Ben & Sen’i işlediğimiz bu sayıda bu ikiliyi beraber çalışan, beraber bir aile büyüten, beraber yaşayan, oldukça “beraber” bir ikili oldukları için seçtik. Beraberliklerinin içerisinde de çokça “ben” gördük.
Birlikte çalışırken birbirinizle ilgili bilmediğiniz neler keşfettiniz?
M: Yarın sabaha kadar buradayız.
C: Sen başla. Neler keşfettin?
M: Caner’in iş yaparken daha ciddi ve daha düz bir insan olduğunu keşfettim. Normal hayatında laylaylom, komedi, şakacı, eğlenceli, hayatta hiçbir şeyi takmıyormuş gibi gözüken o Caner “yap, et, gel” gibi kısa ve net emir cümleleri kullanmaya başlıyor.
C: Diktatör olduğumu keşfetti.
M: Gerçekten diktatör olduğunu keşfettim.
Çalışma tarzınız arasındaki en büyük benzerlik ya da fark nedir?
M: Ne olursa olsun ikimiz de işi bitirmeye, teslim etmeye, yapmamız gereken şey neyse onu sonuna kadar en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Genel olarak beğendiğimiz veya onayladığımız, hoşumuza giden şeyler çok benziyor. “Birimiz Hanya’ya, birimiz Konya’ya” gibi değiliz.
Fark olaraksa, ben biraz daha detaycıyım. Mesela sofra kurulan çekimlerin birinde Caner’e demiştim ki: “Bir kere de sofranın dekorasyonunu sen yap.” Yemeği ben yaptım, ama hani tabak, dekor… Olur ya görünmeyen ama aslında var olan malzemeler. “Buyur,” dedim, “Hadi sen yap, nasıl yapacaksın?” Hiç unutmuyorum, bir tane yuvarlak tabak almış, bir de bir tane dümdüz bir kase, onları koymuş sadece. Koskoca sofra ve iki tane küçük şey. “Bu mu? Bir mum koy arkaya, bir çiçek olsun, bir bir şey olsun.” “Ya ne gerek var, sanki gözükecek mi?” diyor.
C: Ben biraz daha basit bakıyorum, Müge daha detaycı.
M: Caner geniş açı sever. Geniş açı, güzel bir manzara ve minicik, karınca kadar Caner. Ben de diyorum ki “Tamam, evet, böyle de bir tarz olabilir ama ben seni ekranda dolu dolu görmek istiyorum.” İlla esas objeyi ortaya hizalamak zorunda değilim. Sola da sağa da hizalayabilirim, ya da diğer üçe bir oranlarından bir tanesini de kullanabilirim. Caner için tek bir doğru var: Obje ortada olur. Diğerlerinin doğru olmadığını düşünüyor. Ama hani burada doğru-yanlış yok ya?
Sonunda kavga çıkacak. Kavga demişken… Birinizin yaptığı ve diğerini deli eden ama aslında işe yaradığını bildiğiniz bir şey var mı?
C: Tartışmaya başladığımızda haklısın dediğimde Müge’yi deli eder bu. Çünkü konu bitsin diye genelde haklısın derim. Bunu bildiği için buna deli olur. Ama sonunda işe yarar.
M: Soruya cevap o değildi bence.
Kayıtlara geçsin istedi bence?
M: Mesela toplantılarda karşılıklı fikir alışverişi yapıldığı zamanlarda Caner genelde benim fikirlerimi söylememi istemez. Çünkü benim çok fazla fikrim olur ve ütopik fikirlerim olduğunu düşünür Caner.
Vina’nın yaptığı, sizin de onun yaşındayken yaptığınız, tarihin tekerrür ettiği anlar neler?
C: Annelerimizin söylediklerinden yola çıkarsak daha çok Müge’nin örneklerine rastlıyoruz. Vina geç ve zor uyuyor. Uyumak istemiyor asla. Biz de yorulduğumuzda Müge’nin annesi bizdeyse “Müge, sen de böyleydin, niye kızıyorsun?” diyor. Uyku düzenini çok benzetiyor.
M: Uyku düzensizliğini…
C: Evet, uyku düzensizliğini.
M: Vina’nın komik bir tarafı var ya, hani evde taklitler yapıyor kendince. Oyunlar, hep bir hareketlilik, bir role girme durumu…
C: Evet, acayip komik bir çocuk.
M: Onun benim gibi olduğunu söylüyorlar.
C: Genel anlamda zaten Müge’nin ailesi Vina’nın her özelliğini Müge’ye benzetiyor.
İyi olan her şey Müge, kötü olan her şey Caner?
C: Sen kendi kendine yapmışsın gibi bir hava var çocuğu.
M: E dokuz ay kim taşıdı? Ben taşıdım.
C: Altın genetiğimi bağışladım size. Daha ne olsun!
Birbirinizin gizli yeteneği nedir sizce?
M: Seninki artık pek gizli değil ama… Caner’in inanılmaz iyi bir sahne yeteneği var. Hem ses olarak, müzik olarak, hem de sahne performansı olarak. Canım kocam. [gülüyor]
C: Müge’nin gizli yeteneği aslında komik bir karakter olması. Dışarıdan daha soğuk ve mesafeli duruyor ama çok komik bir yanı var.
M: Evet, doğru söyledin. Evde gerçekten Robotlar karakterleri, Patron Bebek karakterleri… Üç beş farklı sitcom repertuarım var. Vina’yla aşırı eğleniyoruz.
Birbiriniz için yaptığınız en çılgın jest ne oldu şimdiye kadar?
M: Benim cevabım net.
C: Allah aşkına o aldığın hediyeyi söyleme.
[gülüşmeler]
C: Yani benim hatırladığım ve sevdiğim jestim Coldplay konser bileti. İlk defa canlı dinleyecektik.
M: Benim en çılgın jestim de Caner’le hayatımızı birleştirip çocuklarımızı dünyaya getirme kararım. Bundan daha çılgın bir jest olabilir mi? Çocuk dünyaya getiriyorsun, daha çılgın ne olabilir?
Biriniz çocuklarla evden çıktığında ve diğeri evde yalnız kaldığında, evdeki ne yapıyordur?
M: Ben hiç öyle bir an yaşamadım.
C: Daha yeni Ayvalık’a gittin. İki çocukla kaldım ben.
M: Evde ben ne zaman tek başıma kaldım? Hiçbir zaman ben evde tek başıma kalmıyorum.
C: Evde kalmadın, doğru. Sen gittin, doğru, ben kaldım.
M: Caner bir kere evde asla tek başına kalmaz. Ben çıkarım, üç dakika sonra sen çıkarsın.
C: Hayır canım. Sen tahmin et, ne yapıyorum ben evde? Sen çocukları aldın gittin, ben evde nasıl zaman geçiririm? Çok basit ya!
M: Kahve içersin. Instagram’a bakarsın. Müzik açarsın belki. Belki bir tost most falan…
C: Yemekler kesin dışarıdan söylenir.
M: Ekmek kızartırsın belki.
C: Niye ekmek kızartacağım tek başıma evde? Hiçbir hayal gücün yok. [gülüşmeler] “Ekmek kızartırsın.” Ne alaka? “Caner ben evden gidince ekmek kızartıyor!”
M: Hayır, basit bir şey yani. Ya tost yaparsın ya bir börek ısıtırsın, yemek yapmazsın yani. Dolapta var olan bir şeyi…
C: Dolaba ben ne zaman dokundum bir tanem?
M: İşte dokunmadığın için diyorum.
C: Sen yokken niye dokunayım?
M: İşte belki diyorum ekmek kızartırsın. Bu arada ekmeğimiz 72 saat soğuk mayalanmış ekşi mayalı bir ekmek olduğu için ekmek ısıtması onun dediği gibi garip bir şey değil.
C: Mesela ben çocukları aldım; Müge evde tek başına kalırsa eğer, yüzde yüz 12 saat uyur. Telefonuna da ulaşamazsın asla.
En son karavanla çıktığınızda kuma saplanmıştınız ya? Bu tarz kriz anlarında nasıl bir iletişiminiz oluyor?
C: Aslında eğlenceli bir iletişimimiz oluyor, Müge’den dolayı herhalde. Ben daha gergin oluyorum ama Müge o anda gerilmiyor. Zaten olan olmuş, geyiğe vuruyor şakaları ve esprileriyle. Panik anlarında paniği yükseltmiyoruz bence çift olarak. Ailecek de eğleniyoruz.
M: Benim açımdan söyle oluyor: Ben zaten olacakları gördüğüm için maalesef… Mesela o kuma saplanma meselesinde ben Caner’e dedim ki: “Bak, gece gece karavanı buradan hareket ettirme. Sabah gün yüzüyle gidelim.” Beni dinlemeyip gittiği için… Dedik ve saplandık, okey. “Çıkart o zaman, ben ilgilenmiyorum, kahvemi içiyorum” deyip genelde olayları izliyorum.
Beraber çalışmanın zorluklarını bir tarafa bırakırsak, en güzel yanı nedir?
C: Aramızda değişik bir bağ oluyor. Güven hissi daha pekişiyor. Kolektif bilinç. Çocuklar, aile… hiç ayrılmıyorsun [gülüyor]. Hiçbir özel alanın yok!
M: Gerçekten öyle. Bazen tatile gittiğimizde de, iyice, dördümüz beraberiz. Eskiden üçtük, artık dördüz. Bazen birimiz espri yapıyor, “Gidelim, dördümüz gidelim, yine dördümüz olalım” diye.
C: Hiç ayrılmayalım. Tuvalete de beraber gidelim falan.
M: Artık onu iyice normalleştirdik.
Çocukları yetiştirirken kendi çocukluğunuzdan ödünç aldığınız ve uyguladığınız ne var?
C: Uygulamaya çalışmadığımız şeyler var aslında.
Ama soru o değil! [gülüşmeler]
M: Devir değişti. Bazı söylemler değişti. Bazı söylemleri günümüze uyarlıyoruz. Bilinçaltını daha az etkileyeceğini düşündüğümüz şekillerde konuşuyoruz. Ama tabii ki çocukluğumuzdan öğrendiğimiz şeyler de var. Ben mesela Vina’nın beslenmesiyle ilgili ve evdeki özenle ilgili çocukluğumdan gelen şeyleri devam ettirmeye çalışıyorum. Bir yere gidildiğinde bir atıştırmalığı olsun, çocuğum garip garip şeyler yemek zorunda kalmasın. Evde her şey özenilerek yapılsın, o ev sıcaklığı, özen… O benim devam ettirmeye çalıştığım şeylerden biri.
C: Senin aslında ailenden gelen doğada vakit geçirmek, doğayla iç içe büyütmek de var.
M: Havuza girmesin daha çok denize girsin. Ormanda yürüyüş yapsın, bitkileri tanısın, toprağı deşsin. Ya da mesela onu pazara götürüyorum her cumartesi mutlaka. Sebzelerle, doğayla bağını bir şekilde koparmasın, gibi.
C: Benim ailem de sporcuydu, ben de sporcuyum. Vina yay burcu olduğu için çok disiplinli ve dikkatli diyemem ama… Disiplinli olması, planlı programlı olması… Bakalım, oğluma kısmet.