğimiz İskandinav tasarımları fonksiyonel minimalistlik üzerine kurulu. Mimaride ‘fonksiyonalizm’ diye de tanımlanıyor. Bu stil için bir reçete arıyorsak, şöyle denebilir: Temiz çizgileri, net formları ve dayanıklı kullanışlılığı hafif bir estetikte oluşturmak. İkinci Dünya Savaşı sonrasında -1950’lerde- Avrupa ve Amerika’da modernizm almış başını gidiyordu. Bunun üzerine Nordic ülkelerin kışlarını, soğuğunu katınca insanların natürel bir dengede ev kurma isteğini anlayabiliriz. Alanlara baktığımızda hep açıklık ve çoklu kullanım potansiyeli görüyoruz. Ferah bir estetik sağlamanın garanti bir yolu yumuşak renk tonlarına yönelmekten, yalınlığı esas alıp gereksiz objelere yol vermekten geçiyor. Peki bu sadeleşme herkese uygun mu? Düzeni kurarken, ihtiyaçlarımızı ve neden tatmin olduğumuzu anlamak önemli. Sizi özgürleştirmekten çok taklit eder gibi uygulanırsa, İskandinav dekorasyonunun soğuk ve limitli bir ortam oluşturma ihtimali de var.

 20-12/26/sowden-bottle-mint_sowden-bottle-light-yellow_sowden-bottle-grey_rainbow-bowl-mint-green.jpg

Klasikleşen tasarımlar

Adlarından çok, tasarladıkları eşya ve alanlara aşina olduğumuz tasarımcı ve mimarları anmadan olmaz. “Eero Saarinen” desem çoğumuzun aklına JFK havalimanında (New York) bulunan TWA Hotel gelebilir. Kendisi Finlandiya/Amerika kökenli bir mimar ve endüstriyel tasarımcı. ‘Tulip Chair’ tasarımını orijinal Star Trek dizisinde, ‘Womb Chair’ tasarımını Down with Love filminde fark etmişiz olabilirsiniz.  

Bir diğer isim de Arne Jacobsen. Kendisinin sandalye tasarımlarından ‘esinlenen, esinlenene’ denebilir nazikçe. Kopenhag’daki Royal Hotel için tasarladığı beş parçalık çatal-kaşık-bıçak takımı çoğumuza bir şey ifade etmeyebilir ama fütüristik havasından ötürü Stanley Kubrick’in onları  2001:Space Odyssey filminde kullanıldığını söylersek, fikriniz değişecektir. Aynı otel projesi sayesinde ‘Swan Chair’ ve ‘Egg Chair’ da hayatımızda. 

Hans Wegner’in ‘Ox Chair’ını Austen Powers’ta, CH07 Shell Lounge Chair’ını da The Incredibles’ta, Charles-Ray Eames’in çeşitli tasarımlarını Iron Man ve TRON: Legacy’de, Henrik Thor-Larsen’in ‘Ovalia Egg Chair’ını Men in Black’te görüyoruz. Genelde fütürist yapımlarda karşımıza çıkıyor bu tasarımlar. Modern göründüklerine bakmayın, arkalarında ciddi bir tarihi barındırıyorlar aslında. Yıllar içinde revize edile edile basitleştikten sonra, yepyeni bir estetikle çıkıyorlar bugün karşımıza. 

Minimal alanların vazgeçilmezi ‘lades kemiği’ arkalı sandalyeler güncel bir örnek. Bu sandalyeler aslında Hans Wegner’in ‘The Wishbone Chair / CH24 Chair’ diye anılan, 1949’da Carl Hansen & Søn için tasarlanmış bir ürünü. Børge Mogensen, Greta Magnusson, Alvar Aalto ve nicelerinin tasarımlarının izlerini bugün çeşitli markalarda ve IKEA mobilyalarında görmek mümkün.

 20-12/26/normarchitects_gjoevik_13.jpg

Evimizde nasıl uygularız?

Gelelim İskandinav tarzı iç mimariyi evimize nasıl uygulayabileceğimize. Öncelikle hatırlanması gereken, İskandinav olmayan bir kültürde büyüyerek bunu yapmaya çalıştığımız. Yani denge bu noktada devreye giriyor. Hoşlandığınız; estetik veya özel anlamından dolayı evinizde bulunan obje ve ürünlerle, duru İskandinav algısını harmanlayınca ortaya bomboş değil de kişiselleştirilmiş bir mekân çıkar. Açık renkler, sıcak tahta tonları, sade metaller ve yoğunluğu fazla olmayan mermerler standart bir İskandinav materyal kombinasyonu oluşturur. Dip not olsun: Bu formülü koyu renkler ve az ışıkla uygularsanız daha çok ‘mid-century’ akımına kaymış olursunuz. Duvar ve yer malzemelerinde natürelliğe odaklanın. Çok sarıya kaçmayan ama floresan etkisi de yaratmayacak bejler, sıcaklaştırılmış açık gri tonlarını açık parkelerle birleştirerek uyumlu bir palet başlatabilirsiniz. Ferahlığı sağlamak için her ne kadar açık alan kullanımı ve yer yüzeyinin olabildiğince görünmesi esas alınsa da, mobilya yerleşimini dikte eden en önemli faktör, mekânınızın şekli ve müsait alanı. Büyük mobilyalarda önerim zevk ve kullanışlılık açısından kalıcı düşünülmesi. Kumaşından üç sene sonra da bıkmayacağınız renk ve desenlere odaklanın; hatta desenden çok, dokusu farklı kumaşlara. Estetik için rahatlıktan ödün vermenize gerek yok. Ne dedik; form ve fonksiyon.Rahat ve yüksekliği size uygun mobilyalar tercih edin. Mümkünse mobilya ayaklarının yerden belirli bir yükseklikte kalmasına dikkat edin. İskandinav disiplinini bu noktada devreye sokun ve aman o boşluğa bir şey tıkıştırmayın. Metal tonlarını ışıklarda ve mobilya ayaklarında kullanabilirsiniz. Bakır her ne kadar bolca görmeye başladığımız bir metal olsa da benim önerim siyah veya koyu bronz tonları. Bitki kullanın; saksı olarak yalın veya toprak tonlarında seramikleri tercih edin. Bir yandan da unutmamak lazım ki hayatınız bir Pinterest postu değil. Yani varsa içinizden geçen bir dominant ton, mesela mavi veya bordo, onu yastık, battaniye veya aksesuar seçimlerinizde mutlaka dahil edin. Daha küçük mobilyalarda da bu tonları içeren desenler kullanabilirsiniz. Perde gibi cam ve balkon alanlarını örten parçaları, olabildiğince ışık alan malzemelerden seçin. Işık, İskandinav tasarımında çok önemli. Hem doğal hem de yüzeyde kullanılan ışıklar için geçerli bu. Evin genel havasında maskulen ve modern bir duruş olacak , bu soğuklukla aynı şey değil. Pastel ve doğallık sıcaklığı getirecektir.

 

“Nordic ev de çok boş oluyormuş, şimdi ne yapacağız?” dediğiniz noktada bir şeyi anlamak lazım: Siz Nordic tasarımdan yola çıkan bir ev mi istiyorsunuz, yoksa gördüğünüz fotoğrafın içindeki yaşamı mı idealize ediyorsunuz? Kıyafette nasılsa iç mimaride de önemli bir kural var: Modası, akımı ne olursa olsun, her eve uygun tek çözüm yoktur. Denkleme mutlaka kendinizi de katın.

 

Bu yazı Sonbahar 2020 sayısında yayınlanmıştır.

Gülev Bulut'un “Barcelona'yı Bir Sandalye, İskemle ve Sedir Hafızaya Kazıyabilen Mimar: Mies Van Der Rohe” yazsını buradan okuyabilirsiniz.

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası