“Benim Ben Olma Nedenim Senin Sen Olmandır.” Getty Images
Dergi Konuları

“Benim Ben Olma Nedenim Senin Sen Olmandır.”

“Ubuntu” kavramı ve felsefesi ile The School of Life İstanbul’da ders verdiğim yıllarda tanıştım. “Nasıl Fark Yaratırız?” başlıklı atölyenin slaytlarından birinde Nelson Mandela’nın şu sözü yer alıyordu: “Başkalarının acısına duyarsız kaldığımızda, sonuç olarak onlara değil kendimize zarar vermiş oluruz.”

Diğerkamlık, bağışçılık, gönüllülük üzerinde uzun yıllardır düşünüyor, üretiyor, projeler geliştiriyordum ancak tüm bu kavramların ve aralarındaki bağlantının bu derece güçlü bir biçimde ifadesini bulduğu bir cümleye rastlamamıştım. O günden başlayarak, Ubuntu felsefesi üzerine yoğun bir okuma sürecine girdim.

Araştırdıkça, okudukça fark ettim ki, ‘Ubuntu’ hem bir öğreti hem de yaşam tarzıydı. “Ben”in kendi başına var olmadığını, olamayacağını; ancak diğer canlılarla ilişkisi bağlamında tanımlanabileceğini söylüyordu. Benim varlığım seninkine bağlıydı ve bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi nedeniyle de, “ben”in iyi olabilmesi için senin ihtiyaçlarını karşılayabilmen, mutlu ve huzurlu olman gerekiyordu.

Zulu atasözlerine dayanıyordu öğretinin temelleri: “Ben, ben olduğum için sen, sensin” ve “Biz, biz olduğumuz için, ben benim”.  Bantu dil ailesine ait çok sayıda dilde de benzer ifadeler vardı. Zimbabve’den Tanzanya’ya, Ruanda’dan Uganda’ya kadar uzanan bir anlayış, bir var olma ve yaşam kültürüydü. Botsvana’nın beş ulusal değerinden biri olarak “botho” kavramı da benzer bir bakış açını yansıtıyordu. Birey saygı görmek için parçası olduğu topluluğa saygı göstermeli, onların iyi olma haline katkıda bulunmalıydı.

Batı toplumlarında gördüğümüz hümanist öğretilerle benzeştiği noktalar vardı Ubuntu’nun. Başka canlılar ve topluluklarla kurduğun ilişkinin kim olduğunu ilişkili olduğu ve bir yandan da seni şekillendirdiği inancı ortaktı örneğin. Ancak Ubuntu’nun odağında bireyin büyümesi, kendini geliştirmesi değil, topluluk olarak birlikte büyümek vardı. Ben bizden ayrı düşünülemeyeceği için, bireyin büyümesi, güçlenmesi ancak topluluğun da onunla birlikte büyümesi ve güçlenmesiyle mümkündü.

Günümüzde, içinde yaşadığımız şartlarda nasıl uygulamaya koyabiliriz peki bu öğretiyi?

  • Öncelikle, doğrudan bizi ve ailemizi etkilemese de, gelir adaletsizliği, açlık, yoksulluk, cinsiyet eşitsizliği, nitelikli eğitime erişimdeki zorluklar gibi konuların onların değil bizim sorunumuz olduğunu kabul ederek.
  • “Bu sorunların çözümü bende değil ki… Çoğu sistemsel sorunlardan kaynaklanıyor. Çözümü de oralarda” bakış açısını dönüştürüp “Benim yetkinliklerim, ekonomik, sosyal, kültürel sermayem bu sorunların hangisinin çözümüne nasıl katkı sunabilir?” diye sorarak.
  • Gelirimizin bir kısmını kaynakları etkili ve verimli kullanacağına güvendiğimiz, şeffaf ve hesap verebilir sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bağışlayarak.
  • Liderlik ettiğimiz ekiplerde bu bakış açısını yaygınlaştırmaya çalışarak.
  • “Rekaberlik” kavramını benimseyerek; kendimize rakip olarak gördüğümüz birey ve kurumlar ile birlikte büyümenin yollarını araştırarak.

“Bu kavramı içselleştirmek ve Ubuntu öğretisini uygulamaya koyabilmek için daha çok okuma yapmaya ihtiyacım var” derseniz size çok faydalandığım üç kitabı önerebilirim:

“A Long Walk to Freedom”, Nelson Mandela

“Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli Yedi Bilgi”, Edgar Morin

“Ubuntu!: An Inspiring Story About an African Tradition of Teamwork and Collaboration”, Bob Nelson Stephen Lundin

Keyifli okumalar!

İLGİLİ İÇERİKLER GQ Bahar 2025
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası