Karlar düşer
Düşer düşer ağlarım
Hep ismini
Hep ismini anarım
Bu kısmı atladık. Müziği kapatın ve ufukta bir daha kar görünmediğine göre, çıkarın o ayakkabılarınızı dolaptan, koşuya gidiyoruz.
Temponuzu tutturup nefesinizi kontrol altına aldığınızda (koşu esnasında nefesi ağızdan alıp ağızdan vermeyi unutmayın) kan basıncınız dengelenecek ve vücudunuz mutluluk hormonu endorfin salgılamaya başlayacak. Mutluluk hormonu denmesi boşuna değil, ağrı kesici etkisi morfininkinin neredeyse 25 katı olan bir hormondan bahsediyoruz. Bir kez adımlarınız hızlandı mı, kuş gibi hissedeceksiniz.
“Koşu sizi zayıflatır.” demiyoruz dikkat ederseniz çünkü tempolu bir antrenman sonrası yağ yakarken aynı zamanda kas kütlenizi artırmanız da mümkün. Tabii bunun için gerçekten sıkı bir koşu, bol proteinli bir öğün ve ardından da yeterli bir dinlenme gerekiyor. Uzun yürüyüşlerle yağlarınızı kasa çeviremezsiniz ama koşmak işleri değiştirir.
Bilimsel bir gerçek, 2015’te de Kaliforniya’daki Salk Institute bilimadamları tarafından tescillendi. Özetle anlatmak gerekirse araştırma sonuçları diyor ki; koşarak vücudunuzu ve kaslarınızı ne kadar çok çalıştırırsanız, aynı oranda beyninize de egzersiz yaptırmış sayılırsınız. 2014’te Benedict Cumberbatch’in canlandırdığı büyük deha Alan Turing veya Japon yazar Haruki Murakami bu gerçeği hayatlarında uygulamış ve uygulayan isimlerden yalnızca ikisi.
Koşmak sizi bitkin düşürebilir, ama yalnızca bir süreliğine. Peki ya sonrası? Koştunuz, yağ yaktınız, kan basıncınız arttı ve neticede stres seviyeniz düştü. Bunların anlamı ise libidonuzun artması, testosteron salgınızın yükselmesi ve kendinizi ‘daha iyi’ hissetmeniz. En güzel yanı da kaç yaşında olursanız olun tüm bunların tıpkı bu sırayla gerçekleşecek olması.
Kanser riskinizin düşmesi, kalbinizin güçlenmesi, kemiklerinizin dayanıklılığının artması ve nicesi... Beyler, siz yine televizyonunuzu izleyin ama bize güvenin. Koşun.