“Aura” dosyasının çekiminin yapılacağı stüdyonun kapısının önünde Derya’yla yoğun bir çekim gününün planlamasını yapıyoruz. Yokuşun hemen aşağısında bir anda Buğra beliriyor ve bize doğru yaklaştıkça sesler, gökyüzünün henüz yazı hissettirmeyen gümüş rengi, olumlu veya olumsuz o ana dair diğer birçok detay hızlıca başkalaşıyor. O an dikkatimi bütünüyle Buğra’ya vermek istediğimi fark ediyorum.
Buğra kendini bildi bileli dans ediyor. Yedi yaşında bale yapmaya, 14 yaşına basmadan da Adana merkezli bir sirk ekibiyle çalışmaya başlamış. Hayatıyla ilgili önemli kararları erken yaşta verip bununla birlikte gelen sorumlulukları da üzerine alabilmesinin bu sirk deneyimiyle ilgisi olduğunu düşünüyorum. Baleyi pek de istemeden bıraktıktan sonra sahneyle ilişkisini bir süre tiyatro ile sürdürmeye devam etmiş ancak bedeniyle daha fazla hareket etme ihtiyacı, onu tekrar dans etmenin peşine düşürmüş. Ekibin en küçük üyesi olarak sirkte çalışırken ne gibi sorumlulukları olduğunu merak ediyorum. “Sirkte herkesin uzman olduğu bir alan oluyor ancak Cirque du Soleil gibi bütçeler olmadığı için herkes kendi makyajını yapıp gerekirse kostümünü bile kendi onarıyordu” diye yanıtlıyor. Sirkte çalıştığı süre boyunca pandomimden tahta bacak performansına ve erken yaşta kazandığı esnekliği ve denge becerisi sayesinde aerial hoop’a (asılı çember) kadar farklı disiplinlerde seyirci karşısında kendini ifade etme şansı yakalamış. Sirk macerası, lisede bir değişim programıyla bir seneliğine Slovakya’ya taşınmasına kadar devam etmiş. Bilgi Üniversitesi İletişim Tasarımı ve Yönetimi bölümüne birincilikle girmesi ile de İstanbul serüveni başlamış. “İstanbul’a geldiğim zaman girebildiğim kadar seçmelere girmeye çalıştım. Dans tekniğim bu kadar iyi değildi o zamanlar. Evet esnektim, altyapım da vardı ama beden kontrolüm şu anki gibi değildi ve doğru yönlendirilmediğim için birçoğunda rezil olduğumu hatırlıyorum.” Ancak pes etmeden girebildiği tüm elemelerde insanların onu bir şekilde tanımasını sağlamış.
İstanbul Moda Haftası’nda Deniz Berdan defilesinde topuklu ayakkabı ile podyumda gerçekleştirdiği performansının geniş kitleler tarafından fark edilmesi açısından bir kırılma noktası olduğunu söylüyor. Viral olan bu performansı ile fotoğrafçıların, reklamcıların, yönetmenlerin ve genel olarak yaratıcı sektörün radarına girmeye başlamış. Buğra o zamandan beri içinde dans ve performans olan; müzikal, tiyatro ve videolar dahil birçok yaratıcı ve özellikle avangard projelerde karşımıza çıkıyor.
Buğra Türkiye’de yapabileceklerinin bir sınırı olduğunun farkında; burada erken yaşta tanınmasına rağmen bir şeylere sıfırdan başlayabilecek cesarete ve vizyona sahip. Rotasını kendini daha özgür ifade edebileceği yerlere çoktan çevirmiş ve bu sebeple şu sıralar hayallerini global bir arenada gerçekleştirebilmek için Berlin’e taşınmaya hazırlanıyor.