Sinema salonlarının bir sene kapalı kalması, bu esnada (bazı hibrit çözümleri hesaba katmazsak) dünyanın dört bir tarafındaki film festivallerinin çevrim içi gerçekleşmesi ve içerik bakımından giderek zenginleşen dijital platformların hayatımızda kapladığı yerin bu denli artması seyircinin sinema salonu ile kurduğu bağı elbette derinden etkiledi. Evde film izlemenin konforunu denklemden çıkarıp sinemayı her şeyden önce bir kitle iletişim aracı olarak kabul edersek, bu iletişimin en verimli şekilde gerçekleşebilmesine ve mesajın seyirciye en eksiksiz haliyle ulaşabilmesine yardımcı olan belirli dış etkenleri hesaba katmamız gerekiyor. Kendi evinize kıyasla (evinde sinema salonu olanları elbette saf dışı bırakıyoruz) görsel ve işitsel anlamda çok daha yoğun olan bir deneyimi bu amaç için tasarlanmış fiziksel bir mekanda size sunan sinema salonlarında film izlemek aslında kendi başına apayrı bir ritüel; bölme lüksünüzün olmadığı bir zaman dilimini belirleyip plan yapmak, filme girmeden önce belki afişe tekrar göz atıp kendinizi bu deneyime zihnen hazırlamak ve en önemlisi bu iletişim biçimini kolektif olarak başka insanlarla birlikte deneyimlemek…
İşte her yönüyle dijitalleşen dünyada sinema salonlarıyla kurduğunuz bağı gözden geçirmenize yardımcı olacak 6 film!
Sen Ben Lenin (2021)
40. İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma filmleri, 1 Temmuz'dan itibaren seyirci ile buluşmaya başladı. Ulusal yarışmada yer alan filmlerin gösterimleri, ekiplerin de katılımıyla Maximum Uniq Açıkhava’da gerçekleşiyor.
13 Temmuz’da bitecek olan gösterimin son filmi Sen Ben Lenin, bir sahil kasabasına dalgaların taşıdığı ahşap bir Lenin heykelinin gelmesiyle gelişen olayları anlatıyor. Lenin heykeli ilk etapta belediye tarafından kasabanın meydanına dikilir ve turistlerin ilgisini çekeceği düşünülür. Ancak olaylar çok hızlı gelişir ve bu haber gündemin ortasında kendine sağlam bir yer bulur. Görkemli açılıştan iki gün önce heykel çalınır ve olayı çözmek için Komiser Erol ve Ufuk görevlendirilir.
Festival programında yer alan diğer filmlere ve seans bilgilerine buradan ulaşabilirsiniz.
First Cow (2019)
Jonathan Raymond'ın The Half-Life romanından uyarlanan filmde, işlerinin başarılı olması bir ineğe bağlı olan iki adamın hikayesi anlatılıyor. 19.yüzyılın farklı coğrafyalarından gelen insanlar kapitalizm ve patriarkal düzene kafa tutar. Oregon’daki kürkçülerle çalışmaya başlayan Cookie’nin Çinli bir göçmenle olan ortaklığı, döneme ait bilgilerimizi yeniden sorgulamıza yardımcı oluyor. Dünya prömiyerini Ağustos 2019’da Telluride Film Festivali’nde gerçekleştiren yapım, Eylül 2019’da da New York Film Festivali’ne konuk olmuştu.
Supernova (2020)
Birçoğunuzun yakından tanıdığı Colin Firth ve Stanley Tucci'nin başrolleri paylaştığı filmde, bir çiftin demans teşhisi sonrası karavanla çıktıkları yolculuk anlatıyor. Çift, arkadaşlarını, ailelerini ve geçmişte yaşadıkları yerleri ziyaret ederken anılarını yeniden hatırlamak ister. Filmde teşhis konulan kişinin hafıza kaybı yeni yeni başlıyor olsa da kahramanımız nelerin zihninden kaybolup yerine gelmeyeceğini önceden gözlemler. Dram-romantik türünde sayılabilecek filmin yönetmeni, oyunculuk kariyerinin ardından 2014 yılından beri yönetmenlik yapan Harry Macqueen.
My Salinger Year (2020)
Kanada-İrlanda ortak yapımı film, Joanna Rakoff’un aynı isimli otobiyografisinden uyarlandı. 1990’ların sonunda, New York’ta yaşayan ve yazar olma hayalleri kuran Joanna, ünlü yazar J.D Salinger’ın ajansında çalışmaya başlar. Görevi ise yazara gelen hayran mektuplarına cevap yazmaktır. Komedi-dram türündeki film, Philippe Falardeau tarafından yazılıp yönetildi.
My Salinger Year, Franny ve Zooey, Çavdar Tarlasında Çocuklar, Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar gibi kült kitapların yazarı olan ve özel yaşamının gizliliğine verdiği önemle de bilinen Salinger'ın edebiyatına aşina olanların ilgisini özellikle çekebilir.
Sen To Chihiro No Kamikakushi (2001)
Bol bol Japon kültürüne, maneviyata ve mitolojik ögelere yer verilen bu animasyonda, küçük Chihiro tanrılara hizmet ettiği bir hamamda çalışırken bir yandan da dini ve Japon geleneklerini reddeden ailesi ile uğraşmak zorundadır. En önemlisi, domuza dönüşen ailesini kurtarmak için Tanrılar ile iş birliği yapması gerekmektedir. 2001 yılında En İyi Animasyon Oscar’ını kazanan ilk anime film olma özelliğini taşıyan yapım, Hayao Miyazaki’nin başyapıtı olarak görülüyor.
Filmi henüz izlemediyseniz veya yeniden izlemek isterseniz, Kadıköy ve Beyoğlu Sineması’nın temmuz programını takip edebilirsiniz.
Astronomik Hareketler
Bilsart, 7-30 Temmuz tarihleri arasında görsel sanatçı ve yönetmen Sena Başöz’ün Astronomik Hareketler isimli sergisine ve film gösterimine ev sahipliği yapıyor. Filmin başında emekli coğrafya öğretmeni Veli Altıntaş evinin salonunda uzaya ve evrene dair temel yasalardan bahsederken bir yandan da taktıkları maskelerle belirli gök cisimlerini temsil eden üç kişilik bir ailenin günlük yaşamına tanıklık etmeye başlıyoruz. Dünyanın, ayın ve güneşin hareketleri aslında dünya üzerinde yaşanan tüm acı ve sevinçten bağımsızdır; Astronomik Hareketler, genel olarak bu tezat ekseninde ilerliyor ve periferiden merkeze uzanırken insan hayatına ve evrene dair büyük soruları ele alıyor.
Temmuz ayı boyunca salı veya cumartesi günleri 11-17.00 saatleri arasında yolunuz Pera tarafına düşerse, Bilsar’ın çağdaş video sanatını destelemek amacıyla şehre kazandırdığı mekânda Astronomik Hareketler'i herhangi bir ücret ödemeden izleyebilirsiniz.