Her ne kadar Yiğit bunun eskimiş bir hikaye olduğunu düşünse de yüksek lisans yapmak için gittiği Milano’da, moda kariyerinin başlamasına vesile olan yaratıcı iş başvurusu, hayalleri imkanlarından büyük olanlar için her açıdan ilham verici. Henüz master eğitimi devam ederken gözüne kestirdiği markanın dikkatini çekebilmek için Facebook’ta “Yiğit Frankie Morello’nun yeni stajyeri olmayı hak ediyor” isimli bir grup kurar. Kısa süre içinde hem basının hem de markanın dikkatini çeker ve işe alınır.
2010’ların başı sosyal medyanın ve blogger’ların hayatımıza yeni girdiği yıllarda, haliyle markalar da bu dijital dünyada kendilerine yer bulma telaşındaydı. Frankie Morello’nun o sıralar açılması planlanan blog’una dikkat çekebilmek için defilede ön sırada oturan birkaç kişinin kafasına, üzerinde “blogger" ve “blogger’ın arkadaşı” yazan kese kağıdı geçirir. Yiğit 10 yıl önce gerçekleşen bu olayı “Dolce & Gabbana bu olaydan, bir veya iki sezon önce Bryanboy’u, Anna Wintour ve Tommy Ton’un yanına oturtup, "modanın dijitalleşmesi" olarak tanımladıkları fotoğraf karesinin yakalanmasını sağlamıştı. Bu fotoğraftan sonra biz de ne yapsak diye düşünmeye başladık. Çünkü yabancı blogger’lar gelmiyordu Frankie’ye. Bugünün sosyal ortamında o proje işe yarar mıydı emin değilim. Sosyal medyanın gücü yüzünden herkes artık gerçek bir iletişimin peşinde.
Fantezidense gerçek insanların öne çıktığı bir pazarlamadan söz ediyoruz” diye açıklıyor. Üniversitede aldığı mühendislik dersleri burada işine yarar ve markanın o dönemki dijital evriminde internet sitesi kurmaktan e-ticaret alt yapısı hazırlamaya birçok önemli projede çalışır. Kese kağıdı projesinin yarattığı sükseden sonra Yiğit eşzamanlı olarak Dolce & Gabbana’nın bir projesinde de çalışmaya başlar.
Çalıştığı lüks İtalyan markalarını arka arkaya sıralarken ister istemez madalyonun diğer yüzünü merak ediyorum. İtalya gibi bir ülkede bu kadar katı kuralları ve duvarları olan bir sektörün içinde “dışarıdan” gelen biri olarak, kendini göstermen zor olmadı mı diye soruyorum. “İş kontratına ulaşana kadar iki sene boyunca stajyerlik yaptım. Benim birçok arkadaşım burada aldıkları eğitimden sonra Türkiye’de daha iyi bir iş bulacaklarını düşündükleri için döndüler, zaten kalmakla ilgili çok çabaları da yoktu. Mesela benim gibi kalmak isteyen bir arkadaşım daha vardı, şu an burada ünlü bir içki markasının pazarlama direktörü. Moda dünyasında iş bulmak belki diğer sektörlere göre daha zor ama kalmak isteyenler için de birçok opsiyon var. Bunların başında da dil öğrenmek geliyor” diye yanıtlıyor.
Konusu açılmışken son yıllarda özellikle moda dünyasında daha çok karşımıza çıkan “kapsayıcılık” ve “çeşitlilik” trendlerinin gerçek anlamda ne kadar karşılık bulduğunu “içeriden” biri olduğu için Yiğit’ten dinlemek istiyorum. Modanın 10 yıl öncesine göre kesinlikle çok daha kapsayıcı olduğunu söylüyor; ancak sadece kapsayıcı ve çeşitli olmak adına atılan adımların “tokenizm” tehlikesini de beraberinde getirebileceğinin üzerinde duruyor. “İşe almak istediğin herkese kapıyı açmalısın ancak işi gerçekten hak eden kişi o kapıdan geçmeli. Eğer kese kağıdı projemi yaptığımda beni Gucci’den arasalardı ve marka stratejisti olarak çalışmamı söyleselerdi büyük ihtimal ben bile şoke olurdum. Çünkü o zamanlar öyle bir deneyimim yoktu ve o pozisyona girebilmem için iş tecrübesi anlamında belli aşamalardan geçmem gerekiyordu. Şirketlerinde sadece bir Türk’e ihtiyaçları olduğu için markaların beni işe almalarını beklemem gerçekçi olmazdı” diyor.
Dolce & Gabbana’da çalıştığı sırada bir yandan da yüksek lisansını tamamlayan Yiğit, o zamanlar Asya pazarına yatırım yapan Ermenegildo Zegna’dan aldığı teklifle dijital pazarlama stratejisti olarak işe başlar. “Aslında Dolce & Gabbana’nın en güzel günleriydi; Kylie Minogue, Justin Bieber, Bruno Mars gibi isimleri giydiriyorlardı ve sürekli partiler yapıyorlardı. Belki de mühendislikten gelen biri olmanın etkisiyle çalışırken bu kadar eğlenmek beni bir noktada tatmin etmemeye başladı ve yeni arayışlara girdim. Zegna’daki pozisyonu da bu şekilde kabul ettim” diye ekliyor.
Ancak İtalya’ya geldiğinden beri sürekli CV’sini attığı tek marka olan Gucci’den gelen teklif 11 aylık Zegna macerasını bitirmesine neden olur ve birçok başarılı projeye imza attığı altı senelik Gucci macerası da bu şekilde başlar.
Yiğit, lüks modaevlerinin Avrupa’yı merkezine alan ve biraz da muhafazakar tutumlarını değiştirmesinde sosyal medyanın nasıl bir etkisi olduğunu kolay anlaşılabilir bir örnekle açıklıyor; “İster müşterisi olsun ister sadece bir takipçisi, marka olarak her sosyal medya paylaşımında bir reaksiyon alıyorsun ve bu yüzden yanlış veya hatalı olduğu düşünülen bir şey yapıyorsan bunu görüp değiştirebiliyorsun. Sosyal medyanın hayatımıza girdiği yıllarda markalar için influencer’lar çok önemliydi. Bugün de çok önemliler ama o zamanlar, o kadar önemli olmalarının nedeni modayı tamamen değiştirmeleri ve dijitalleştirmeleriydi. Çünkü öncesinde moda dünyasının yanında bir de dergicilik vardı; dergiler ve ünlüler aracılığıyla tüketiciye ulaşıyordun. Blogger’lar bu ikisinin arasına girmiş oldu ve direkt olarak markayla konuşmaya başladılar. Moda, o aradaki küçük, elit, eğitimli kesimin tekelinden çıkıp herkesin konuşabileceği bir şeye dönüştü ve yeni bir iletişim kanalı ortaya çıktı. Şu an ise blogger’ların yanına tüketici de eklendi ve biz şu an artık onlarla da konuşuyoruz.”
Tüm bu meziyetlerinin yanında edebiyatın, özellikle de korku türünün önemli bir yeri var Yiğit’in hayatında. Yıllar önce yazdığı ancak bir köşede bekleyen korku romanının, konuşmacı olarak katıldığı bir dijital pazarlama konferansında tesadüfen Yiğit’i dinleyen birinin vesile olmasıyla yayınevi ile buluşması Yiğit’in hayal ve düşünce dünyasıyla doğrudan tanışmamızı sağlamış. Yiğit bu durumu “Yazdıktan sonra hiç düşünme, doğru zamanı gelince o basılır. İnsanlar seni merak etmeye başladıklarında senin yazdığın kitabı da merak ediyorlar çünkü” diye açıklıyor.
Son olarak geçtiğimiz yılın moda sektörünü nasıl etkilediğini merak ediyorum. Yiğit’e göre pandemi boyunca sektörün uzun süreli bir mola alması, tasarımcılardan pazarlama ve iletişim stratejisiyle uğraşan herkesin bir süreliğine dinlenip çok daha yaratıcı olmasını sağlamış. “Zaman en büyük lüks ve bu süreç sayesinde moda sektöründeki herkes daha önce yaptıklarını nasıl daha iyi yapabileceğini sorgulama şansına sahip oldu” diyor.
Yiğit Turhan Valentino'daki kariyerine Temmuz 2023'ten itibaren Chief Marketing Officer olarak devam ediyor.