Nerede Bu Özbenlik?
Dergi Konuları

Nerede Bu Özbenlik?

İnsanların Instagram’da ‘mükemmel fotoğraf’ı paylaşmak arzusuyla -kelimenin gerçek anlamıyla- can verdiği bir çağdayız.

Geçtiğimiz aylarda, Kaliforniya’daki bir ulusal parkta sosyal medyada gördükleri evlilik teklifi fotoğrafının aynısını çektirmek isteyen çift, 900 metre yükseklikten düşüp öldü.

Bu yılın başında bir adam, sosyal medyada popüler olan ‘zıplayarak atlama pozu’ için Urfa Kalesi’nde bir kayanın üzerine çıktı. Kayanın üzerinden zıplayarak küçük alana düştükten sonra dengesini kaybederek 40 metreden kayalıklara yuvarlandı.

Dünyanın dört bir yanında fotoğraf uğruna ölümler arttı. Ölüm nedenleri arasında yüksekten düşmek ilk sırayı alıyor, suda boğulmak, kurşun yarası, tren çarpması peşi sıra geliyor.

Birkaç ay önce, Hindistan’da bir adam rayların üzerinde selfie çekmeye çalışırken trenin altında kaldı.

Yeni Zelanda’daki Waikato nehrinde bir kayanın üzerinde poz veren 21 yaşındaki genç kadın suya düşüp boğuldu.

17 yaşındaki çocuk St. Petersburg’da 9 bin metre yüksekliğindeki köprüye tırmanıp arkadaşlarını etkilemek için çektiği selfie’nin ardından dengesini kaybedip düştü.

Meksika’da 21 yaşındaki genç, Facebook sayfasına koymak için elindeki silahla selfie çekmeye çalışırken kurşun yanlışlıkla başına isabet etti.

İran’da iki kadın kullandıkları arabanın içinde karaoke yaparken video çekmeye başladılar. Yoldan gözlerini kaçırınca da kaza yaptılar. Ambulansta bile selfie çektiler.

Sadece ölümler, kazalar da değil... Olağandışı pek çok sahne yaşanıyor. Ünlü kimsenin cenazesinde musalla taşındaki tabutla poz verenden tutun da, birkaç dakika önce ölen babasının fotoğrafını çekip Facebook’ta paylaşan, hastanede solunum cihazıyla ya da serum takılı halde fotoğraf çektiren, ne ararsanız var.

 

'Like'ların Verdiği Haz

2016’da Psychological Science dergisinde yayımlanan bir araştırma, sosyal medyada ‘like’ (beğeni) almanın insan beyninde çikolata ve para ile aynı doyum merkezlerini tetiklediğini ortaya koydu.

Yani ‘like’ların verdiği tatmin, çikolatanın veya para kazanmanın verdiği zevkle çok benzer. Bu araştırma 13 ila 18 yaşları arasında gençlerin Instagram gönderilerine bakarken beyin aktiviteleri incelenerek yürütülse de, yetişkinlerin bu meselede ergenlerden pek de farklı olmadığını rahatlıkla gözlemliyoruz. Sosyal medyada beğenilme, onaylanma ve popülerlik arzusu öyle bir noktada ki artık, bunun yanında çikolata krizi hafif kalıyor. ‘Sosyal medyada (bir günde) ünlü olmanın yolları’ başlıklı tonla makale yazılıyor; ‘internet yıldızı’ olma yolunda sosyal medya profilinizi nasıl oluşturacağınız ve takipçi toplayacağınız anlatılıyor; takipçilerinizi tanımanız, çevrimiçi oldukları saatleri bilmeniz ve o saatlerde paylaşım yapmanız tavsiye ediliyor. Onlarla diyalog kurmanızın önemi vurgulanıyor.

 

‘Abartılı Paylaşımla Yaratılan Sahte Dünya

Sosyal medyada şöhretin yolu pek çokları için OOTD (Outfit of the day / Günün kıyafeti) etiketinden geçiyor. Bu etikete katılımın, kişiyi özellikle Instagram’da şöhret basamaklarına yönlendirdiği söyleniyor. Sosyal medyada bu etiketin eşlik ettiği 2 milyondan fazla gönderi var.

Samimiyetin takipçi toplamak için elzem olduğu belirtilse de, sosyal medya samimi olanlardan çok samimi taklidi yapanların ağırlığını koyduğu bir dünya.

Barclaycard’ın yaptırdığı araştırmaya göre, İngiltere’de her 10 kişiden biri sadece sosyal medyada fotoğrafını paylaşmak üzere yeni kıyafetler satın alıyor, paylaşımın ardından kıyafetleri iade ediyor. 35-44 yaşları arasındakilerde bu oran daha da yüksek, her 5 kişiden biri. Bu eylemin bir adı bile var: “Çek ve iade et.”

Büyük ölçüde OOTD etiketinin tetiklediği bu eğilim aslında samimiyetten ziyade, sahtelik göstergesi.

Bu sahte olma hali bir yandan yeni bir kültür yaratırken, bazen de popüler kültürün alay konusu olabiliyor. Gülse Birsel’in yazdığı Jet Sosyete dizisinde örneğin, Sarp Apak’ın canlandırdığı Ozan karakteri, ekonomik krizin ailesini vurmadığını dünya aleme göstermek için 7 bin TL’lik bir parfüm alıyor, onunla fotoğraf çektirdikten sonra parfümü iade ediyor. Böylelikle, “Biz aile olarak krizin farkında bile değiliz, kriz bize uğramadı” mesajını veriyor.

Abartılı paylaşım’la inşa edilen bu sahtelik içinde, gerçek olsun olmasın, gidilen her yer, yenen her yemek, giyilen her kıyafet ve yapılan her aktivite, yani hayatın kendisi bir gösteriye dönüşüyor. Pek çoklarını takipçi ‘satın almaya’ bile iten bir sahtelik söz konusu.

İnsan hem kendine hem de hayatına yabancılaşıyor. Davranışlar sanal davranışa, duygular sanal duygulara dönüşüyor. Kişi artık kendi değerini kendisi belirleyemezken, bu değer başkalarının ona biçtiği ‘like’larla, övgü dolu yorumlarla, kalp gözlü emojilerle belirleniyor. Sosyal medyada kendine bir kimlik yaratmaya çalışan kişi, gerçekte kim olduğunu unutabiliyor.

Ne de olsa, “Gösteri sadece ‘sahte kullanım’ın hizmetkârı değil, bizzat kendisi yaşamın ‘sahte kullanımı’dır.” (Guy Debord)

 

Ağdaki Örümcekten Sineğe Dönüştük

Hal Niedzviecki, Dikizleme Günlüğü’nde ısrarla şu soruyu soruyor: “Acaba biz bu ağın üzerindeki örümcek miyiz, yoksa ağa yakalanmış sinekten başka bir şey değil miyiz?”

Korkarım, teknolojyi icat eden toplumda birey, gerçek ve sahte kimlikleri arasında sıkışmış, kendi gerçekliğine tahammül edemeyen, tüketimin esiri, hayatını bile tüketime sunmuş halde.

Yani, örümcek olarak çıktığımız bu yolda, maalesef çoktan sineğe dönüştük bile.

 
 
Bu yazı, Kış 2018 sayısında yayınlanmıştır.  
İLGİLİ İÇERİKLER sosyal medya argüman
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası