Robert De Niro, Al Pacino ve Joe Pesci'yi buluşturan yepyeni bir Martin Scorsese filmi kulağa gerçek olamayacak kadar güzel geliyor değil mi? Ama gerçek! The Irishman, 20. yüzyıl Amerikasının en önemli yeraltı dünyası figürleriyle çalışmış ünlü tetikçi Frank Sheeran’ın gözünden dönemin organize suç dünyasını anlatırken, dönemin efsanevi sendika başkanı Jimmy Hoffa'nın ortadan kaybolma hikâyesini de ele alıyor. 27 Kasım itibariyle Netflix Türkiye’de izleyebileceğiniz filmi, GQ Türkiye olarak, Londra’daki 20th Century FOX sinemasında herkesten önce izleme şansı bulduk ve ardından filmi konuşmak için sinema dünyasının ‘baba’larıyla buluştuk. Şimdi okuyacaklarınız röportajımızın ön gösterimi diyelim. Gerisi, GQ Türkiye Kış 2019 sayısında.
Robert De Niro
İlk soru Robert De Niro’ya, Charles Brandt’in 2004’te yayımlanan kitabını okuduğunuzda, kitapta ne tür bir potansiyel gördünüz ve onu filme çekmek istediniz?
Kitabı bitirdikten sonra birkaç hafta üzerinde düşündüm ve Martin’e (Scorsese) “bu kitabı oku” dedim. “Oku ve gör.” Martin de kitabı okuduktan sonra ikimiz de bunu bir film haline getirmek konusunda hemfikir olduk. (Bu sırada Al Pacino’ya dönüyor ve “ne derler o filmi hazırlama sürecine, hani o klasik kelime neydi” diye soruyor, fakat akıllarındaki kelimenin ne olduğunu bulamıyorlar.) Neyse, geliştirmek diyelim. Ardından film senaryolaştırdı ve işin içine Al Pacino, Joe Pesci ve Harvey Keitel de dahil oldu. Ancak herkes için araya başka projeler de girince, bu noktaya varmamız yaklaşık 15 yıl sürdü diyebiliriz.
Sizler 70’lerden beri birlikte film yapan sanatçılarsınız. Özellikle Netflix prodüksiyonlarıyla birlikte sinema dünyasında artık farklı bir döneme geçildiğini söyleyebiliriz. Bu iki farklı dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Al Pacino: Ben, Bob (Robert De Niro) Martin ve Joe, 70’lerin sinema anlayışından etkilendik evet. Ama pek çok sebepten 70’ler bende biraz kayıp. Yani o günleri pek hatırladığımı söyleyemem (gülüyor) bu yüzden karşılaştırma yapmam doğru olmaz.
Al Pacino
Bu kadar uzun zamandır birbirinizi tanıyor olmanız, beraber çalışırken size ne tür avantajlar sağlıyor?
Al Pacino: Bob ve ben birbirimizi 60’lardan beri tanıyoruz. İkimiz de genç birer aktörken tanıştık ve hayatın içinde kendimizi hep birbirimizle bir şeyler paylaşırken, fikir alışverişi yaparken bulduk. Göreceli olarak, bu kadarının bizim için bile beklenmedik olduğunu söyleyebilirim. Bilmiyorum birbirini bu kadar uzun zamandır tanıyan kaç oyuncu vardır… İnsanın hayatında böyle birinin olması, çalışırken çok rahat hissetmenizi sağlıyor. Birlikte çalışmak, bizim için artık öyle doğal ki…
Filmde kullanılan CGI teknolojisi sayesinde kendi gençliklerinizi oynayabildiniz. Bu teknoloji sinema dünyası için devrim niteliğinde çünkü artık her oyuncu makyaj ya da protez olmadan kendi gençliğini oynayabilecek. Bu, sizin için nasıl bir deneyimdi? Sette neler yaşadınız?
Al Pacino: Film yaparken olup biten yenilikleri kabullenip, sinema bağlamında ne yapmamız gerekiyorsa onu yapıyoruz. Yeni teknolojilerle birlikte hayatımıza sette çalışan yepyeni teknik adamlar da girdi ve artık onların bahsettiği yeni terimleri biz de öğrenmek zorundayız. Aslına bakarsanız bu durum hoşuma gidiyor. Mesela bu yeni yaş tekniğinin hazırlık süreci için sette yüzümüze minik noktalar çiziyorlardı ve önceleri tuhaf bulsam da kısa sürede buna da alıştım. “Şimdi yapılması gereken bu, öyleyse tamam” diyordum. Aslına bakarsanız film çekerken düşünmem gereken o kadar çok başka şey oluyor ki bunlara takılmıyorum.
The Irishman
Filmde karakterlerinizin gençliklerinin ve hatta yaşlılıklarının da farklı dönemlerini canlandırdınız. Vücut dilinizle o yaşlara ayak uydurmak açısından hangi dönem size daha zor geldi?
Robert De Niro: Aslında gençlikten de yaşlılıktan da zor olanı orta yaşları canlandırmaktı bence. Nedense benim için orta yaşlı hallere ayak uydurmak daha fazla zaman aldı.
İkiniz de Jimmy Hoffa’nın yaşadığı dönemlere gerçekten şahitlik ettiniz, Amerika’da o günleri yaşadınız. Film için araştırma yapmak Amerikan tarihinin daha önce bilmediğiniz hangi yönlerini keşfetmenizi sağladı?
Robert De Niro: Film, Amerikan tarihininde yaklaşık 20 yılı kapsayan önemli bir dönemde geçiyor, Ben Jimmy Hoffa’yı bir ikon olarak hatırlıyorum ama hakkında çok fazla şey biliyordum diyemem, araştırırken öğrendim. Hem politik fonksiyonlarla hem de yeraltı dünyasıyla kurduğu ilişki biçimi gerçekten ilginç ve tüm bunların derinliklerine dalmak eğlenceliydi.
Bay De Niro, Trump yönetimiyle ilgili eleştirel tavrınız ortada. Sizce ileride Amerika’nın bugünleri beyazperdeye nasıl yansıyacak?
Robert De Niro: Dünyayı olması gerektiği gibi yönetecek insanlara ihtiyacımız var. Onun yönettiği gibi değil! Kimse kimseyle aynı fikirde olmak zorunda değil ama birbirimize karşı hoşgörülü olmak zorundayız. “Bu gruptan hoşlanmıyorum, şunların fikirlerini beğenmiyorum” demek herkes için çok kolay ama bunu söylemek bu kadar kolay olmamalı. Bir zamanlar Kudüs pek çok farklı kültürün bir arada yaşadığı şehirdi, bugün New York’tan Londra’ya pek çok şehir böyle. Herkes birlikte, iç içe yaşarken insanların yalnızca farklı yanlarına dikkat çekip onları ayrıştırmanın gereği yok. Bu çok büyük bir tehlike. Bu adamın umursadığı tek şey ise patron olmak. Sonucu her neye mal olursa olsun patron olmak istiyor, başkalarının kendisini manipüle etmesine izin veriyor.
Siz filmde Frank Sheeran olarak bir yandan hikayeyi anlatan kişisiniz ve bu karakter filmin başından itibaren bir anlamda kendi hayatını sorguluyor. Robert De Niro olarak da hayatınızı böyle gözden geçirdiğiniz oluyor mu?
Elbette oluyor, nasıl olmasın? Biraz kendinin farkında olan herkes hayatını, geçmişini düşünür ve gözden geçirir.
Netflix, The Irishman "The Call"
Genç hallerinize bir tavsiye verebilecek olsanız bugünkü aklınızla onlara ne söylerdiniz?
(Uzunca bir sessizlik ve ardından kahkalarla) Al Pacino: Karşıdan geçerken her iki tarafa da bakmayı unutma derdim!
Sosyal medya ve internet sağolsun, geleceğin oyuncularının elinde bugünün gerçek karakterlerine dair çok fazla materyal olacak. Sizce bu oyuncular için hayal gücünü körelten bir dezavantaj mı?
Al Pacino: Pek çok defa gerçekten yaşamış insanları canlandırmış bir oyuncuyum ve elimde oynadığım karakterlere dair fazla materyal olmasını seviyorum. Hatta bence bir oyuncunun birebir tanıdığı kişiyi canlandırması ayrıcalıktır ve benim hayatta bu şansı yakaladığım da oldu. Elinizde o kişiyle ilgili ne kadar çok malzeme olursa o kadar iyi hazırlık yaparsınız. Hayal gücünü öldürdüğünü düşünmüyorum.
The Irishman
Son olarak Martin Scorsese’nin konuyu ele alış biçimine değinelim. Aslında oldukça ‘vahşi’ tarafları olan bir olay örgüsünü farklı bir bakış açısıyla, biraz da dokunaklı hale getirmiş. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Al Pacino: Bu, Martin’in daha önce de ele aldığı bir dünya. Ama özellikle Frank’in ailesiyle olan ilişkisi söz konusu olduğunda Martin’in hikaye anlatıcılığı devreye giriyor ve gerçekten her şey daha etkileyici hale geliyor. Bu onun başarısıdır.
Robert De Niro, Joe Pesci ve Martin Scorsese
Eğer ikiniz de bu filmdeki rolünüzle Oscar’a aday olursanız, tatlı bir rekabet hissi duyar mısınız?
Al Pacino: Aynı kategoride aday olacağımızı sanmıyorum belki bunun yardımı dokunur (gülüyor).
Robert De Niro: Ne diyebilirim ki, sadece aday olmak bile her zaman güzeldir