Geçen gün bir arkadaşım muzip bir gülümsemeyle yanıma gelip “sanırım kendini klonlattın; aynı anda üç yerde birden olman mümkün değil” dedi. “Henüz klonlatmadım ama hologram üzerinde çalışmaya başladık” dedim ben de gülerek. “Sen hiç uyumuyor musun? Ne alıyorsan biz de alalım” gibi sorulara da alıştım artık. Soranın kim olduğuna göre verdiğim birtakım cevaplarım var: “koşuyorum”, “doğada vakit geçiriyorum”, “gönüllülük yapıyorum”, “veganım”, “uçakta/metroda uyuyorum”, “insan sevdiği işi yapınca yorulmuyor sanırım”... Eğer daha uzun zamanım varsa ilk kez Cirque du Soleil’in aynı adı taşıyan 1994 yapımı gösterisi ile duyduğum Portekizce “neşe” anlamına gelen alegria’dan ve Bergson’un élan vital kavramından bahsediyorum.
Sondan, élan vital ile başlayalım isterseniz. Bergson’a göre tüm canlıların içinden geçen bir hayat atılımı/hamlesi, görünmez bir güç var. Bu güçle birlikte, insan da tüm canlılar gibi evriliyor. Ancak bu değişim ve dönüşüm, dışsal şartlara uyum sağlamamızı sağlayan mekanik bir süreçle sınırlı değil. Hayatımız önceden var olan bir plana göre değil, keşfettiklerimizle gelişiyor, zenginleşiyor. Bu nedenle her birimizin yolculuğu ve hayat hamlesinin bizi taşıyacağı yer biricik.
Benim yolculuğumda hayatımda üniversite yıllarımdan beri yer alan gönüllülük var. Vaktimi, enerjimi, heyecanımı, bilgimi paylaşmak. Gönüllülük sayesinde binlerce insanla tanıştım, birlikte büyüme, birlikte öğrenme fırsatı yakaladım. Bir çocuk hastanesinin sanat terapisi biriminde marakas yaparken buldum kendimi, Gambiya’da bir köyde rengarenk elbiseli kadınlarla dans ederken, Tuz Gölü’nün orta yerinde koşarken... Üniversitede ders vermek var.
Öğrencilerimle birlikte öğrenmenin dönüştürücü etkisi var.
Sanat var. Neredeyse her akşam bir oyun, konser ya da dans gösterisi var. Tüm yaptığım işlere “daha önce bakılmamış bir yerden” bakmamı sağlayan sıradanın içindeki olağanüstülüğü görmemi sağlayan sanatsal bir bakış açısı var.
Oyun var. Mavi peruk ve pembe tütüyle Uludağ’dan aşağı 42 km koşmak var. İçimden geldiği her an, her yerde oyuna dahil olmak, dans etmek var.
Doğada vakit geçirmek, dağlara çıkmak, patikalarda kaybolmak, şehirde görme şansım olmayan çiçeklerle, kuşlarla, renklerle karşılaşmalar var.
Tamamen bitki bazlı beslenmek var.
Bergson’u doğru yorumluyor muyum, inanın bilmiyorum ama bahsettiğini düşündüğüm gücü daha yoğun hissetmemi sağlayan tüm yeni keşiflerime alan açmaya çalışıyorum onu ilk kez okuduğum 20’li yaşlarımdan beri. Enerjimi, yaşama sevincimi artıran ne ve kim varsa onlara mutlaka zaman yaratıyorum.
Enerjimi düşüren, “yapamazsın”, “sana mı kaldı”, “böyle gelmiş, böyle gidecek...” diyen kim varsa da uzaklaşmaya çalışıyorum. Ve Alegria... Neşe... Şartların, başkalarının onu benden almasına izin vermiyorum. Neşe bir duruş. Hayata karşı, bizi çevreleyen tüm koşulların karşısında bir duruş. Bir tercih.
Zorlandığımda, haksızlığa uğradığımı düşündüğümde bir tavır olarak neşeyi seçiyorum çünkü neşeyi elimizden bırakmadığımız sürece hayat hamlemiz hep ileriye taşıyor bizi. Neşeyle kalın!