Sürpriz yapan şehirler güzeldir, o şehirleri tüketmek istesen de tüketemezsin. İstanbul da -şüphesiz- bu şehirlerden biri. Bebek’te bir binanın ikinci katında, işte bu sürprizlerden biri var: Angie. Mekana girer girmez David Lynch’in Mulholland Çıkmazı filminin meşhur Club Silencio’sunu andıran bir sahne çarpıyor göze. Turuncu kadife perdelerin önünde 60’lı yıllardan başka hiçbir şeyi düşünmenize olanak vermeyen bir bateri ve bir mikrofon duruyor. Sahne boş, kadife koltuklar boş, bordo abajurlar da henüz yanmamış. Angie’de çarşambadan pazar gününe kadar mekanı dolduran kalabalık o an orada değil, çünkü işletmecisi Kerem Tanel’le buluştuğumuzda saatler henüz 11.00’i gösteriyor.
Kerem Tanel 27 yaşında. Ve bu işte deneyimli. 23 yaşında zor mu zor bir işle başlamış mekan işletmeciliğine. Boston’da işletme okuyup döndükten sonra ilk işi Çeşme’deki Madeo Beach olmuş. Üniversite yıllarında çeşitli etkinlikler düzenlediğini anlatsa da Çeşme’de bir plaj işletmesi almak sağlam cesaret gerektiriyor. Üstelik bir de 23 yaşındaysan. “Cevabı kendi içinde gizli,” diyor Tanel, “gençlik ateşi”. Ama hikayesini dinlemeye devam ederken bu ateşin hiç sönmediğini anlamak yalnızca birkaç dakika sürüyor. Çeşme’de Madeo Beach’te mükemmel bir sezondan alnının akıyla çıktıktan sonra, Arnavutköy’de Hudson, Çeşme’de Before Sunset Beach ve şimdi de Angie’yle anılıyor adı.
İşin gece hayatı olunca herkesten farklı bir ritminin olması kaçınılmaz. Tanel’in ritmi de biz sıradan insanlara göre oldukça iddialı. Mesai gece 04.00’te bitiyor ve tabii günler de biraz daha geç başlıyor; 11.00 gibi. Güne sporla başlamayı tercih ettiğini söylüyor Tanel, spordan sonra kendine zaman ayırıp 16.00 gibi “dükkan”a geliyor. Mekana adım attıktan sonra gece 04.00’e kadar süren bir koşturmacanın içine girmiş oluyor. Peki işi gece hayatı olan bir adam çalışmadığı günlerde ne yapar? “İşim de, spor salonum da, evim de Bebek’te. Dolayısıyla iş günlerim Bebek’te bu üçgende geçiyor. Çalışmadığım günlerde bu alanı genişletmeye çalışıyorum. İstanbul’da gitmeye zaman bulamadığım yerlere gidiyorum; Balat, Kapalıçarşı gibi yerlerde zaman geçiriyorum. Bazen arkadaşlarımla, bazen de kendi başıma... Esnaf lokantalarını çok seviyorum. Buralarda gizli kalmış lokantaları bulup yemek yemekten keyif alıyorum.”
Mekan işletmeciliği, özellikle de bu mekan Bebek’in göbeğinde, eğlencenin sabahlara kadar sürdüğü Angie’yse büyük bir sorumluluk anlamına geliyor. İnsanlara kaliteli, eğlenceli ve samimi bir ortam sunmak ve bunu her gün yapmak güç olmalı. Tanel yorumumu dikkatle dinliyor ama ifadesine bakılırsa söylediklerime çok da katılmıyor. “Ben kendimi bildim bileli böyle bir iş yapmak istedim. İnsanların düşüncelerini okuyup, onlar söylemeden ihtiyaçlarını fark edip karşılamak herkesin yapabileceği bir iş değil tabii ama ben insanları mutlu ettiğimi gördükçe motive oluyorum. Onun için bana hiç zor gelmiyor.” Ve hemen ardından, işletme alanında başarılı -ve mutlu- olmanın yolunun, iyi bir ekip olmaktan geçtiğini anlatmaya başlıyor. “Sizinle aynı kafada, aynı isteklere sahip bir ekiple olduğunuz zaman yorgunluk hissetmiyorsunuz, hep daha iyisini yapmak için gerekli gücü buluyorsunuz.”
Neden bu alana ilgi duyduğuna gelirsek... Tanel küçüklüğünden beri seyahat etmeyi sevdiğini söylüyor. Üniversite yıllarını Boston’da geçirmiş. Yurtdışında geçirdiği uzun yıllarda insanların yeme-içme kültürünü, eğlence anlayışını, Avrupa ve Amerika’da bu alanda büyük bir çeşitlilik olduğunu gözlemlemiş ve neden Türkiye’de biz bunu yapamıyoruz sorusu aklının hep bir köşesinde takılı kalmış. “Ben bu işe başlarken aklımda hep bu vardı. Bizde de yurtdışındaki kaliteye sahip eğlence yerleri olabilir. Türkiye’de henüz açığa çıkmamış bir potansiyel vardı, bu alanı çok daha iyi yerlere getirebileceğimize inanıyordum” diyor ve ekliyor: “Bu konuda yanılmadığımı gördüm. İstanbul’da kaliteli pek çok mekan var. İşletmecilikten bu kadar keyif almamın bir nedeni de inandığım o potansiyelin gerçekleştiğini görmek.”
Sohbet boyunca Tanel’in çılgın temposunu dinlemiş biri olarak bu tempodan bir kez bile şikayet ettiğini duymuyorum. Bu şaşkınlıkla, şansımı son bir soruyla deniyorum: “İşletmeci olmasaydınız ne olurdunuz?” Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Tanel sakince yanıtlıyor beni: “İşletmeci olurdum.”
Tanel’in işine ve yaşam ritmine olan tutkusunu görsem de tatil yapacağını var sayarak yaz planlarını soruyorum. “Bu yaz Angie’yi Bodrum’da Palmarina’da açtık, gündüzleri denize girebilirim ama önceliğim Angie tabii ki” diyor. Aradığım tatil cevabı bu değil. Ama aradığım “hızlı yaşayan” ta kendisi.