* Sherlock, malumunuz, bazen ağır konuşuyor. O yüzden hatırlamayla ilgili temel prensibi, ben aradan çekileyim, 'Mastermind: How to Thınk Like Sherlock Holmes'ün yazarı Maria Konnikova anlatsın: “İşinin ehli kişi, beynindeki çatı katına neyi taşıyacağını iyi bilendir. Ancak bir ahmak rastladığı her şeyi oraya atar; böylece de işine yarayacak bilgi diğer çer çöpün yanında kaybolup gider.”
* Sherlock’a göre insanın kendi düşüncelerini bizzat kendinden dinlemesi iyidir. Ukala dedektifimiz, kankası Watson’a bütün meseleyi uzun uzun anlatırken, arkadaşı da feyz alsın, ilminden irfanından nasiplensin diye uğraşmıyor. Aradaki boşlukları, tutarsızlıkları, ancak seslendirince fark ediyor. Yalnız bunun için kimseyi esir almayın. Bir-iki defa tamam da, cinayet çözmüyorsanız, evde yalnızken deneyin.
* Sahnede silah görülürse patlar, pipo görülürse içilir. Sherlock da piposunu spor olsun diye taşımıyor. Düşkünlüğünüz yoksa, sizi hiç yoktan tütüne alıştırmak istemem ama piponun amacı sakinleşmek. Konnikova, “Holmes zihnini ne zaman yatıştıracağını bilirdi” diyor: “Dünya dikkat dağıtır. Hiçbir zaman da durulup dinginleşmez. Arada bir sükunet sağlanmazsa, başarılı bir keşfe imkan yoktur.”
* Üzülerek söylüyorum ama mesele şu: Beynimiz “çoklu görev”e (ecnebicede multitasking) müsait değil. Kim “Ben bu işi kıvırıyorum” diyorsa yalan söylüyor. Ya da Sherlock yalancı. Dedektifimiz herhangi bir anda asla tek bir düşünceden başkasına odaklanmıyor, diğerlerini de eliyor. Watson’ı sürekli duymazdan geldiğini aklınıza getirin mesela. Sizin de, bir diğer işi, posta kutusuna düşen mail’i, molaya çağıran arkadaşı duymazdan gelmeniz gerekiyor.
* Tam rakam verelim, sefaletimiz iyice görünür olsun. Konnikova’nın aktardığına göre, uğraşıp didindiğiniz toplam zamanın yüzde 46.9’unda başka bir şey düşünüyorsunuz.
* Sırf odaklanmak yetmez, Holmes gibi sonuç almak istiyorsanız, neye bakmanız gerektiğini de bileceksiniz. Konnikova bunu siz yapmazsanız beyninizin yaptığını, onun da keyfine göre davrandığını söylüyor. Kısacası aklınızın kahyası olmanız; ne zaman, neye, nasıl bakacağını ona dayatmanız gerekiyor.
* Ne kadar “Ben öyle değilim” derseniz deyin, beyin kalıplarla, stereotiplerle düşünüyor, çevreden etkileniyor. Yağmurlu günde düşünmekle güneş açtığında düşünmek arasında fark var. Bunu önlemek zor; çaresi, yok saymamak.
* Sherlock ile Watson arasındaki fark: Dedektif ilk izlenime prim vermiyor. Biz de Watson’dan farklı sayılmayız. “Bir kadının önce ellerine bakarım” safsatası bir yana, iş görüşmelerinde kararın ilk beş dakikadaki izlenimle verildiği biliniyor. Sonuç ortada.
* Kafayı toplamak, uzaklaşmakla mümkün. Nasıl uzaklaşılacağı da duruma göre değişir. Zamandan, mekandan, insanlardan... Bilinçaltının, problemle araya mesafe konulduğunda daha rahat devreye girdiği biliniyor. Yani gitmek iyidir. Ama illa Sherlock üstat gibi davranacağım diyorsanız listenin ilk iki maddesi: Keman çal, opera seyret.