İstanbul’dan New York’a Tokyo’ya yaratıcılık yeniden tasarlanıyor. Tasarımın evrimi, sadece estetik ve işlevsellikle sınırlı değil; aynı zamanda cesur ve yenilikçi düşünce biçimleriyle şekilleniyor. Bu değişimin özünde, özgür olabilme cesareti var.
Konu tasarım olduğunda cesur olmak daha mı kolay? Belki de tasarım dünyası cesur yaklaşımları teşvik etmek için özel gayret gösteriyor. Tasarım endüstrisi, tasarım okulları, atölyeler ve etkinlikler aracılığıyla genç yetenekleri cesaretlendirerek, risk almayı ve yenilikçi fikirleri kucaklamayı teşvik ededursun; bağımsız tasarımcılar sıra dışı tasarımları ve radikal yaklaşımları ile bu değişimin başrol oyuncuları.
Yaratıcılıklarını sınırların ötesine taşıyıp gelenekleri sorgulayarak ve beklenmedik malzemeleri bir araya getirerek, tasarımın sınırlarını genişletiyorlar. Tasarım dünyasına getirdikleri taze soluk, endüstri normlarını zorlayan ve dönüştüren bir dalga yaratıyor. Cesur tercihleri ve özgün projeleriyle sadece tasarım anlayışını değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bakış açılarını da zenginleştirerek, çeşitlilikten beslenen ekosisteme de öncülük ediyorlar.
Bu evrimin öncülerine, bu dönüşüme katkı sağlayanlara daha yakından bakmak isterseniz, buyurun birlikte göz atalım: Aslı Filinta, Ali Gökay Gündüz, Atilla Gündüz, Brock, Mehmet Demir, Merve Ulu, Senem Kula.
Merve Ulu | Grafik ve Moda tasarımcısı
Ersan ve Dadaşlar, Barış Manço kimseye daha onun kadar ilham vermemiş olabilir. Türk “Psychedelic Rock” kültürünü ceketlere, çantalara aktarabilen bir arabulucu. Ritim ve melodileri kostümlere dönüştürebilen bir hedonist. Kendi dokuma tekniklerini geliştirmiş, sürdürülebilir, alaycı ve neşeli tasarımlar yapan Kuela Stüdyo’nun da kurucularından biri.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Ortaokulda resim dersi ödevlerimin yanında giysi tasarımları da yapıp okula götürüyordum. Yazın dışarıda oynamaktan çok evde resim yapan, bebeklerin kıyafetlerine ve evdeki objelere kafayı takan biriydim. Bu ilgi ve merak beni üniversitede tasarım okumaya yönlendirdi.
○ İlk tasarımın?
Lise mezuniyet balosu için, bir terziye çizimimi götürüp kumaş seçmiştim. Hayata geçen ilk tasarımım o olsa gerek. Fakat okul dönemine ait ilk dokuma, tasarımlarımdan birini paylaşacağım.
○ Tasarım araçların neler?
Çoğunlukla iPad.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
En büyük engel zihnimizde sanırım, varsayımları bıraktım.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyükten küçüğe sıralar mısın?
Kimlik > Sürdürülebilirlik > İnovasyon > İşlevsellik > Estetik
Estetik ve işlevselliğin önem sırası, hedef kitlenin bu tasarıma sahip olma tutkusuna göre değişebilir. Jacquemus’nün yalnızca rujunuzu koyabileceğiniz boyutta çantalar üretmesi örneği gibi.
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Kendi markam dışında, desen/yüzey tasarımları da yapıyorum. Designmixer’ın projesi ile Monk Restaurant için yaptığım çalışma bunlardan biri. El yapımı kağıt üzerine baskı yapılarak lightbox’lara yerleştirildi.
○ Neden bu tasarım?
Uzakdoğu mutfağına sahip bir restoranda yer alması beni mutlu ediyor.
○ En son ne öğrendin?
Tufting yapmayı. Bknz. Kuela Studio
○ Şu an ne okuyorsun?
Fabrizio Dori - Avare Tanrı (Çizgi Roman)
○ Okuyuculara sorun var mı?
4. soruyu sormak istiyorum. Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
Brock | Seramik tasarımcısı
Kült tasarımları sanatsal parçalara dönüştüren, malzemeyi, kullanım amacını değiştiren sıra dışı bir sanatçı, sıra dışı bir tasarımcı.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Sanata başlamam, lise birinci sınıftan lise ikinci sınıfa kadar olan yaz okulunun sonucuydu. Resim dersinde, kil ile tanıştım. Gerçekten özgürce çalışmak zorunda olduğum ilk fırsattı. Temel teknikleri öğrenmeye başladıktan hemen sonra malzemenin getirdiği zorluklara ve sonsuz olasılıklara doyamadım. Beni etkileyen ve içine alan motivasyon, kendimi kaykayda olduğu gibi zorlamaktı. Daha iyi olmak ve çamura meydan okumak. O dersten sonra hemen bağlandım ve lise son sınıfa geldiğimde bir üniversite stüdyosu kursundaydım. O stüdyoda elimden gelen her dakikayı geçirdim. Profesör, kil ile çalışmaya gerçekten tutkulu olduğumu gördü ve aklıma gelen her şeyi yapmama izin verdi. Fırınlar inşa ettik, sırlar geliştirdim ve hatta diğer güzel sanat dalları için eleştirilerde bulundum. Bu heves ve yolculuk beni Kansas Şehri Sanat Enstitüsü’nde okumaya ve şimdi Los Angeles ve Joshua Tree’de yaşayıp eserler üretmeye getirdi.
○ İlk tasarımın?
Gerçekten gurur duyduğum ilk tasarımım, Michelangelo’nun Davut büstünden yaptığım ve ters yerleştirdiğim, vazo olarak kullanılmak üzere tasarladığım (boyun kısmından açık olan) bir objeydi. Vazonun sunumundaki sadelik ile mizah ve şöhretin yarattığı tezatı gerçekten çok beğendim. Bu nesne aynı zamanda çok yönlüydü ve onu aydınlatma bileşenlerinin yanı sıra işlevsel ve işlevsel olmayan heykel bileşenleri için kullanmaya devam ettim.
○ Tasarım araçların neler?
Alçı, porselen ve fırın. Bu üç araçla her şeyi yaratabilirim.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
Kendi alanımda karşılaştığım en büyük sınırlardan biri, tüm süreç boyunca son derece kırılgan nitelikleri nedeniyle porselen. Bu malzemeyi kullanmanın sınırlamaları her daim olacak. Ama incelikler ve ezici güzellikle dans, doğru yapıldığında beni her zaman malzemenin sınırlarını ve olasılıklarını zorlamaya devam ettirecek.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyükten küçüğe sıralar mısın?
Estetik, Kimlik, İnovasyon, İşlevsellik, Sürdürülebilirlik!
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Sahaya özel kurulumlarda ve daha küçük duvar parçalarında kullanılmak üzere boyutlu duvar karoları tasarlıyorum. Bunlarla ilgili yavaş yavaş çalışıyorum.
○ Neden bu tasarım?
Bu yıllardır peşinden gitmek istediğim bir şeydi ve sonunda yaklaşıyorum.
○ En son ne öğrendin?
Son zamanlarda cam döküm tekniğini öğreniyorum. Hassas döküm/Kayıp mum tekniğini kullanarak sürecin tüm olasılıklarını ve mevcut stüdyo pratiğimle nasıl bağlanabileceğini öğrenmek ve araştırmak için daha fazla zaman harcamak için sabırsızlanıyorum.
○ Şu an ne okuyorsun?
HIGH-TECH, Kron ve Slesin. Duane Hanson, Varnedoe
○ Okuyuculara sorun var mı?
Yok.
Mehmet Demir | Desen ve Moda tasarımcısı
Yerel kültür ve zanaata gelecekten bakan bir çift göz. Gördüğü her şeyi kendi kara deliklerinde zamansızlaştıran bir göçebe. Yer ve mekan algısının tüm izlerini taşırken eritebilen bir simyacı.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Alber Elbaz’ın bir sözü beni çok etkilemişti “Saf, yoğun duygular. Olay tasarım değil duygularla alakalı.” Bu söz, tasarım anlayışımı ve bakış açımı özetliyor diyebilirim. Küçük yaşlarda bir hisle başlamıştı, tasarımın kelime anlamını bilmiyordum. İlkokul yıllarında büyüyünce ne olmak istiyorsun sorusuna: ‘icat yapmak istiyorum’ diye cevap veriyordum. Resim çizerken zamanın durduğunu hissediyordum, hislerimi, duygularımı ve merakımı küçük yaşlarda resimle çok rahat ifade ediyordum. Dergilerle tanıştıktan sonra ve dünyaca ünlü tasarımcıları keşfettiğimde içimde büyük bir heyecan ve uyum yakaladım. Tasarım benim hayatımın bir parçası olmalı dediğimde 18 yaşındaydım. Bu sihirli cümleyi kurduktan sonra benim serüvenim başladı. Tasarım alanında kapılarım açıldı... Kendimi çok şanslı hissediyorum, bu sürece başlarken beni nelerin beklediğini bilmiyordum ama içimde büyük bir heyecanla “ben bu yolda ilerleyeceğim” dedim. Tasarımcı olmaya hislerimin kelime anlamlarını bulup öğrendiğim zaman karar verdim.
○ İlk tasarımın?
Tasarım alanında eğitim sürecine başlamadan önce her gün tasarım yapıyordum, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bilmeden koleksiyonlar hazırlamışım... İlk çizimlerim benim için çok değerli.
Eğitim öncesi acemice yapılmış çizimlerle dolu olan iki bavulum bile var. Üniversitede ilk projemiz olan çadır elbise benim dikiş makinesinin başına geçip süreci acemice de olsa iyi bir şekilde yönettiğim, kalıbını çıkarıp kumaşlarını seçtiğim sonra dikip tasarladığım ilk tasarımım oldu.
○ Tasarım araçların neler?
Seyahat etmeyi, farklı ülkelerde yaşamayı ve bir şeyler keşfetmeyi çok seviyorum. Dijital çizim tabletim, eskiz defterlerimin yerini tutmasa da pratiklik açısından tercihim oluyor. Seyahatlerimde çektiğim fotoğraflar, moda kitapları ve dergileri bana her zaman ilham veriyor.
Değerli profesörümün dünya seyahatinden topladığı otuz yıllık moda dergileri ve kitapları; benim içinde kaybolduğum, modanın geçmiş sürecini ve yorumlarını görüp hissettiğim moda kütüphanem haline geldi.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
Cesurca fikirlerimi savunmaktı. Görüşlerimi savunurken insanların fikirlerini fazla düşünüyordum. Yapıcı olmayan ve kırıcı eleştirilerden çekiniyordum. Herkesin kendine ait bir fikri olduğu düşüncesini benimsedim. Şimdi ise kendimi daha rahat ifade edebiliyorum ve düşüncelerim artık daha özgür.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyüktenküçüğe sıralar mısın?
İnovasyon, sürdürülebilirlik, estetik, işlevsellik ve kimlik. Bu sıralamada birinci sıraya hikayeyi koymayı tercih ederim. Benim için tasarımda en önemli unsurdur.
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Baktığımda agresif ve isyankar mesajı olan, paylaşmaktan çekindiğim bir parçam vardı. Beni yansıttığını düşünmediğim, sadece mesaj odaklı olan bu parçayı artık paylaşabilirim.
○ Neden bu tasarım?
Bu tasarımın arkasında agresif mesajlar vardı. Beni rahatsız eden kısmı ise bir canlının derisinin baskısını yapmak oldu ve bu benim hiç tarzım değildi. Tasarım sürecinin başlarında olduğum zamanlar kendimi keşfederken tasarladığım bir parçaydı. Geleneksel dokuları kendi bakış açımla yorumlayıp modern formlar keşfetmek beni her zaman daha doğru ifade etmiştir. Bir canlıyı; insan duygularını özellikle öfke ve nefretini simgelemesi adına kullanmayı doğru bulmuyorum. Hayvan baskısı desenleri yerine kendime ait olan desen çizimlerim hikayemi ve vermek istediğim mesajı en doğru şekilde yansıttığından her zaman ilk tercihim olmuştur. Bundan dolayı bu tasarımımı daha öncesinde paylaşmamıştım.
○ En son ne öğrendin?
Dijital ortamda 3 boyutlu tasarım yapmayı öğrendim. Süreç benim için devam ediyor. Tasarım için dijital atölye yeni bir boyut. Bu konuda profesyonel bir şekilde eğitimime devam etmeyi planlıyorum. Kendimi geliştirdikten sonra 3 boyutlu tasarım hakkında eğitim vermeyi hedefliyorum.
○ Şu an ne okuyorsun?
Bu ay, zamanımın büyük bir çoğunluğunu kitap okuyarak geçirdim. Şu an Joshua Fields Milburn ve Ryan Nicodemus’un kitabı olan Minimalizm’i okuyorum. Hayatımda eşya biriktirmekten ziyade anı biriktirmeyi tercih ettiğimden bu tarz kitaplar hep ilgimi çekiyor. Japon minimalizm yaşam tarzı hakkında kitaplar okuduktan sonra bu tarz kitaplara daha çok yöneldim. Böylece benimsemek istediğim yaşam tarzı hakkında daha fazla bilgiye sahip olmuş oluyorum.
○ Okuyuculara sorun var mı?
Evet, okuyuculara bir sorum var. Tasarımları incelerken o tasarımın form ve renkleri mi yoksa onu oluşturan hikaye mi ilgilerini çekiyor?
Atilla Gündüz | Mimar
Sahneden kağıda, ekrandan kumaşa, her alan ve malzemeye kural dışı yaklaşan bir oyun kurucu. Atilla İstanbul merkezli çok yönlü tasarım stüdyosu olan Piknik’in kurucularından biri. İKSV’den Apple’a, Anadolu Efes’ten Nike’a tasarım desteği veren, sanat, mimari ve grafik alanlarının sınırları arasında tasarım akrobasisi yapabilen sınırsız bir tasarımcı.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Bir an veya zaman diliminden öte, çok bulanık bir süreci tanımlamak istiyorum şöyle bir cümle ile: Aslında her zaman farkında olduğum, çok küçük yaşlardan beri bir temel yaşam rutinine, alışkanlığına dönen bir hayal etme/üretme halinin bilinçdışı bir şekilde kendi kendini inşa edip, bir meslek pratiğine dönüşmesiyle olageldi, diyebilirim.
○ İlk tasarımın?
Tamamen bana ait olan ilk tasarımım, defterim, defterlerim diyebilirim. Kendimi bildim bileli defterlerimi kendim yapıyorum, sayfaları dikiyorum, kaplıyorum. Artık 50’ye yakın defterim var tüm serüvenimi sayfa sayfa gözden geçirebildiğim.
○ Tasarım araçların neler?
Kağıtsız kalemsiz yapamam, yapamıyorum, başlayamıyorum maalesef. Çizerek düşünmeye çok alıştım defterlerim sayesinde, öyle de kaldı.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
Disiplin tanımları. Alışılageldik, risksiz, hatta önceden dikilmiş bir ceket giymeyi gerektiren ve 21. yüzyılda silinmeye yüz tutmuş meslek/disiplin tanımlarıylaydı benim en büyük savaşım. Bir “şey” olmak, o şey olma yolunda ilerlerken daha önceki yolları takip etmeye zorlanmak ve takip etmiyorsan maalesef ciddiye alınmamak, en büyük sınavımdı.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyükten küçüğe sıralar mısın?
Çok iç içe girmiş süreçler bunlar benim için. Özellikle disiplinlerarası veya multidisipliner çalışan bir sanatçı/ tasarımcı için her işte, her adımda, her yeni konuda bambaşka sıralamalar oluşmak zorunda kalıyor. Bu kaos da hoşuma gitmiyor diyemem tabii.
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Tabii. “Henüz” kimsenin görmediği ama aslında yeryüzündeki herkesin gördüğü belki de tek ortak şey, doğanın kendisinin bir imitasyonunu, reprodüksiyonunu paylaşabilirim sizinle. Benim için yeniden keşif süreci diyebilirim.
○ En son ne öğrendin?
Yorucu gündüzler ve geceler nedeniyle öğrenmeyi atladığım, ertelediğim şeyleri öğreniyorum. Örneğin, 31 yaşında araba kullanmayı öğrendim en son. Güzel yeni yemekler yapmayı öğrendim son zamanlarda, “Bulaşık makinesine bulaşıklar en doğru şekilde nasıl yerleştirilir” içeriğini izledim birkaç gün önce, onu öğrendim.
○ Şu an ne okuyorsun?
Soetsu Yanagi’den The Beauty of Everyday Things okuyorum. Daha doğrusu, ikinci kez okuyorum. İlk okuduğumda sanırım görev gibi algılamıştım biraz okumayı, ancak az önce dediğim gibi, hayat kalitemi artırmaya yönelik yeni bir sürece girmişken gündelik yaşamın sıkıcı ama bir yandan da keyifli küçük detaylarıyla ilgilenmeye başladım.
○ Okuyuculara sorun var mı?
Beğeni ve değer yargılarını ne kadar sorguladıklarını merak ediyorum. Kendilerini en son ne zaman şaşırttılar, en son ne zaman “Ben de değişmişim veya değişiyorum galiba” dediler, duymak isterdim bu cevapları.
Senem Kula | Sürdürülebilir Tasarımcı
Evren ve insanlığa “daha güzel bir yaşam mümkün” elçisi. Atıksız, katkısız, tasasız yaşam için alternatif tasarımlar yapan bir hippi. Tasarımladığı her parça ile atık eksilten, nezakete ve neşeye davet eden 2023 model Pollyanna.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Tasarımcı olmaya aslında sanat, tasarım ve zanaatın farkını ve ilişkisini henüz anlamlandıramayacak kadar küçük yaşlarda karar verdim. İlkokulda okulun sanat ekibine seçilip ilk sergimizi Ayasofya Müzesi’nde gerçekleştirdikten sonra “ben hep böyle şeyler yapmak istiyorum” demiştim. Sanırım geriye dönüp bakınca mekansal olarak zirveden başlamışım diyebilirim!
○ İlk tasarımın?
İlk tasarımım bir yastıktı.
○ Tasarım araçların neler?
Tasarımcı kimliğimin bir parçası olarak kendi oluşturduğum doku ve yüzeylere tasarımlarımda yer vermeye çalışıyorum. Dolayısıyla tasarımlar mutlaka el dokunuşumla başlıyor diyebilirim. Prova mankeni üzerinde oluşturduğum malzemenin dilini, hacmini anlamaya çalışıyorum ve en doğru kullanım alanını yakalamaya çalışıyorum.
Koleksiyon, giysi tasarımlarında ise dijital araçlara geçerek Illustrator, photoshop ve 3 boyutlu tasarım programlarından faydalanıyorum.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
2016 yılında, Cycle isimli döngüsel bir kilim tasarlamıştım. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerden biri olan antika kilim tamircileriyle projeyi yürütmüş ve mesleğin ölmemesi için döngüsellik yaratmayı hedeflemiştim.
Projenin Türkiye’de maalesef anlaşılıp ilgi gördüğünü söyleyemem fakat Avrupa sergisinde oldukça ilgi görmüştü. O zaman ilk kez bir şeyleri aşabileceğimi anlamıştım.
Benzer anlaşılamama durumlarını sonrasında birçok kez yaşadım farklı projelerde, fakat artık üzerime alınmamayı öğrendim.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyükten küçüğe sıralar mısın?
Sürdürülebilirlik, Kimlik, İnovasyon, İşlevsellik, Estetik!
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Yeşil büstiyer.
○ Neden bu tasarım?
Tasarım bir elyaf projesi için hazırlandı. Amacım elyafı ipliğe dönüştürmeden elyaf haliyle kullanabilmekti.
Gördüğünüz yeşil alanlar aslında fitil elyaf. Elyafı tamamen el işçiliği olan kendi imza tekniğimle yeniden yorumlayarak, bugüne ait giyilebilir bir ürün haline dönüştürdüm.
○ En son ne öğrendin?
Benim için en büyük öğretici doğa. Her sorumda ya da sorunumda mutlaka ilk doğaya bakıyorum.
En son bir şeyin ne kadar imkansız olduğunu düşünürken, çok yüksekte imkansız bir yerde, etrafında hiç ağaç yokken hatta, dikey bir duvarda yetişen bir incir ağacı gördüm ve meyvesi yenilebilir olan ilk öğretmenimle tanıştım.
○ Şu an ne okuyorsun?
Jack Kerouac - On the road
○ Okuyuculara sorun var mı?
En son tasarladığınız / yarattığınız değer neydi?
Ali Gökay Sarıöz | Fotoğraf Sanatçısı
Hayal ve gerçeği kendi hızında ve kıvamında çırpabilen sanat ve tasarım melezi. Yarattığı her kadrajda izleyen herkesi sadece kendi hayal dünyasına değil hayal kurmaya da davet edebilen uluslararası bir yetenek. Kimilerine göre Bob Ross’dan ilham alan Paint filminin afişleri de onun tasarımı.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
11-12 yaşlarında ama daha bilincim yerine gelmeden dahi elime ilk aldığım alet bir camcı çekiciydi. İnanılmaz bir çekim gücü vardı tüm el aletlerinin. Bir şeyler yapabilmek, tasarıları canlandırmak, boyut kazandırmak ve bu yolla insanlara bir şeyleri anlatma ve iletişim kurma hissi kendimi bildim bileli var.
○İlk tasarımın?
Amatör marangozluk geçmişimi bir kenara bırakıyorum. Bu noktada fotoğraftan örnek vermek daha doğru. Teyzemlerin Mudanya’daki yazlık evinin balkonunda gökyüzünde bir askeri helikopter görmüştüm, elimde snapshot bir fotoğraf makinesi vardı, objeme doğrulttum, kadrajın tam ortasına yerleştirip çektim fotoğrafı. Daha sonra tab ettirilen fotoğrafların arasında o baskıyı ve masmavi gökyüzündeki bit kadar helikopterin fotoğrafını bulduğum anı hiç unutmuyorum. Hayal kırıklığı olmamıştı. Merkezi kompozisyon dersinden çıkmış gibi hissetmiştim.
○ Tasarım araçların neler?
Büyük format (Teknik Kamera) ve diğer uçta da 35mm snapshot (35mm fix lens idea pek tabii ki!) fotoğraf makineleri bana en çok haz veren araçlar. Ama pek tabii ki kameralar arası ayrımcılık yapmıyorum fakat kaliteli alet edevatlar her zaman tercihim.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
Kendim! Mükemmeliyetçilik ile bahane bularak işi uzatma arasındaki çizgiyi netleştirmek büyük bir sınırdı. Ortaokul sonrası Güzel Sanatlar lisesine hazırlanırken abim ve üniversite arkadaşlarının verdikleri zorlu çizim derslerinde kendime gelmeye başlamıştım.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyükten küçüğe sıralar mısın?
Bu soruyu tamamen fotoğraf sanat tasarısı açısından cevaplıyorum. Kimlik, inovasyon, estetik, işlevsellik ve sürdürülebilirlik.
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Zevkle. Benim için işin en keyifli tarafı da bu zaten. 2021 yılında Los Angeles’ın beni en çok çeken ve merak ettiğim eski bazı semtlerinde yaptığım uzun sabah turlarında çektiğim ve daha hala yayınlamadığım “Vigorous Elements - Arsız Elementler” serisinden bir kare.
○ Neden bu tasarım?
Fotoğrafta ve birçok tasarım dalında “katman” oluşturmak ve izleyici/kullanıcıda merak uyandırmak ve ilgiyi istediğiniz yere çekmek anlamında iyi bir örnek. Bir yandan çok sıradan, banal bir an ve mekan, diğer yandan ise arsız bir bitkinin tohumunun kök bulduğu yerde bir anıt edası ile var olması ve etrafındaki irili ufaklı tüm kültürel öğelerle birlikte bir merkez oluşturmasından aldığım hazzı paylaşma isteği.
○ En son ne öğrendin?
Ekşi maya ekmek yapmanın püf noktalarını :)
○ Şu an ne okuyorsun?
Pankuş yayınlarından çıkan Gökhan Çapoğlu’nun yazdığı Atatürk Cumhuriyeti’ni Yeniden Kurmak ve Slavoj Zizek’in en son kitabı Mad World: War, Movies, Sex
○ Okuyuculara sorun var mı?
En sevdiğiniz YouTube kanalı hangisi?
Aslı Filinta | Moda Tasarımcısı
Ona her yer Anadolu. Doğduğu toprağı gittiği her yere taşıyan aykırı bir kimlik. Yaşamı Aslı’ca dönüştüren, kumaşa, ipliğe, desene Anadolu’nun izlerini işleyen bir çılgın. Merakını yaşamın her anına katan, her yaratımını paylaşan, paylaştığı her an fark yaratan kabına sığamayan bir tasarımcı. Moda endüstrisinin hızlı temposuna inat, daha sürdürülebilir bir çözüm için adeta “dur” düğmesine basan bir aktivist. Daha az üreterek, daha fazla geri dönüşüm yaparak ve diğerlerini güçlendirerek tasarlamanın peşinde.
○ Tasarımcı olmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?
Bilkent ekonomi bölümünde okurken üçüncü sınıfta bir Ekonometri dersimiz vardı. O derste bir arkadaşım “ne yapacaksın mezun olunca?” diye sormuştu. “Herhalde uluslararası çalıştığım bir markam olur” demiştim, tasarımcı olurum dememiştim ve moda tasarım eğitimi de almadım.
○ İlk tasarımın?
Ortaokulda anneanneme bir kazak ördürmüştüm. Üzerinde yıldızlar, semboller, renk cümbüşü el örgüsü bir kazaktı. Anneannem böyle tasarım mı olur demişti ama yine de örmüştü benim için. Yıllar sonra Stella McCartney benzer renklerde ve sembollerde bir kazak yapınca anneanneme yolladım, bak 20 sene sonra moda oldu diye. “Bizimki daha güzeldi” demişti!
○ Tasarım araçların neler?
Anadolu hikayelerini okuyabileceğim tüm kaynaklar, toprağın mutlulukla geri kabul edebileceği malzemelerle el emeğini keşfedebileceğim kadın kooperatifleri.
○ Aştığın en büyük engel/sınır neydi?
Aştığım en büyük engel; bütün engelleri kendi zihnimin koymuş olduğu gerçekliğiydi.
○ Tasarım sürecinde Kimlik, Estetik, İşlevsellik, İnovasyon ve Sürdürülebilirliği kendince büyükten küçüğe sıralar mısın?
Özgünlük bir, kolektif çalışma iki, toprağın kolaylıkla geri alacağı malzeme üç ama hepsini bir potaya koy dersen; Anadolu’daki kadim hikayeleri keşfetmek basket!
○ Kimselerin görmediği bir tasarımını bizimle paylaşır mısın?
Sivas’ta elleri ile çiçek yapan Nuran Hanım ile yollarımız kesişti. O bana çiçek yaptı ben Denze’ye “Aslı Filinta Rüyalarda” performansı için elbise yaptım.
○ Neden bu tasarım?
Anadolu’nun uyanışının; kadınların gerçek güçlerine uyanışları ile mümkün olacağına inandığım için.
○ En son ne öğrendin?
Ergün Arıkdal’ın Anadolu Misyonu adında bir kitabı olduğunu!
○ Şu an ne okuyorsun?
Şu an ve muhtemelen önümüzdeki altı ay boyunca daha, Osman Nuri Küçük’ün Mevlana’ya Göre Manevi Gelişim kitabını okuyor olacağım.
○ Okuyuculara sorun var mı?
Dolabımızın yüzde 10’undan fazlasını kullanmadığımızın ne kadar farkındayız?
Bu içerik GQ Türkiye Sonbahar 2023 sayısında yayınlanmıştır.