Bir gün babam “senin daha yaşın küçük, sen karışma” dediğinde bütün dik başlılığımla, beş tane Dünya Kupası izledim ben, diye isyan edip rüştümü ispatlamıştım! Sadece ben değil birçokları da önemli turnuva tarihleri üzerinden kodlarlar, hayatlarındaki kimi önemli olayları. Herhangi bir şeyi hatırlamak için, “Danimarka’nın şampiyon olduğu seneydi” veya “Baggio’nun penaltı kaçırdığı yıldı” diyenleri de duymuşsunuzdur. Futbol aslında böyle bir şey kimileri için, kendi milatlarıya futbol olayları arasında bir özdeşim kurmak, tarihsel nişan belirlemek olağandır… Artık klişe halini almış bir sözdür, hayat fena halde futbola benzer. Gerçekten benzer mi veya ne açıdan benzer, diye sorduğumuzda cevabını doğru vermek biraz güç olabiliyor. Amerikalı Franklin Foer, ‘Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar?’ kitabında futbol üzerinden sosyoloji ve tarih incelemesi yaparak futbolla benzerlikler kurulan hayatları anlatıyor. Ama öyle futbolcu hayatlarını veya benzeri biyografilerden söz etmiyorum. Kişiler olduğu kadar illegal veya legal oluşumlardan söz ediyorum… Balkanlardaki savaş çetelerinin futbolla organik bağlantısını, İtalya’daki mafyaların turnuvalara etkisini, mezhep savaşlarının kulüp rekabetine nasıl yansıdığını, İslâm dünyasının umudunu futbolda aramasını ve birçok şeyi ele alıyor. Bu bakış açısıyla, aklımıza Simon Kuper geliyor hemen. Foer aslında çok farklı şeyler söylemiyor, ama biraz daha içeriden ve güncel şeyler aktardığı da bir gerçek. Birinci elden, olay mekânlarına gidip kendi tanıklıklarıyla hem o şehrin futbol kültürünü hem de futbolun diğer başka şeylere nasıl hizmet ettiğini gözler önüne seriyor. Hazır ülke olarak da gündemimiz bu kadar futbol odaklıyken, titiz çevirisiyle de beğeneceğiniz kitabı okumanın tam zamanı. Belki bir türlü anlam veremediğimiz hadiselerin arkasında yatan ekonomik ve siyasi olayları da daha kolay idrak ederiz…
[Futbol Dünyayı Nasıl Açıklar? / Franklin Foer / Çev.: Harun İsmail Çırak / İthaki Yayınları / Futbol Kültürü]
Bulunduğu sohbet meclislerinde, birçok konuda fikir beyan edip herkesi kendinize hayran bırakmak isteyenlerden misiniz? Yaşınız kemâle ermek üzere ve bar filozofu olmak mı istiyorsunuz? Çevrenizde felsefe, din, sanat, edebiyat, tarih, bilim, müzik gibi birçok konudan anlayan insanlar var ve onların yanında kendinizi kötü mü hissediyorsunuz? Çözüm ayağınıza geldi! Konuya, yılların pazarlamacısı gibi girdiğimin farkındayım, ancak Entelektüelin Kutsal Kitabı, iyi anlamda böyle bir girişi hak ediyor! Çünkü David S. Kidder ve Noah D. Oppenheim ikilisinin hazırladığı kitap, alanında uzman isimlerin de katkılarıyla; bütün eksiklerinizi giderecek bir kitap. Günlere göre dağıtılmış, haftalık bir programla tarih, edebiyat, görsel sanatlar, bilim, müzik, felsefe, din üzerine bilmeniz gereken bütün ‘önemli’ bilgileri veriyor. Onlarca sanatçı, filozof, devlet adamı, müzisyen, edebiyatçının hayatı, tarihi olaylar, felsefî akımlar, sanat anlayışları üzerine bilgiler yer alıyor kitapta. Programı düzenli takip ettiğiniz taktirde, kısa sürede tatbik edebileceğiniz bu bilgiler sayesinde çevrenizde ‘entelektüel’ bir insan olarak anılacaksınız. Şayet hali hazırda entelektüel birikime sahip bir insansanız, yine okuyun çünkü gerçekten kaynakçasıyla, içeriğiyle okunması gereken bir çalışma.
[Entelektüelin Kutsal Kitabı / David S. Kidder, Noah D. Oppenheim / Çev.: B.Asım Tüccar / Maya Kitap / Popüler Kültür]
Şayet Kurt Vonnegut bir cümleyi fazla ciddi kuruyorsa, onu çok önemsemeyeceksiniz, çünkü fena dalga geçiyordur. Ama kahkahalar attığınız sırada, ışık hızıyla okuduğunuz bir cümle daha kurmuşsa, işte asıl patlama noktası oradadır! Tıpkı Kedi Beşiği’nde ve aslında her kitabında olduğu gibi. Aslında, ilk atom bombasının Japonya’ya atıldığı gün Amerika’nın önde gelen isimlerinin ve bombayla ilişkili kişilerin o gün neler yaptığına dair bir roman yazmak isteyen Sam -Bokononcu olduktan sonraki adıyla Jonah- birden bire nasıl Bokononcu olduğunu anlatmaya başlar. Aslında her iyi Hıristiyan gibi, Hıristiyan bir kitap yazmak isteyen Sam, San Lorenzo Cumhuriyeti’nde Amerikan Rüyası’nın tersten okunduğunu görecektir, daha doğrusu bize gösterecektir. Bu vesileyle Sam (yani Jonah), daha doğrusu Vonnegut bize “kendi ırkına bu kadar zarar verebilen tek canlı olan insan”ın tüm iki yüzlülüğünü gösterecektir! Kahkahayla güldüğümüz esnada, insanın zalimliğiyle yüz yüze getirecektir. Vonnegut’un ölümsüz eserlerinden Kedi Beşiği, aslında tek bir cümle için yazılmış bir roman! Yani usta Kurt Vonnegut biraz düşünmemiz için yazmış Kedi Beşiği’ni. Çocuk yaşta cephelere gönderip ölülerini gömdüğümüz çocukları, savaşmadığı halde savaşta katledilen çocukları düşünmemiz için yazmış! Unutmadan, Kilgore Trout’u soranlar varsa söyleyelim; o da bir insan…
[Kedi Beşiği / Kurt Vonnegut / Çev.: Serkan Göktaş / APRIL Yayıncılık / Roman]