Fotoğraf: Seren Dal / Kitchen Guerilla
Yan yana dizili domateslere bakıyorum. Hepsi aynı boy, aynı ton kırmızı, aynı şekil. “Hangisini alsam” diye düşünmeye gerek yok, hepsinin dışı da içi de tıpatıp aynı. Görüşüne bakılırsa bazılarına göre ‘kusursuzlar’. Bana göreyse kötü bir estetik cerrahın elinden çıkmış gibiler. Kıvrımları yusyuvarlak, yanakları dolgun, tepeleriyse o kadar muntazam ki, adeta kuaförlü. İçlerine gelince, sürekli mükemmel görünme derdinde olan insanlar gibi tatsız, keyifsiz ve kişiliksizler.
Bugüne kadar gördüğüm en güzel yemeklerden birini Kopenhag’daki Geranium’da yedim. Yer elması püresinden yapılmış şeffaf, yenebilir yapraklar, mürekkep balığının kurşuni salgısıyla boyanmış incecik hamurdan midye kabukları… Lezzet müthiş ama ‘güzel’ derken daha ziyade görüntüden bahsediyorum. Restoranın şefi Rasmus Kofoed defalarca Bocuse d’Or yarışmasını kazanmış, mükemmeliyetçiliğiyle bilinen biri. Tabakları tablo gibi dikkatlice düşünülmüş ve yerleştirilmiş fırça vuruşlarından oluşuyor sanki. Restoranın açık mutfağında, ellerinde cımbızlarla tabakların üzerine titreyen aşçıları, her bir tabağı yenebilir sanat eserine çevirirken izliyorum.
Yemekte estetik, marketteki parlak domatesten, elmadan, armuttan fine-dining restoranların tabaklarına, Instagram’daki sonsuz yemek pozlarından yol üstü göze çarpan hamburger afişlerine kadar her yerde. Ve elbette yeni bir durum değil. “Her şeyden önce gözlerimizle yiyoruz” sözünün 1. yüzyılda yaşayan Romalı gastronom Apicius’a ait olduğu söylenir. Bunun doğruluğundan bilimsel olarak da eminiz artık. Birçok araştırma, görselliğin tat, hatta koku duyularımızı etkilediğini gösteriyor. Yeşil boyalı vanilyalı dondurmada nane tadı arayabiliyor; bir araştırmanın savunduğu gibi, kırmızı boyayla renklendirilmiş beyaz şarabı kırmızı şarap sanabiliyoruz. Aynı yemeğin sunumu güzel olanı ve olmayanı arasında seçim yapmamız gerektiğinde ‘güzel’ olanı tercih ediyoruz ve dahası, onun daha lezzetli olduğunu düşünüyoruz. Güzel sunum ise kişiden kişiye, kültürden kültüre ve tabii zamana göre değişebiliyor. Uzakdoğu’da heykeltıraş ustalığıyla çiçek şekline sokulan karpuz, Amerika’da dantel gibi işlenen ‘pie’ hamuru, bizde serçe parmağı kadar sarılıp inci gibi dizilen yaprak sarmalar… Gözünüzün önüne geldi, hatta iştahınız kabardı mı? İşte yemeği önce gözümüzle, hatta daha görmeden, görsel hayaliyle yediğimizin ispatı!
Yazının tamamı GQ Türkiye Yaz 2020 sayısında.