Simon Biles - Tokyo 2020
Bir atleti başarılı yapan en önemli şey kuşkusuz baskıyı ve stresi ele alma şeklidir. İzleyicilerin bile heyecandan izleyemediği anları nasıl oluyor da bazı atletler kritik atlatabilirken bazıları baskıdan olumsuz etkileniyor?
Elit sporcu ile farkındalığı yüksek elit sporcu kavramları işte tam da burada karşımıza çıkıyor. Önemli bir an olarak algıladığımız ve duruma ayak uyduracak becerilere sahip olduğumuzdan emin olmadığımız bir durumda, vücudumuz stres tepkisi adı verilen fizyolojik ve psikolojik bir tepki başlatır. Ve bu çoğunlukla anlık bir dikkat kaybıyla birlikte hataya sebep olur. Dr. Sian Beilock, stresle başa çıkamamamızın sebebini o an hareketimizin sonucuna ve başkalarının bizim hakkımızda ne düşüneceğini kaygılanmamızdan dolayı istediğimiz sonuca varamadığımızı söylüyor. Bunu da bilinçsizce merdivenlerden inerken bir anda o hareketi düşündüğümüzde merdivenden inerken zorlandığımız ana benzetiyor. Dikkati yapılan işten bir anlık uzaklaştırmak özellikle spor gibi üst seviye odaklanma gerektiren işlerde mental bir çöküşe kadar varabiliyor. Aslında baskı her zaman kötü bir şey anlamına gelmiyor. Bir sporcunun gelişimi, motivasyonu ve performansı için baskı büyük bir avantaj da olabilir. Burada asıl sorulması gereken ve dikkat edilmesi gereken husus, sporcuların kendilerinden bekleneni yerine getirdiklerine inanıp inanmamaları veya beklentiyle ilgili bir sorunu olup olmamalarında yatıyor.
Efsanevi atletler bir şekilde koşullar ne olursa olsun baskıyı alt edebiliyor, rüzgârı arkasına alabiliyor. Genelde deneyimle ve yaşla orantılı olan bu başarı, psikologlara ve koçlara göre bazı adımlardan geçiyor. İlki rahatsızlığı ve baskıyı kabul etmek. Baskıyı kucaklarsanız panik, kaygı ve korku ortadan kalkar. Rahatsızlık hissi olacak ama endişe ortadan kalkacak ve bu da performans göstermenizi sağlayacak. Diğeri ise duygulara başka bir açıdan bakmak yani o an hissettiğimiz stresi, güzel bir heyecana dönüştürmek. Zihinsel olarak antrene bir halde baskıyla başa çıkmaksa daha kolay. Bunun yapmanın birçok yol var. Meditasyon, anda kalma çalışmaları, nefes çalışmaları, geçmiş-gelecek-beklentiler üçgeninden ve olabilecek sonuçlardan sıyrılıp o an ki maksimumu ortaya koyabilmek. Söylemesi kolay gibi gözükse de hiç zor olmayan ve her sporcunun yapabileceği basit çalışma yöntemleri bunlar.
Olimpiyatlarda seyirci desteğinin eksikliğini hisseden atletlerin –özellikle bilinen figürlerin- mental sağlık ve önemi hakkında konuşmaya başladıklarını görüyoruz. ABD’li jimnastikçi Simon Biles, Tokyo Olimpiyatları’nın finalinde yarışmadan geri çekildiğini ve neden olarak mental sağlığını korumak istediğini söylediğinde herkes şok olmuştu. Aynı şekilde Naomi Osaka 2021 Roland Garros’tan mental sağlık durumunu ve hislerini basının önüne cesurca koymuş, bu da turnuvadan çekilmesine neden olmuştu. Netflix’te yayınlanan Osaka belgeseli genç sporcunun uğraştığı depresyonu ve baskıyı anlamamıza yardımcı olmuştu. Avustralyalı basketbolcu Liz Cambage de aynı şekilde ruh sağlığı endişeleriyle Olimpiyatlar’dan geri çekilmişti. Biles, Osaka'dan ilham aldığını ve sporda ruh sağlığı hakkında konuşmanın iyi olduğunu düşündüğünü söylüyor ve ekliyor: “Kendimize de odaklanmalıyız çünkü günün sonunda biz de insanız. Dışarı çıkıp dünyanın yapmamızı istediğini yapmak yerine zihnimizi ve bedenimizi korumalıyız.”
Akıl sağlığı ve sporcuların psikolojisi konusu Tokyo’da gündemdeydi ve başlıklara Simon Biles'la taşındı. Özellikle yeni jenerasyon sayılan sporcuların demeçlerinde mental sağlığı sıkça duymaya başlamıştık. 30 yaş ve üstü sporcuların döneminde onlara yaşatılan baskı, stres ve bunu kabullenip yola devam etme durumu açıkça görülüyor ki yeni jenerasyon sporcularda yok ve spor kariyerlerini hayatlarının tümü olarak görmüyorlar.
Ülkelerinin umutlarını küresel spor sahnesine taşımaya çalışırken; izolasyon süreçleri, ailenin, arkadaşların ve taraftarların yokluğu Tokyo Olimpiyatları'ndaki sporcuların ruh sağlığına zarar veriyor. Ünlü yüzücü Michael Phelps de dâhil olmak üzere bazı sporcular, profesyonel sporcuların da "insan" olduğunu anımsatarak kaygı veya depresyon gibi görünmez hastalıkların zorluklarını anlatmaya çalışıyorlar.
Özellikle tüm dünyanın deneyimlediği pandemi koşulları ve insanlarda bıraktığı psikolojik izler spor camiasında oldukça belirgin olarak görünüyor. Hayatın her alanında olduğu gibi sporda da mental sağlığın ve her şeyden önce ‘‘insan olma’’ durumunun önemini gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Sporcu tepkileri gösteriyor ki bu konuda daha fazla bilinç sahibi olmalıyız. Sporun ana amaçlarının sağlık, iyi hissetmek ve eğlence olduğunu unutmamalı. Hayranlıkla izlediğimiz dünyaca ünlü atletlerin de insan olduğunu hatırlamalı. Sosyal medyada okuyabilecekleri bir yorum, acımazsız bir kritik, gittikçe büyüyen bir baskıya dönüşebilir. Spor kariyerinin popüler kültürle beslenmesi yükseldikçe imaj ve baskı denklemi değişiyor. Gün sonunda ender yetenekteki sporcular iyi performans sergileyemiyor ya da tümden kendini kapatıyor. Onlar kariyerlerinde önemli bir eksiklik yaşıyorken izleyenler de spor heyecanını kaçırmış oluyor.