sonsuz aşk nasıl anlaşılır © Getty Images / Kolaj: GQ France - Arthur Pineau
İlişkiler

Harvard Uzmanları Sonsuz Aşkın Sırrını Açıklıyor

Birini bir ömür boyu sevebilir misiniz? Araştırmacılar aşkın beynini inceledi ve tutkunun kalıcı bağlılığa nasıl evrildiğini ortaya koydu.

Aşk—kalpleri tutuşturan, dağları yerinden oynatan o gizemli güç—yüzyıllardır insanlığı büyülemiş ve meraklandırmıştır. Peki şiirlerin ve şarkıların ötesinde, bilimin bu hissin kalıcılığına dair somut bir cevabı var mı? Harvard Tıp Fakültesi araştırmacıları Richard Schwartz ve Jacqueline Olds, bu soruyu ele alarak aşkın işleyişine dair çarpıcı bulgular ortaya koyuyor. Araştırmaları, romantik aşkın düşündüğümüzden çok daha derin ve kalıcı olabileceğini gösteriyor.

Aşk, beyin kimyasının bir meselesi

Aşkın kaynağı beyinde yatıyor. Âşık olduğumuzda beynin belirli bölgeleri aktive oluyor ve bir dizi kimyasal reaksiyonu tetikliyor. Schwartz ve Olds’un* araştırmasına göre, ödül devresi gibi beynin ilkel bölgeleri bir ilişkinin başındaki yoğun duyguların oluşmasından sorumlu. Dopamin, kortizol ve diğer nörotransmitterler adeta uyuşturucu etkisine benzer bir coşku yaratacak şekilde devreye giriyor.

Ancak bu tutkulu dönem yalnızca başlangıç. İlişki ilerledikçe, ilk heyecanı ve kaygıyı oluşturan hormonlar dengeleniyor. Buna rağmen aşk sönmüyor. Stony Brook Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, onlarca yıldır birlikte olan çiftlerin hâlâ delicesine âşık olması mümkün. Araştırmacılar, 20 yıldan uzun süredir evli çiftlerde, yeni âşık insanlarda gözlemlenenlere benzer beyin aktiviteleri saptadı. Dolayısıyla aşk, zamanla daha istikrarlı—ama bir o kadar yoğun—bir forma bürünebiliyor.

Tutku ve bağlılık: Aşkın iki yüzü

Zamanla tutku azalsa da yerini daha derin bir bağlılık duygusu alıyor. Aşkın tutkulu bir dönemden daha “şefkatli” bir aşamaya geçmesi romantizmin sonu anlamına gelmiyor. Schwartz’ın açıkladığı gibi: “Tutku hâlâ orada, ama başlangıçtaki stres azalıyor.” Böylece aşk, hayatın zorlukları karşısında gerçek bir destek kaynağına dönüşüyor.

“Sevgi hormonu” olarak bilinen oksitosin, bu dönüşümde kilit rol oynuyor. Yakınlık anlarında salgılanan oksitosin, partnerler arasında yakınlık ve güven hissini pekiştiriyor ve uzun soluklu ilişkileri teşvik ediyor. Mideye düşen kelebekler azalsa bile, bağlılık ilişkinin üzerinde durduğu sağlam temel hâline geliyor.

Aşk: Riskli ama ödüllendirici bir bahis

Yine de aşkın ateşini canlı tutmak çaba gerektiriyor. Psikiyatrist Marian Rojas Estapé’nin Vogue Spain’e açıkladığı gibi, aşkın ilk evresi güçlü bir temel oluşturmak için kritik, ancak bu duygu zamanla beslenmek zorunda. “Hayatımız boyunca kaygılı kalsak, midemizde sürekli kelebekler uçsa hiçbir şey yapamazdık,” diye şaka yapıyor. Aşk, bu duyguyu büyütmek ve karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmek için günlük ilgi, kişisel çalışma ve ilişkiye emek vermeyi gerektiriyor.

Bazı psikologlar ise samimiyetin önemine dikkat çekiyor. İlk günlerin coşkusu azaldığında uzun soluklu ilişkilerin dayanağı dürüstlük, karşılıklı saygı ve hayranlık oluyor. Gerçek aşk, savunmasız olmayı, ortak beklentiler ve değerler üzerine açıkça konuşmayı gerektiriyor; böylece zamana direnen, kumdan kaleye dönüşmeyen bir ilişki inşa edilebiliyor.

Peki aşk gerçekten ebedî mi?

Bilime göre cevap: Evet, ama bazı nüanslarla. Tutkulu aşk iniş çıkışlarıyla zamanla daha derin ve istikrarlı bir sevgiye evriliyor. Bu değişim kaçınılmaz, fakat kesinlikle olumsuz değil. Aşk her formuyla mutluluğun ve tatminin kaynağı olmaya devam ediyor—yeter ki partnerler bu evrimi kabullenmeye ve ona uyum sağlamaya hazır olsun.

Doğru saygı, samimiyet ve emek karışımıyla aşk sönmek bir yana, gerçekten bir ömür sürebiliyor. Yani evet, aşk ebedî olabilir—yeter ki onu sürdürmek için gereken çabayı gösterelim.

BU İÇERİK İLK OLARAK GQ FRANCE WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.

İZLE
GQ HYPE - Furkan Andıç
İLGİLİ İÇERİKLER
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası