Oppenheimer'ı izlediniz ve şimdi Hollywood'dan daha fazla tarihi içerik izlemek için arayıştasınız. Belki benzer bir şey, belki de karmaşık ikonların tarihi biyografileri gibi ya da daha modern bir şey istiyorsunuz.
Hollywood'un biyografik filmleri sevdiği aşikar- sadece birkaç Oscar törenine bakmanız yeterli. Tarih kitaplarını açmak zorunda kalmıyoruz! Oppenheimer'ın gişeleri kasıp kavurmaya devam ettiği şu günlerde, gerçek hikayelere dayanan diğer filmlerin bir listesini hazırladık. İşte sizi ekran karşısında etkileyecek biyografik filmler;
Sinemalarda gösterime girdiğinden beri Oppenheimer'ın en tutarlı Hollywood karşılaştırması 1991 yapımı Oliver Stone filmi JFK oldu. Her iki film de kuru ve bayat mahkeme salonu diyaloglarını en sürükleyici sinema anlarından biri haline getirmeyi başarıyor ve Oppenheimer'ın siyasi çekişmesi Oppy (Cillian Murphy) ve Strauss'un (Robert Downey Jr) kariyerlerini korumaları etrafında dönerken, JFK John F. Kennedy suikastı soruşturması etrafında dönüyor. Kevin Costner, Kevin Bacon, Tommy Lee Jones ve Gary Oldman'ın (Oppenheimer'da da rol alıyor) yer aldığı oyuncu kadrosuyla JFK, sansasyonellik uğruna tarihten biraz sıyrılıyor ve gerçeğin kalesini korumak yerine komplolara eğiliyor. Buna rağmen, üç saatlik gösterim süresi vızır vızır geçiyor. JFK'yi Disney+ üzerinden izleyebilirsiniz.
Sean Penn, Milk ile Kaliforniya'da kamu görevine seçilen ilk açık eşcinsel olan ikonik ve devrimci Harvey Milk'i canlandırarak oyunculuk Oscar'ını kaptı. Gus Van Sant'ın yönettiği ve Dustin Lance Black'in senaryosunu yazdığı bu biyografik film Milk'in ilk yıllarını, San Francisco'nun siyasi çevrelerinde eşcinselleri kapsayıcı bir kampanyayla öne çıkışını ve bir meslektaşının ellerinde zamansız bir suikaste kurban gidişine kadar olan süreci ele alıyor. Elbette bu, yapı bakımından çerezlik bir biyografik film (burada Oppenheimer'ın siyah beyaz çekimleri yok), ancak Milk o kadar çarpıcı ve yıkıcı bir hikâye anlatıyor ki ne yazık ki bugün bile yankı uyandırıyor. Milk'i Amazon'da izleyebilirsiniz.
Oppenheimer New Mexico'da atom bombası üzerinde çalışırken, İngiltere'deki arka odalarda şifre çözücüler, en büyük düşmanımıza karşı avantaj sağlayabilecek Alman şifrelerini çözmeye çalışıyorlardı. Savaş sonrası eşcinsel bir erkek olarak gördüğü muamele hala tarihin en büyük lekelerinden biri olan Alan Turing, Nazilerin mesaj göndermek için kullandığı Enigma makinesini kıran kriptanalistti. Film, onu ve Bletchley Park'taki ekibini zamanın önüne geçmeye ve savaşın kazanılmasına yardımcı olmaya çalışırken izliyor. İngilizlerin bildiği ve sevdiği klasik bir savaş filmi, ancak Benedict Cumberbatch'in Turing'i hassas bir şekilde canlandırmasının yanı sıra Keira Knightley, Matthew Goode ve Rory Kinnear'dan oluşan yardımcı oyuncu kadrosu filmi izlenmeye değer kılıyor. The Imitation Game'i Netflix üzerinden izleyebilirsiniz.
Malcolm X tarihin karmaşık figürlerinden biriydi. Şiddeti ve dini doktrini savunması nedeniyle tartışmalara yol açan Malcolm X, aynı zamanda 50'li ve 60'lı yıllarda Amerika'daki Siyahi toplumunun sivil haklar mücadelesinde de önemli bir rol oynamıştır. Spike Lee'nin yönettiği, Denzel Washington'ın başrolünü oynadığı bu biyografik eser, dramatik ve akıcı film yapımını eldeki figürün ağırlığının ustaca anlatımıyla karıştırarak büyük ölçüde teatralliğe yaslanıyor. Malcolm X tarihi olduğu gibi aktarmaya çalışmıyor, bunun yerine 90'larda ne için savaştığını unutmuş olabilecek bir topluluğu yeniden eğitmeye çalışıyor. Malcolm X'i BFI'da izleyebilirsiniz.
John Nash, Malcolm X gibi tanınmış bir isim olmayabilir, ancak Ekonomi alanında Nobel Ödülü kazanan matematikçi, mantıksal etkileşimlerin matematiksel modeli olan oyun teorisini anlamamızda etkili olmuştur. A Beautiful Mind'da, Oscar'a aday gösterilen Russell Crowe'un canlandırdığı Nash, Sovyet mesajlarını engellemenin bir yolu olarak dergilerdeki desenleri ve kodları bulmakla görevlendirilir, ancak şizofreni teşhisi ortaya çıktığında her şeyin göründüğü gibi olmadığı anlaşılır. Filmin Ron Howard tarafından yönetilmesi, ne kadar abartılı olabileceği hakkında çok şey söylüyor. A Beautiful Mind'ı Amazon üzerinden izleyebilirsiniz.
Martin Scorsese'nin yönettiği ve Leonardo DiCaprio'nun başrolünü oynadığı The Wolf of Wall Street, son elli yılın en acımasız iş dünyası figürlerinden biri olan Jordan Belfort'u merkezine alıyor. Wall Street'teki çöküşün ardından Belfort, ardında bıraktığı kayıpları umursamadan sistemle oynayarak zirveye çıkabileceğini fark eder. Sonunda kanun onu yakalar, aşırılık ve ego kalesi yıkılır. DiCaprio Belfort rolünde mükemmel, eşi Naomi Lapaglia rolündeki Margot Robbie de öyle. Ne olursa olsun, son derece de komik. The Wolf of Wall Street'i Netflix'ten izleyebilirsiniz.
Dünya Philip Seymour Hoffman'ı kaybetmenin acısını hiçbir zaman tam anlamıyla atlatamadı; fiziksel olarak rol aldığı her şeyi biraz daha iyi hale getirmekten aciz bir aktördü. Ancak Capote'de bunu yapmasına gerek yoktu çünkü film zaten sağlam bir başarıydı. Yine de Oscar'ı evine götürdü, belki de fazladan bir sihir katmıştır! Film, In Cold Blood ve Breakfast at Tiffany's gibi öykülerin ardındaki eksantrik romancı Truman Capote'yi merkezine alıyor. Kısmen tarih, kısmen de kurgudan daha tuhaf olan Capote, yazarın kendisini büyük Amerikan romancısı yapan son romanı In Cold Blood'ı yazmak için Kansas'a yaptığı yolculuğu, bir dizi cinayeti ve baş şüpheliyle kurduğu beklenmedik dostluğu belgeliyor. Capote'yi Amazon'dan izleyebilirsiniz.
Bazı biyografik filmler, kamu bilincinde hayattan daha büyük olan bir kişinin kötü şöhretini yontarken, diğerleri aksi takdirde sonsuza dek tarihe karışabilecek hikayeleri anlatır. John Glenn'in uzaya gönderilmesine yardımcı olan üç siyahi kadın matematikçinin hayatlarını inceleyen Hidden Figures kesinlikle ikincisi. Uzay Yarışı genellikle yarım çerçeve gözlüklü ve kolları kıvrılmış tişörtlü erkekler fikriyle doludur, ancak Taraji P. Henson, Janelle Monae ve Octavia Spencer'ın başrollerini paylaştığı Hidden Figures bize her şeyin tarih kitaplarında göründüğü gibi olmadığını hatırlatıyor. Doğal olarak bu film göz yaşartıcı. Hidden Figures'i Disney+ üzerinden izleyebilirsiniz.
Yakın tarih hala tarihtir, tamam, özellikle de hayatı eskisinden yaklaşık 18 kat daha hızlı hale getiren sosyal medyanın doğuşu söz konusu olduğunda. Bu noktada herkes David Fincher ve Aaron Sorkin'in Facebook'un ortaya çıkışını anlatan biyografik filmi The Social Network'ü biliyor. Filmin yıldızları Jesse Eisenberg, Andrew Garfield ve yeni rol alan Justin Timberlake, milyonlar kazanan teknoloji kardeşleri rolleriyle ortaya atıldılar. İnternet hakkındaki en iyi film olarak internet literatürüne geçmiş olsa da, bu filmle ilgili dikkat çekici bir şey de, bu filmin konusunun keşfettiği Silikon Vadisi kültürünün kibri sayesinde sosyal ağlarımız etrafımızda parçalanırken bile hala gerçekten harika bir film olarak kalmasıdır. The Social Network'ü Amazon'da izleyebilirsiniz.
Neil Armstrong bir filmin merkezine yerleştirilmesi zor bir figür. Elbette, Ay'da yürüyen ilk kişiydi, bu oldukça kayda değer bir şey, ancak birey olarak, son derece özel, sessiz ve çekingen biriydi. Ryan Gosling, Armstrong'un bu tasvirine kendine özgü içgözlemciliğini katıyor ve onu Uzay Yarışı çılgınlığının ortasında sessiz bir beygir olarak konumlandırıyor. Yönetmen Damien Chazelle, La La Land'den sonra Gosling'le tekrar bir araya gelerek, tiyatronun kralına yakışmayan bir iş çıkarmış gibi görünse de, bilinmeyenin keşfine bir tür müzikal nitelik katıyor. Tarihin en ikonik anlarından biri olan Ay'a ayak basma anını canlandırmakla görevlendirilen hiç kimseyi kıskanmıyoruz ama Chazelle bunu neredeyse ilk kez tanık oluyormuşsunuz gibi hissettiren bir etkiyle yapıyor. First Man'i BFI'da izleyebilirsiniz.
BU İÇERİK İLK OLARAK GQ BRITISH WEB SİTESİNDE YAYINLANMIŞTIR.