Yedi Numara günlerinden hatırlıyorum onu. Özellikle final bölümüyle çocukluk anılarımın özel köşelerinden birine sahip o dizi. Komik bir hikayenin seyircisini sadece güldürmeyebileceğini ilk defa o zamanlar sezmiştim sanki. Gerçekten iyi bir hikaye, insana tüm duyguları yaşatabilirdi. Bunda pay sahiplerinden biri de, şüphesiz dizinin son sözlerinden birkaçını söyleyen Çağlar Çorumlu’ydu.
Yıllar geçti, MOTY’nin bu yıl yarattığı evrende onun rolü Dionysos ve hikayesi tiyatronun temellerinin atıldığı Dithyrambos Şenlikleri’ne dayanan tanrı gibi, benim gözümde günümüzün en rafine aktörlerinden biri o.
“Dithyrambos Şenlikleri’nde üç tane trajedi, bir tane komedi hazırlıyor ekipler. O zamanki trajediler ya mitolojik olaylar ya da toplumsal olaylar üzerinden anlatılıyor. Komedi de ya taşlama oluyor ya da gerçekten şenliğin bir parçası olarak gerçekleştiriliyor.” Çağlar Çorumlu’yla sohbetimiz, tiyatro tarihi dersi gibi başlıyor. Aktör olmanın ne demek olduğunu ve bir aktörün neyin peşinde olduğunun cevaplarını ararken kendimizi burada buluyoruz. O dönemin oyuncularının kendisine bıraktığı sorumluluklar olduğunu düşünüyor Çağlar. “Ben sahneye çıktığımda işimi doğru yapmalıyım, her şeyi çalışmış bir şekilde, bütün varlığımla kendimi o role adamalıyım; bunu hem işin etiği hem de seyirciye duyduğum saygıdan dolayı yapmalıyım” diyor. Aslında oyuncu, hem seyirci hem de oyunun bir parçası onun bakış açısıyla. Tıpkı insan olmak gibi, oyunculuk da bir takım sporu ne de olsa. İnsan hem bireysel bir şekilde en iyi performansını aramalı hem de bu bir ekip içinde karşılık bulmalı ve o ekiple bütünlük göstermeli. Tiyatro özelinde konuşursak, bu bütünlüğün en önemli parçalarından biri seyirci diyebiliriz. “Örneğin bir dans gösterisini izlerken tempo tutar seyirci. Bazen o tempoyu hızlandırıp yavaşlatabilir. Sizin coşkunuzu daha da artırabilir. Bazen de alkış beklediğiniz yerde seyirci hazır değildir ya da seyirciyi oraya getirememişsinizdir, temponuz düşebilir. Seyirci aslında oyunun içinde hep. Nefesiyle, öksürüğüyle, kahkahasıyla, beğenisiyle ya da protestosuyla, seyirci her zaman bizim yaptığımız işin en önemli parçalarından biri çünkü onun için yapılıyor zaten.”
Gerçeklikle, sahicilikle derdi olan kiminle konuşsam, sohbetin içinde bir noktada konu Succession dizisinden açılıyor çünkü oyuncusu, yazarı yönetmeni ya da müzisyeni; o dizi herkesi bir köşesinden yakalıyor. Bazı işlerin hayata yakınlığı, onların tesirini artırıyor. Anlaşılan, bu gibi işlerden Çağlar da, ben de benzer şekilde etkileniyoruz. Tiyatroyu her zaman tek kamerayla -yani bizim iki gözümüzle- çekilmiş, bir hayat kesiti olarak algılardım. Dizideki kamera kullanımından tiyatro sahnesine, oradan oyuncuyla yönetmen ilişkisine derken Çağlar Çorumlu'nun kurduğu oyun-performans sahnesi TiyatrOps’tan konuşmaya başlıyoruz. “Sonuçta oyuncu bir vitrin, bu vitrin içinde bütün ekipler bir araya geliyor aslında.”
Çağlar Çorumlu, TiyatrOps’u “seyirci için bir alan” olarak niteliyor. “Bir nefes alma mekanı, seyircinin duygularını ifade edebileceği bir yer.” Tüm insani duyguların yaşanabildiği yere sahne diyoruz belki de. Ben bir yandan da oyuncu Çağlar’ın yanında, seyirci Çağlar’ın nelere tutulduğunu ve izlerken neyi aradığını merak ediyorum. “Aslında şey var Yiğit, dizi, film, tiyatro hepsi için konuşabiliriz: O proje ne anlatıyor ve hangi tarzda anlatıyor. Bu genelde yönetmenin verdiği bir karar oluyor ya da metin, yönetmeni ve oyuncuyu yönlendiriyor aslında. Ben inandırıcılığa inanıyorum. Ne yaparsanız yapın, yönetmenin, senaryonun sizden istediğine inanıp, karşı tarafı da inandırmanız gerekir.” Aslında oyuncu olarak Çağlar’ın serüveni de bu inandırıcılığı aramak olsa gerek. Beni onaylıyor; “Bravo, evet. Dediğim gibi yönetmenin yönlendirmesi ve onun kafasındaki dünyaya bir şekilde ulaşman gerekiyor. Bunun çözümleri oyuncuya kalmış. Dışarıda gezerken birini görürsünüz, okuduğunuz romandaki karakter bir fikir verir, bir müzik sizi harekete geçirebilir, bir yürüyüş bulursunuz... Oyuncu bir hamur gibi aslında. Her ele göre, her şekil verene göre başka bir hale gelebiliyor.”