Somewhere (2010) - Focus
Baba, her zaman birlikte yapmaktan hoşlandıkları gibi, bikini-mayo alışverişine de 14 yaşındaki kızıyla gitmişti. İşlerin nasıl bir noktaya gideceğini tahmin bile edemeden…
Baba kızıyla buluştu. Hızlıca ama kahkahalı, hikayeli, evinde kalınacak arkadaş ve annesi hakkında ince dedikodu yapıldı. Ne kadar kokoştular, kız günde kaç kere kıyafet değiştiriyordu…
Kızı mayo istiyordu. Bu kokoşlarda giymek için. Onunkilerden aşağı kalmak normaldi ama hiç olmazsa ezilmesindi. Baba, talebi kafasında şekillendirmeye çalışıyordu. Bebekliğinden beri kızının tüm alışverişini baba yapardı. Kırmızı ponponlu bahriyeli tulumu; yüzlerce fotoğrafta kızının üzerinde olan. Onu da o almıştı. Tek başına. Bütün tulumlar, biberonlar, çoraplar, ayakkabılar vs. gibi. Ayrıldıktan sonra da genellikle birlikte alışveriş yaparlar, “hatırlanacak zamanlar”ı çoğaltırlardı.
İlk girdikleri mağaza, onun yaşına uygun şeyler sattığı varsayılan bir yerdi. Girmeleri, dudak büküşler, sessiz kalmalar ve hemen çıkış! Kızı 14 yaşına gelmişti. Artık çocuk değildi. Baba onu hep öyle görecek olsa da. Bu mağazada “kız” mayoları satılıyordu, bikiniler tam “kız” bikinisiydi.
İkinci mağaza büyükler içindi. Olurdu. Baba en az beş bikiniye “fena değil” veya “bakalım” mimiği alabildi. Kızı kabine girdiğinde o mağazanın daha küçüklere hitap eden kısmında, oğlan kardeşe dengeyi sağlama “bir şey’i” aramaya koyuldu. Ama birkaç dakika içinde kızı yanında bitiverdi. Birincisini giymişti. Ama babası oralarda değildi. Bakmayacaksa neden diğerini denesin ki? Giyinip çıkmıştı. Baba anlatmaya çalıştı. Artık onunla kabine giremezdi. O kocaman bir kız olmuştu. Yardımsız denemeliydi. Falan filan.
Mağaza görevlisi, bir “dikizci” yi uzaklaştırma çabasıyla “Kimin için bakmıştınız?” dedi. Baba gözü kızının bir türlü çıkmadığı kabinde, “Kendim için!” deyiverdi.
“Ama mutlaka görmelisin, sen de beğen!” Baba hafifçe bir gurur duydu. Ne olsa hep “vazgeçilmez” olmak istediği, beyninin önüyle arkası arasında ring seferiydi. Bu defa, en bilinen, sadece mayo satan hayli kalabalık mağazaya girdiler. Baba kızının seçimlerine daha da özen gösterdi. Kızı genellikle onun önerdiklerini seçti ama bir- iki iddialı parçayı ihmal etmedi. Karşılıklı üçer kabin, mağazanın sonundaki uzantıya yerleştirilmişti. Kabin sırasının sonundaki duvarda yerden tavana kadar bol ışıklı bir ayna bulunuyordu. Kızı elinde mayolarla, tek boş olana, sağ en uç kabine girdi. Her denemede perdeyi açıp, bir adım öne çıkıp babasına gösterecekti ortalarda mayoyla dolaşamazdı. Kabini açtığında babasını görmeliydi. Yoksa giyinip giderdi.
Neye bakmıştınız?
Baba tehdidi ciddiye aldı. Kızının kalbini çaprazdan gören, kendisinin pek az göründüğünü düşündüğü köşeye konuşlandı. Fakat kızının ilk mayoyu göstermek için çıkması, diğer kabinlerin üçer kere dolup boşalmasına tekabül ediyordu. Birinci mayonun altı oturmuş ama “üzeri” sallanıyordu. Hemen içeri kaçtı. Ve facia başladı.
“Neye bakmıştınız?” Satıcıların amatör kılıklısı yarı merak, yarı yardım isteğiyle konuşuyordu. “Kızımı bekliyorum.” Birkaç dakika sonra tecrübelisi yanaştı: “Yardım edebileceğim bir şey var mı?” Kızının ikinci mayoyla buruşuk suratını gösterip kaçması bir olmuştu. Baba hariç kimse fark etmeden. İlk kız bir daha geldi. “Hala bekliyorum” dedi baba. İronik bir gülümseme olarak alınan cevap. Bu arada üzerine mayoyu geçiren bütün kadınlar kabinden fırlıyor ve aynanın önünde, toplu velveleye bireysel 19 Mayıs hareketleri yapıyordu. En nemrut suratlı satıcı kadın, ilkokul müdür yardımcısı tavrıyla: “Buyrun?”, “Bekliyorum.” “Yardımcı olayım?”, “Bekliyorum!
Kadın tatmin olmamış, bir “dikizci”’yi uzaklaştırmak çabasında, “Kimin için bakmıştınız?” dedi. Baba bir gözü kızının bir türlü çıkamadığı kabinde, “Kendim için!” deyiverdi. Kadının suratına, gözlerinden fışkıran Çin dragonu alevlerinden göndermeyi unutmadan. Kadın sıkılı dişleri arasından belirsiz ama anlamı kolayca tahmin edilebilecek laflar ederek uzaklaştı.
Babanın gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Kabinden çıkan bir hatun mayoyu pantolonunun üzerine giymişti. Onu yanındaki nispeten düzgün, beğendiği hissedilen mayonun aynısını giymiş mortadella vücutlu hanımın yan kabinden çıkıp gelmesine dayanamadı. Elinde olsa hemen orada üzerindekini çıkaracaktı.
Babalar çözümü bulur
“Beyefendi!” Bu sefer bir erkek sesi. Otoriter olmaya çalışan. Kasadaki çocuk. Yerine ilkokul müdür yardımcısını bırakıp gelmiş. “Burada duramazsınız”, “Kızımı bekliyorum”, “Ben uzun zamandır bakıyorum, kimseyi beklemiyorsunuz. Ayıp”
Babanın ensesinden çıkıp, iki kürek kemiği arasından geçip çatala doğru inen kutup soğuğu bir ter damlası. Gerçek sapık muamelesi. Ne demeli? Adam babanın kolunu sertçe tuttu. Çevredeki kadınlar, aynı yerden emir almışçasına sessizleşip birkaç adım uzaklaştı. Baba sesini iyice yükseltmek üzere derin nefes almaya başlarken…” Baba, bu da olmadııı!”; kızının ağlamaklı umutsuz sesi. Yine altı iyi oturmuştu ama üstü, ipi kopmuş yelken gibi sallanıyordu.
Adam kolunu bıraktı. Kayboldu. Kadınlar olağan şamatalarına, kızı giyinmek üzere kabine döndü. Sükûnet. Baba, daha göğüsleri kadın olmanın amorsundaki kızına, genç kadın hissettirecek bikini formülünü bir anda buldu. Kızını ve umutsuz suratını en yakın, ünlü markalı spor mağazasına soktu. Maymun altı gibi, dikişsiz, kupsuz, üstüne tam oturmuş sporcu mayosu. Lacivert. Gri. Farklı renklerde bantlar. Kızı bir elinde torbayı tutarken, öbür eliyle babasının beline sarılarak dükkandan çıktı. Babalar her durumda çözüm bulur!
GELECEĞE DÖNÜŞ: Biricik kızınızın flörtünü ne kadar çabuk kabullenebilirsiniz?