Zaman kıymetli. Günümüz teknolojisiyle -en azından evimize giren teknolojiyle- ne yazık ki zamanı hala geri alamıyoruz. En sevdiğimiz dizileri bile kayda alıp sonra izleyebiliyoruz ama zamanı sonradan kullanmak için biriktiremiyoruz. Dolayısıyla, uzun lafın kısası: Zamanın bize gelişi bu, aşağısı kurtarmıyor.
Ama daha “esnek” yaşanan bir dünya mümkün. Zamanı gerdire gerdire yaşamaktan bahsetmiyoruz, aslında zaman mefhumunun en önemli -hadi ona alt başlığı diyelim- alt başlığı “yaratıcı evre”den bahsediyorum. Yaratıcı zamanımızdan verim aldığımızda, elimizde kalan tüm zaman da aynı oranda verimli geçiyor. Ancak üretemediğimiz, bilgisayarın ekranına saatlerce boş boş baktığımız veya arkamıza yaslanıp masadaki kalemle oynadığımız vakitlerde, bir günün tümünü heba etmemiz olası.
İlk iş olarak Antik Yunan’a gidelim, orada fazla kalmayacağız ancak zamanı anlamak için oldukça önemli iki terimi hatırlamalıyız. Dediğimiz gibi zaman kıymetli. Ancak yalnızca niceliği ile değil, niteliğiyle de öyle. Günümüzde çok uzun yıllar önce insanlar zamanı iki şekilde algılıyorlardı: Kronos ve Kairos. Mitolojiye az buçuk ilgili olanlar bu iki isme de aşinadır. Doğru, her iki ismi taşıyan tanrı da mitolojide kendine yer buluyor ancak şimdi zaman hususunda ne anlama geldiklerini konuşalım.
Kronos, zamanın nicelik kısmını temsil ediyor. Günler, haftalar, yıllar onun kapsamında. Bize yetmeyen, yetmediğini söylediğimiz ve biriktirilesi zaman. Kairos ise biraz daha soyut ama son derece elzem bir anlam taşıyor: O saatleri değil anları ölçüyor. Modern çağda “anda olmak” denilen kavramın kökeni, algımızla oynayan ve zamanı nitelik kısmı.
Bu yönden bakınca kairos daha da kıymetleniyor çünkü o her zaman mevcut ancak çoğumuz ona sahip değiliz. Verimli bir yaratıcı süreçte ihtiyacımız olan da işte kairos zamanında yaşamak.
İngilizcede serendipity diye çok anlamlı bir kelime vardır. Farklı sözlüklerde çevirisini aradım, sanki hiçbiri tam olarak anlamını karşılamıyor ancak bazı güzel tanımlar var: Mutlu kaza, aramazken bulunan ya da mutlu tesadüf. Kelimenin “şans” ile karıştırılmaması gerekli çünkü anlamışsınızdır, serendipity daha farklı bir sonuca yakın. Yaratıcı süreçte kairos zamanına girebildiğimizde de günün sonunda varacağımız sonuç işte bu, yani aramazken bulunan. Demek istediğim, yaratıcı süreç kağıt kalemle ve kronos zamanında pek de işlemiyor, açık bir formülü ya da öncesinde yetiştirmemiz gereken bir son tarihi yok. Yine de bu süreci tetiklemek için 3 adımlı bir yol sayabiliriz.
1. Bırakın, durun ve dinlenin
Çalışma ile dinlenmenin zıt anlamlı oldukları fikrini unutun, ikisinin birbirlerinin tamlayanı olduğuna inanın. Hiçbir şey yapmayarak geçirilen zaman, birçok kitapta kuluçka dönemi olarak da nitelenir. Bir işe, bir projeye ya da bir sunuma hazırlanırken buna ihtiyacımız var. Çalışmayı aralarda kesmeli ve hiçbir şey yapmayarak bir şeyler yapmanın hazzını tatmalıyız. Yürüyüşler, bir köpeği sevmek ya da duş almak, hepsi işe yarar.
2. Takviminizi ele geçirin
Şimdi ajandanızı ya da takviminizi açarsanız, yüksek ihtimalle kronos hakimiyetinde bir programla karşılaşacaksınız. Bu o kadar normal ki. Kafanıza takmanız gereken bu değil çünkü zamanın niceliğini inkar edemeyiz ve hayatımızı ona göre sıraya koymalıyız. Ancak şu an bahsettiğimiz nicelik değil nitelik, hatırlayın. Dolayısıyla size sadece takviminizden çalacağınız bir saat lazım. İstediğiniz bir zaman diliminde kendinize bu vakti yaratın.
3. Sorularınızı kendiniz sorun
Kendi kendinize yönelteceğiniz “İlham alıyor muyum?” ya da “Bugün bir şeyleri diğer günlerden farklı yaptım mı?” soruları, nadasa bıraktığınız fikirlerinizin olgunlaşmasına yardımcı olacaktır. Bir adım geri çıkın, kendinize uzaktan bakın ve sizin için aramazken bulunan her neyse, ona izin verin.