Erol Tabanca, pandemi dönemini şehirden uzakta geçirmeyi tercih edenlerden. Eşi Rana Hanım’la Bodrum’daki çiftliklerinden çok gerekmedikçe çıkmıyorlar. GQ Türkiye Men of the Year / Yılın İş İnsanı seçilen Tabanca, üzerinde açık havada bol zaman geçirdiğini belli eden rahat gömleği ve anorak yeleğiyle Zoom’da buluşuyor bizimle.
İlk cümlesi aslında GQ Türkiye editör, yazar ve danışmanlarının bu önemli ödüle onu layık görmelerinin en önemli nedenlerinden birine, mütevazı yapısına işaret ediyor: “Derginiz tarafından böyle bir ödüle layık görülmek beni çok onurlandırdı, bir taraftan da mahcubum. Ben ortalıkta görünmeyi çok sevmiyorum ama fark etmiş olmanızın da gizli bir gururu var. O yüzden beni seçen herkese yürekten minnettarlığımı bildiriyorum, çok sağ olun.”
Kendisi mahcubiyetten söz etse de Polimeks çatısı altında onlarca yıla sığdırdığı başarılı inşaat projeleri,Odunpazarı Modern Müze (OMM), “Çocukluk hayalimdi” dediği Sezen Aksu şarkılarını Royal Filarmoni Orkestrası’nın seslendirmesi gibi kültür-sanat hayatına sağladığı katkılar ve bunları insani özelliklerini yitirmeden yapması sayesinde iş hayatının çok özel isimlerinden biri. Kimle konuşsanız, onun çalışkanlığına, disiplinine, ‘olmaz’ kelimesini kabul etmemesine, dostlarına vefasına, ailesine düşkünlüğüne vurgu yapıyor.
“Mecburiyetler önemini yitirdi”
Bu süreçte Bodrum’a sığınmak çok iyi gelmiş Tabanca’ya, sık sık ailesiyle zaman geçirmeyi, doğayla buluşmayı ne kadar özlediğini, bu sıralar bunu bol bol yapmaktan memnuniyetini dile getiriyor ve işleri uzaktan yürütebilmenin avantajlarını anlatıyor: “Çok şanssız bir dönem ama bu da başka gerçekleri ortaya çıkardı. İnsanoğlunun en önemli özelliği adaptasyon kabiliyeti. Herkesin olduğu yerden birtakım işleri götürülebileceğini fark ettik. Tabii ki bizim ana sektörümüz inşaat gibi fiili yapılacak işlerde bu söz konusu değil ama bankacılıkta, dijital platformlar gibi alanlarda işlerin yürümesinin yanı sıra başka avantajları da gördük. Eskiden seyahatler çok oluyordu. Neden oluyordu? Konuları çabuk sonuçlandırmak için. Diyelim Londra’da bir toplantımız var, üç beş arkadaş giderdik, oteller, uçaklar ayarlanırdı. Buraya kadar bir masraf kapısı... Toplantıda ise doğruluğunu yanlışlığını sonradan fark ettiğiniz birtakım kararlar alınıp adımlar atılabiliyordu. Fakat şimdi İngiltere’deki Rusya’daki arkadaşlarımızla ya da muhatap olduğumuz firmayla görüntülü buluşup, ‘Bunu yarın yeniden konuşalım’ diyebiliyoruz. O zaman şirketler ve yönetenler bu kadar ağır masraf yapmadan, üstelik düşünme payı ayırarak daha sağlıklı bir çalışma düzeni bulabiliyor. Seyahat mecburiyetleri ve seyahat edildiği zaman karar mecburiyetleri önemini yitirdi.”
Tabanca, yönetenler açısından bu yeni modelin artılarına dikkat çekerken, doğanın sesine de kulak veriyor: “Doğa bizi uyarıyor ve ders vermeye çalışıyor. Seyahatler, uçaklar ve sonucunda karbon salınımları… Dünya ‘İnsanoğlu olarak beni çok yıpratmaya başladınız’ diyor.” Yıllarını inşaat işiyle geçirmiş bir iş insanı olarak Tabanca çok önemli şu sözlerle yaşadığımız günlere kayıt düşüyor. “İnşaat sektörü de durgunluk içinde. Dünyayı güzelleştirmek için illa ki bir şey yapmak gerekmiyor. Belki bir şeyleri yıkmak ve onların yerine yeşil alan oluşturmak gerekiyor.”
Kızının da konularda çok hassas olduğunu söylüyor Tabanca: “Ben ‘İnşallah gelecek yıl toparlarız’ dediğimde; ‘Baba, bununla sınırla kalmayacak. Buzulları erittiğimiz ve insanoğlunun hiç tanışmadığı virüsler buzullardan çıktığı sürece bu zorluklarla hep karşılaşacağız’ diyor. Çocuklarımızın jenerasyonunu bu konuda hem daha hassas hem daha kızgın görüyorum. Pandeminin bu konuda biraz bilinçlenmeye de faydası olacak bence.” Bunları söyledikten sonra da otellerinde sürdürülebilirlik adına attıkları adımlardan söz ediyor, plastik kullanımına son verdiklerini, özellikle suyu tasarruflu kullanmak için adımlar attıklarını anlatıyor. O sırada masasının yanından aldığı matarayı gösteriyor ekrandan: “Bakın eskiden hiç düşünmeden plastik şişelerde su alıp dururduk. Kızım İdil bana bu matarayı verdi. Suyumu buna doldurup içiyorum artık.”
Her vizyoner iş insanı gibi Tabanca da bu talihsiz dönemin hem iş hayatında hem de toplumsal olarak neleri dönüştürebileceğine kafa yoruyor. “Bodrum’un şu anki nüfusu 750 bin, İstanbul’a dönmeyen o kadar çok insan var ki, özlenen yaşam bu” diyor. Bir iki günlüğüne İstanbul’a gidip trafiğin ortasına düşünce “Nereye geldik biz” demiş.
Bir yandan da şehirden kopuşu, belirli bir kesimin yapabileceğinin farkında: “Bizde unlar elendi, elekler asıldı durumu var. Ben asıl genç jenerasyona üzülüyorum, koydukları hedefler var. Üniversite öğrencisi kızımız ve oğlumuz da bakıyor, durumu takip ediyor. Okullar da şaşkın. Onlar için zor tabii.”
Türkmenistan: Ata vatan
Tabanca, bir ayağı Türkmenistan’da geçen uzun yılların ardından, ailesine verdiği sözü yerine getiriyor. Hayatı artık şantiyelerden uzakta. Şanslı bir tesadüf eseri pandeminin başladığı sıralarda tüm taahhütlü işlerini bitirip teslim etmiş olmaları sayesinde de içi rahat. Şimdi yatırımcı şapkasıyla Londra’da, Amsterdam’da binalar alıyor, oteller yapıyor. Türkiye’deki ve Kazan’daki otelleri hizmetlerini sürdürüyor.
“Türkmenistan gibi zor bir coğrafyada uzun yıllar büyük ölçekli işler yapmak zor olmalı” dediğimde, sevdiği birini her şartta korumaya kararlı bir adamın ifadesi beliriyor yüzünde. “Türkmenistan ile çok ciddi bir gönül bağım var” diyor, “30 yıllık bir geçmiş, başka ülkelerde de iş yaptık tabii ama Türkmenistan ile tarihi, kültürel ve din bağlarımız var. Annem Bilecik’in Söğüt kazasından. Osmanlı’nın kurulduğu yer biliyorsunuz. Türkmenistan’a ilk gittiğimde onların bazı yaşlılarının söylediklerinin anneminkilerle aynı olduğunu gördüm, benim söylediğim bazı şeyler için de ‘Erol Bey bunları yeni gençlerimiz bilmez, bunlar eski Türkmence sözlerdir’ diyenler oldu.”
Bu tür anılarını anlatırken, köklerine önem veren birinin duygusallığını ve minnetini görüyorsunuz Tabanca’nın gözlerinde. “Orada bize çok inandılar, çok güvendiler. Biz de Allah’a şükür hiçbir zaman bu güveni suistimal etmedik” dediği Türkmenistan’da hükümet binalarından anıtlara, otoyollardan Olimpiyat kompleksine 130’a yakın çok büyük ölçekli projeyi başarıyla hayata geçirmişler Polimeks olarak. Zirve dönemlerinde 38 bin kişi şirketin kadrolu çalışanı olmuş. Taşeronlarla birlikte bu rakamın 274 bin kişiye ulaştığını söyleyen Tabanca, tüm bu çalışanların aileleri de hesaba katıldığında 3-4 milyon kişiye ekmek kapısı olduklarını söylüyor ve ekliyor: “Bundan daha büyük bir gurur olamaz. Ben bunu çok önemsiyorum. Dolayısıyla bunların yanında ‘o ülke öyle miydi böyle miydi’lerin hepsi birer teferruat. Ben hem Türkmenistan’a gitmekten, hem orada kurduğumuz dostluklardan, hem de orada iş yapmış olmaktan çok mutluyum.”
Bu noktaya nasıl geldi?
Böylesine güç yüklerin altından başarıyla kalkmasının ardında ne var peki? “Hiçbir olağanüstülüğüm yok” diyor Tabanca mütevazılığını koruyarak: “Ne çok akıllıyım, ne cin fikirliyim ama biz oluşturduğumuz ekiple çok çalıştık. Bana ‘olmaz’ları söyleyeceğinize bunu nasıl olduracağınızı söyleyin, bunu düşünmeye başlayın” demiş her zaman. “Bugüne kadar da ‘olmaz’ denilen her şey oldu. Zaten oldurmak için adım atarsanız o enerji onu olduruyor.” Esprili bir şekilde etrafına artık 60 yaşını geçtiği için ahkam kesebileceğini söylediğini aktarıyor ve iş yapan herkese, özellikle de sesleniyor: “Çalışmaktan erinmeyecekler!”
İş arkadaşlarıyla konuştuğunuzda da en çok ‘olmaz’ kelimesini kabul etmemesi üzerinde duruyorlar. Üstelik de “Zaman içinde biz de onun gibi düşünmeye alıştık, hayatımızın her alanında biri bize ‘olmaz’ deyince kabul etmiyoruz” diyorlar. Vefakâr kişiliğini ise her şeyin önünde tutuyorlar.
“Özür dilemekten çekinmem”
“Nasıl korudunuz bu hassas dengeyi yıllar boyu” diyorum Tabanca’ya. “Hayır” kelimesini kabul etmeyen zorlayıcı bir patronun sevilmesi mümkün olmaz her zaman. “Yakınlarımın bazıları benim gıyabımda konuşurken iş ve özel hayatımın birbirinden tamamen farklı olduğunu söyler” diyor Tabanca, “Özel hayatımda çok büyük hırslarım beklentilerim yoktur ama iş hayatımda sorumluluk aldıysak ve bu sorumluluğu bizimle beraber kimler aldıysa, istenilen zamanda, istenilen şekilde yerine getirilmesini çok önemsiyorum. Bu, gece uykularımızı da kaçırıyor, çok yüksek tempolu çalışmayı da gerektiriyor ama kimsenin şahsıyla ilgili meselem yok. Onlar da bunun farkında. Bu bir his meselesi, arkadaşlarım da bunu fark ettiği için kırgınlıkları az oluyor diye tahmin ediyorum. İnsanın en önemli özelliklerinden biri özür dileyebilmesi. Yanlış yaptığımı gördüğüm zaman pozisyona bakmadan özür dilemekten çekinmem o yüzden de Allah’a bin şükür kaybettiğim insan yok diye düşünüyorum.”
Yazının tamamı GQ MOTY 2020 Özel Sayısında...