Henry Cookson ile Yeryüzünün Saklı Sığınağı: İzlanda
Travel

Henry Cookson ile Yeryüzünün Saklı Sığınağı: İzlanda

O, dünyanın en ücra noktalarına incelikle planlanmış seyahatler düzenleyen şirketine “Cookson Adventures” ismini vermiş olsa da, mümkün kıldığı baş döndürücü deneyimleri macera veya seyahat olarak tanımlamak yetersiz kalıyor. Üniversiteye başlamadan hemen önce Kenya’ya, atlı safari rehberi olmak üzere eğitim almaya gidiyor ve dönüşü sonrası hayat onu tutkusuyla burun buruna getiriyor. Henry Cookson ile merak, tabiat anayı ve İzlanda’yı konuşuyoruz.

Kendim için hiçbir zaman tam anlamıyla “etik” bir seyahat planlayamamış olsam da, dünyayı keşfetmenin verdiği keyfin ardında her zaman doğanın kadim ve bilge varlığı olduğunu düşünmüşümdür. Öyle ki, yeni bir yolculuğun özü daima dönüp dolaşıp canlılara, toprağa, bulutlara, denizlere, nefes kesen manzaralara geliyor. Hangimiz yavaşça ruhunu kaybeden tabiatın seyrine dalıp, hala seyahat etmekten söz edebilir ki? Dünyayı keşfe çıkarken saklı cevherlerini muhafaza etmek, doğanın bahşettiğini ona geri vermek adına yüzlerce girişimde bulunan Henry Cookson tam da bu nedenle ilham olmayı başarıyor.

 GQ Henry Cookson Travel İzlanda

Bugünlerde sonu gelmeyen ilhamın eteğinde yazdığı hikayeler, aslında bir seyahat ve tesadüfle başlamış. “Kenya seyahatimden önce banka avukatı olmak konusunda hırslarım vardı. Dönüşüm sonrası Goldman Sachs için çalışmaya başladım fakat floresan ışıklar altında saatlerce ekrana bakma hali bende huzursuzluk yaratmaya başlamıştı bile.” O sırada kimimizin ofis masasında kara kara düşündüğü o haller geliyor aklıma. Acaba diyorum, bu huzursuzluğun yolu dünyada ilk defa varlığını gösteren böylesi bir konsepte nasıl çıkacak? “Evet, aklımın bir köşesinde Afrika’ya taşınma planı hep vardı ama hayat benden önce davrandı. Arkadaşımla konuşuyorduk ve sohbetimiz benim manyetik kuzey kutbunda gerçekleşecek bir kayak yarışına kaydolmamla sonlandı.” diyor gülümseyerek. Birden alınmış bir karar, ama öylesine katılınacak bir yarışma da değil. -30 derece dondurucu soğukta, kızaklarla 600 kilometrelik bir mesafe… Yarışta 17 takım var ve Henry’nin takımından galibiyete dair bir beklenti yok. Ama olur ya işte, biraz film vari, zafere ulaşan Henry ve takımı oluyor. Üstelik iki gün arttırarak dünya rekorunu kırıyorlar. “Hayatımın en perişan fakat en heyecan verici deneyimiydi.” diye özetliyor tüm bu serüveni. Bu devasa başarının üzerinden iki sene geçiyor ve 2007 yılında bir öncekinden daha geniş çaplı bir başka keşif gezisi planlıyorlar: Bu defa Antartika’nın merkezine. Kişi başı 200 kg ekipmanla 52 gün boyunca yürüyerek ulaşılmaz Güney Kutbu’na varıyorlar. Bu keşifse onları Guinness Rekorlar Kitabı’nın sayfalarına taşıyor. Takım arkadaşları evlerine, eşlerine dönüyor fakat Henry bir sonraki adımının ne olacağı konusunda şüpheleri var. “Şimdi düşününce aslında ne yönde ilerlemem gerektiği gayet açıkmış diyorum fakat o zamanlar kafam çok karışıktı.” Kariyer yolundaki sis kalktıktan sonra Alaska’ya rehberlik eğitimi almaya gidiyor ve Cookson Adventure olarak bildiğimiz seyahat firması yavaş yavaş bugünkü şeklini almaya başlıyor. Kendisi için planladığı seyahatler kulaktan kulağa yayılıyor ve Henry cesur, meraklı, eşsiz deneyimlerin peşinde müşteriler için incelikle düşünülmüş, etkinlikleri prodüksiyonlarla buluşturan yolculuklar düzenlemek üzere harekete geçiyor. Tam da bu noktada cevabının zor olduğunu bildiğim o soruyu soruyorum: “Seni daima etkilemeyi başaran “o” yer neresi?” Çıktığı yolculukların her birine zihninde yeniden çıkan Henry’nin bir süre sonra yüzü aydınlanıyor ve “İzlanda!” diyor. Ona göre her yerin kendine özgü bir çağrısı var, fakat İzlanda bütün destinasyonlar arasında en alışılmadık olanı. “Daha uçaktan adımını atar atmaz insanın aşina olmadığı onlarca şeyi barındırdığının farkına varıyorsunuz.” 

 

Farklı bir alem

GQ Henry Cookson Travel İzlanda 

İzlanda’ya ilk defa 2014 yılında, Svalbard’daki bir iş seyahatine gittiği sırada uğruyor ve yaşamı boyunca koparamayacağı bağı ilk defa o zaman kuruyor. Bu ada onun için göz göze gelindiği anda hipnotize eden buz ve ateşin ülkesi. İster Kuzeyine, ister güneyine gidin: her noktada rutinin dışına çıkan yabancı bir element var. İşlenmemiş, tabii manzaralar, volkanik doğa, uçlarda yaşanan hava şartları… Ve tüm bu resmi tamamlayan, bin seneyi aşkın bir zamandır izole yetişmiş, eşsiz bir kültür. Siyah, beyaz, mavi ve yeşilin birbirine karıştığı, gürleyen dramatik bir silüet ve bir de kocaman bir buzul. “Birkaç lokal uzmanla görüşmek üzere saat sabah 03.00’te ufak bir kafede buluştuğumuzu hatırlıyorum da… Bu şekilde randevulaşmak bile başlı başına bir deneyimdi.” diyerek gülüyor. “Geçtiğimiz sene İzlanda’yı yeniden ziyaret edebilmem için bir fırsat doğdu. Maske üzerine maske, koruyucu gözlükler ve eldivenlerle seyahat ettim. Uçaktan indiğimde, karada beni neyin beklediğinden haberim yoktu. Bir anda kameralar ve televizyon ekipleriyle karşılaştım. Pandemi süresinde İzlanda’ya ayak basan ilk turistmişim.

GQ_Travel_Henry_Cookson

”Son ziyaretinin en keyifli kısmının kambur balinalarla yüzdüğü an olduğu ise aşikar. Özellikle bir balinanın mizacı onu çok etkilemiş. Yüzgecini oradan oraya savuran oyuncu balina, Henry sörf tahtası üzerindeyken bile onu bir an olsun yalnız bırakmamış. Tabii önceden de dediği gibi, burada yapılacak çok fazla şey var. Kambur balinanın hikayesi derinleşmeden Henry farklı bir heyecanla doluyor ve bu defa ülkenin kuzeyine geçiyoruz: Troll Peninsula’da, tipik çiftliklerden kendini kolaylıkla ayıran Deplar Çiftliği’ne. Başlangıç noktaları olan çiftlikten helikopterle adanın kuzey burnuna geçerek bir kaplıcanın da bulunduğu farklı bir tarlaya iniyor. Su geçirmez dalış kıyafeti ve botlar yardımıyla tarlayı boydan boya arşınlayan Henry için bu unutulmaz deneyim üzerine yediği taze balıklar ve geleneksel İzlanda tatları günün ödülü olmuş. Bunun üzerine tadını unutamadığı yemeği merak ediyorum ve cevap düşündüğümden çok daha hızlı geliyor: bira ekmeği. Ale bira ve bal şarabı aşılanan bu ekmekler Henry’nin favorisi olmuş. Birkaç dakikamızı bira ekmeğinin varlığını onurlandırarak, diğer birkaç dakikamızı bira ve ekmeği ayrı ayrı överek geçiriyoruz. Öğleden sonra ise geçirdiği sabahın tam aksine, kristal buzullar arasında yüzmeye gidiyor; yaz sıcaklarını ve aşırı soğukları bir güne sığdırmış olmanın tuhaf ve bir o kadar heyecan verici duygusu yüzünde hoşnut bir ifade olarak beliriyor. Dünya dışı bir mimariyi andıran lav tünelleri, sadece su çekildiğinde ulaşılabilen kaplıcalar, adanın güneydoğusunda yer alan Jökulsárlón buzul lagünü üzerinde kano ile kürek çekmek, siyah volkanik kumların serildiği sahiller, sonrasında içeceklerinizde kullanmak üzere yanınıza onlarca yıllık buzullardan 20 kiloluk parçalar alabilmek, adanın her yerinde bulabileceğiniz göz alıcı şelaleler, bölgeye özgü beyaz tilkileri korunmada ziyaret edebilmek, Reykjavik’in merak uyandıran müzeleri… Henry’nin hikayelerinin sonu yok; ben de anlatmayı hiç bitirmesin istiyorum. Fakat bir hayli uzayan sohbetimizin son anlarına yaklaşıyoruz. “Tüm bu maceralar İzlanda’yı anlamak için yeterli mi?” diye merak ederken Henry şu sözlerle bitiriyor: “İzlanda öylesine farklı bir alem ki, en deneyimli gezginlerin bile etkilenmemesi, bir sonraki adımda neler olacağı konusunda bir önsezi geliştirmeleri mümkün değil.” 

 

GQ Henry Cookson Travel İzlandaTüm Fotoğraflar: Cookson Adventures

Bu yazı Travel by Vogue & GQ Türkiye lansman sayısında yayınlanmıştır. 

GQ_Travel

İZLE
TRAVEL by VOGUE & GQ
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası