Dijital Mesafemi Korumak İstiyorum
DAHASI+

Dijital Mesafemi Korumak İstiyorum

Akademisyen ve The School of Life İstanbul eğitmeni Itır Erhart, ‘modern zamanların etik kodlarını’ tartışmaya açacağı yazılarıyla GQ Türkiye’de. İlk yazısı, evlerde süren hayatlarımızda özel ve kamusal alanın iç içe geçmesi, toplumsal cinsiyet rolleri ve dijital açıdan sürekli ulaşılabilir olmak üzerine... Itır’ın soruları hislerimize tercüman.

Fotoğraf: Robert E. Kelly, BBC News

Yıllardır derslerimde özel alan ve kamusal alan ayrımını ve bu ayrımın sosyal, ekonomik, kültürel etkilerini, özellikle toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsiyetli iş bölümü bağlamında anlatıyorum:

“Dizilerde kadınları ağırlıklı olarak özel alanda (mutfakta, salonda...)  erkekleri kamusal alanda (ofiste, kahvede, sokakta...) görüyoruz.”

 “Türkiye’de kadınların yalnızca yüzde 30’u iş gücüne katıldığı ve vaktinin çoğunu özel alanda geçirdiği için ev işleri ve çocuk bakımı kadının sorumluluğu olarak algılanıyor.”

 “Sınıf ortamı özel alan değil; burada siz de ben kamusal alandayız.”

“Evimiz özel alanımızdır. Kamera yerleştirilip, ev halimizin izlenmesi özel hayatın gizliliğinin ihlalidir.”

Bugünlerde böyle net bir ayrımdan söz etmemiz mümkün değil.  Hepimiz, sürekli özel alandayız. Evde toplantı, spor, konuşma, canlı yayın yapıyoruz, ders anlatıyoruz. Bütün öğünlerimizi evde yiyoruz. Bazılarımız tek başına, bazılarımız ise partnerlerimiz ve iki ya da dört ayaklı çocuklarımız ile geçiriyoruz bu süreci. Sizlerle buluştuğum ilk yazıda, bu ayrımın geçici bir süre için de olsa, ortadan kalkmasının davranış biçimlerimize nasıl yansıdığını ve potansiyel etkilerini tartışmaya açmak istiyorum.

........

Bir Yanımız Kamusal, Bir Yanımız Özel Alanda

Sizin günleriniz nasıl geçiyor bilmiyorum ama benimkilere benzediğini tahmin edebiliyorum. Sabah kalkıyorsunuz, bir uygulama ya da online ders açıp spor yapıyorsunuz, arkasından duş alıyorsunuz, kahvaltı ediyorsunuz, kahvenizi yapıp bilgisayarınızın başına geçiyorsunuz. İlk toplantınızın kimlerle olduğuna göre üzerinize ne giyeceğinizi belirliyorsunuz. Ekip toplantısı ise üzerinize bir tişört ya da sweatshirt geçiriyorsunuz; “resmi” bir toplantıysa, biraz daha şık görünmeye özen gösteriyorsunuz. Tercihinizi gömlekten yana kullanıyorsunuz.  Peki altına ne giyiyorsunuz? Eşofman altı? Şort? En bol, en rahat kot pantalonunuz? Ayağınızda ne var? Terlik? Çorap? Hiçbiri?  

Yıllar önce dış görünüşüne çok özen gösteren haber spikeri bir arkadaşımın programına konuk olmuştum. Stüdyonun kapısında beni üzerinde çok şık bir gömlek, ceket, kravat, altında kot şort ve parmak arası terlik ile karşılaşmıştı. Şaşkın bakışlarımı fark edince “Saatlerce oturup haber sunuyoruz, kimse görmüyor ki altımda şort olduğunu; ben de rahat ediyorum” demişti. Bugünlerde sanırım hepimiz bu durumu deneyimliyoruz. Toplantılardan önce bilgisayarımızı evin en güzel köşesine taşıyoruz, arka fonda kütüphanemiz, en sevdiğimiz tablo ya da sanal ormanlar, kar manzaraları, yanımızda en “cool” kahve fincanımız/kupamız... Videonun ön izlemesi sırasında ışığı kontrol ediyoruz, saçlarımızı düzeltiyoruz. Ve üst bedenimiz  “insan içine çıkmaya”, bir başka deyişle “kamusal alana geçmeye” hazır.

Eğer evde yalnız değilsek, ön göremediğimiz, giriş çıkışlar olabiliyor tabii toplantılara—sevgilimiz geceliği/boxer’ı ile arkamızdan geçiyor,  annemiz kekimizi ve çayımızı getiriyor, kedimiz bir anda klavyenin üzerine atlıyor, kızımız bağırıyor... Ne de olsa hâlâ özel alandayız ve varsaydığımız sınırlar oldukça geçişken. Bu kazaların önüne geçmek ya da sabah şiş gözlerle “izleyici” karşısına çıkmamak için kameramızı kapatsak? O da tepki alıyor. Özel hayatın gizliliğinden feragat edip evimizi, ev halimizi açmamız gerektiği yönünde bir beklenti var karşı tarafta. Sürekli ikilemdeyiz. Özel alanımın gizliliğini korumak en doğal hakkım değil mi? Herkes kameralarını açmışken, benim kapalı tutmam eşit zeminde buluşmayı reddettiğim anlamına mı gelir?  

Başka ikilemler de var tabii bu yeni durumda kendimizi içinde bulduğumuz. Eskiden hafta sonlarında özel alanımıza çekilmek istediğimizde tepki veren çok az olurdu. Artık her gün, her saat evimizde olduğumuz için, “Pazar günlerimi partnerimle geçiriyorum”, “Cumartesi sabahları kızımın” deme “lüksümüz” kalmadı. Herkes biliyor ki, partnerimiz, kızımız her an yanımızda... Eğer yalnız yaşıyorsak, günlerden cuma da olsa, pazar da olsa evde yalnızız; dolayısıyla toplantı, görüşme ya da canlı yayın yapmamak için bahanemiz yok. “Ben dijital mesafemi korumak istiyorum” demek istiyoruz bazen ama kendimizi çevremizden ayrıştırmaya çalıştığımız hissini vermek de bizi rahatsız ediyor. Bu yaşam biçine dair doğrular, yanlışlar, etik kodlar henüz tam olarak oluşmadığı için içsel müzakereler çemberinde buluyoruz kendizi sık sık.

.............

Peki Camları Kim Silecek?

Gelelim, hem kadınların hem erkeklerin sürekli özel alanda vakit geçirdiği bugünlerde ev işlerinden kimin, ne kadar sorumlu olacağı konusuna. Evet, Zoom, Skype, Hangout toplantılarına girip çıkıyoruz ama boş zamanımız da var. Haliyle, yemek, temizlik, ütü yapacağız. Tek başımıza yaşıyorsak, kimin ne yapacağı tartışmalarından muafız. Partnerimizle yaşıyorsak durum farklı tabii. Ülkemizdeki yaygın görüş, kadının ev işlerinden sorumlu müdür olduğudur. Erkek, vakti varsa ve canı isterse ona yardım eder. O, evi geçindirmekle yükümlüdür. Kadın da isterse, aile bütçesine katkı sağlamak ya da kendi özel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışır. Bu süreç, cinsiyetli iş bölümüne bakış açımızı değiştirecek bana sorarsanız. Sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarından çok yoğun seyahat eden, kendi deyimleriyle, “işten başlarını kaldıramayan” erkek arkadaşlarımın birbirlerine kek ya da ekmek yapma ‘challenge’ları gönderdiklerine, çocukları ile ödev yaptıklarına, elektrik süpürgesi kullanmaya başladıklarına tanıklık ediyorum. Konuştuğum arkadaşlarımdan bazıları bunları eşleri talep ettiği için yaptıklarını söylerken, bazıları yeni şeyler demek istedikleri ve merak ettikleri için ev işlerine soyunduklarını anlattı. Eminim hâlâ direnenler vardır ama onların da kendilerini etik bir ikilemin içinde bulması yakın gibi: “Kafamdaki erkeklik tanımını yeniden gözden geçirmek mi? Ben de evde olduğum için işlerin daha da arttığı bu dönemde tüm sorumluluğu eşime yığmaya devam etmek mi?

........

Bu süreç, özel alan, kamusal alan, özel hayatın gizliliği, hafta içi, hafta sonu, ev işi gibi pek çok kavramı masaya yatırıp, yeniden düşünme fırsatı sunuyor aslında hepimize. Bir yandan Zoom toplantılarının etik kodlarını birlikte oluştururken, bir yandan da kendimizi daha önce hiç düşünmediğimiz ikilemlerin içinde buluveriyoruz. İşimize, bildiğimiz hayatımıza döndüğümüzde hangi yeni davranış ve düşünme biçimleri bizimle kalacak, merak ediyorum. Siz?

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası