Sporda, işte ve evde robotların oluşturduğu programları izliyoruz. Verimsizlik hayatımızdan çıksın diye dört bir yandan uğraşıyoruz. İki sene önce neredeyse yarım günümüzü alan görevlerin bugün iki dakikada bitmesi hayatımızı kökten değiştiriyor. Günlük akışta her şeyin bu kadar tıkırında olmasının getirileri kadar götürüleri de yok mu?
Bir yandan tüm görevleri yerine getirmek çok kolay, bir yandan da bitmeyen bir beyin çürümesiyle baş başayız. Her gün ortalama 10 tane ayrı yapay zekayla 3-5 saat arası zaman geçiriyoruz. Sanırım ortalama bir insan günde 10 kişi ile 3-5 saat yakın temasta çalışmıyordur. Robotlarların hızla özelimize girmesi, bir noktada onlara benzemeye başlamamıza neden oluyor.
Robotlara benzemek kimsenin işine gelmiyor. Aksine günümüz dünyasında başarılı olan kişiler kuvvetli “insani becerilere” sahip bireyler. Etkili iletişim kurabilen, liderlik edebilen ve kuvvetli bağlar kurabilen kişilerin hızla yükseldiğini görüyoruz. Bu durumda hem robotlardan bu kadar yardım alıp hem de onlara benzememeyi nasıl başaracağız?
Oxford’lu iktisatçı Daniel Susskind The World Without Work adlı kitabında, yapay zekanın kabiliyeti arttıkça insanların kabiliyetlerini kullandıkları alanların daralacağını ve çok fazla boş vakitleri olacağını söylüyor.
Susskind, geleceğin bireylerinin en büyük sorunun bu kadar boş vakitle ne yapacaklarına karar vermek olduğunu savunuyor. Şu anda bile her gün kullandığımız yapay zeka uygulamaları günde 2-4 saat daha fazla boş zamanımızın olmasını sağlıyor.
Kitapta geleceğe dair oldukça ironik öngörüler de var. Bireysel toplumlarda robotlar günlük işleri yaparken insanların boş vakitlerinde kendileriyle zaman geçirmeyi öğreneceklerini söylüyor. Şu anda yükselmekte olan meditasyon ve iyi oluş (well-being) gibi konuları bu trendin başlangıç noktası olarak görmek mümkün.
“Kendine iyi bakmaya” bu kadar zaman ve para harcayan bir jenerasyon herhalde hiç olmadı. Günümüzde iyi oluş piyasası toplam sağlık sektörünün %60’ını oluşturuyor. Küresel mental sağlık pazarı 2024-30 arası %15 büyüme ile en hızlı büyüyen piyasalardan biri olması bekleniyor. Robotlar bize kendimize dönecek zamanı verdikçe, iyi olma trendinin daha da yükseleceğini, insanların daha uzun ve “boş” hayatlar yaşayacağını öngörmek pek zor değil.
Bireysel toplumlarda hal böyleyken, kolektif toplumlarda ise topluluk kurabilen, farklı ağları bağlayabilen ve çeşitli insan grupları arasında köprü görevi üstlenen kişilerin yapay zeka çağının kazananı olacağını söylemek mümkün. Şu anda Türkiye’de yükselmekte olan “küçük bir sahil kasabasında kendi komünitesiyle huzurlu bir hayat kurmaya çalışan beyaz yaka gerçeğini” de robotların çoğu görevi kolaylaştırmasına bağlayabiliriz. Kendini “topluluk kurucu” olarak tanımlayarak her girdiği ortamda networking kasan insan tipini de bu çerçeve içinde ele alabiliriz.
Yapay zekanın yapamayacağı tek iş duygusal bağ kurmak iken aslında bu işlere yatırım yapmak çok da zaman israfı olmayabilir. Çoğu insanın hayatına anlam katan anlar uzun bir gecenin, toplantının ya da sohbetin sonu olabiliyor. O anlara gelmek için de, tuhaf durumların içinde kalabilecek özgüven gerekiyor. Bu özgüveni sergileyebilen insanların hızlıca yükseldiği bir dünyada yaşıyoruz.
Hal böyleyken, gücünü ve dayanıklılığını korumaya çalışan erkeklere ne söylemek gerekir? Bu kadar değişimin ve kolaylığın aynı anda daireler çizdiği dünyamızda bu kadar boş vakitle ne yapacağız?
Sürekli algoritmada kalmak ve aynı eşofmanla aynı oyunu oynamanın sosyal hayatımıza -ve libimodunuza- iyi gelmediği aşikar. Dışarı çıkmanın, dünyayla kucaklaşmanın önemi her gün daha da artıyor. Kuvvetli benliklerini koruyabilen erkeklerin ortak noktası, dağda ya da denizde bir yerlerde liderlik görevini üstlenmek gibi gözüküyor. Kayak, sörf, dalış, tırmanış, yelken, yüzme farketmeksizin doğanın belirsizliği, cüssesi ve vahşiliği ile başa çıkabilecek hayat becerilerini geliştirebilmek belki de günümüzdeki ‘seksi erkek’ tanımı.
Erkekler dağda ve denizdeki hobileri etrafında kendi ‘kurt sürülerini’ kuruyor. Yapay zekanın giremediği alanlarda güçlerini ve dayanıklıklarını, hala obayı koruyabileceklerini hissetmek için erkek erkeğe hobi grupları oluşuyor. Sanki günümüzün en cesur aktivitesi, robotlardan yardım almaksızın hayatta kalabilmek.
Eskinin romcomlarında (romantik komedi) esas oğlanların tavlamak istedikleri kadınları havalı lokantalara, şık yemeklere götürdüğünü görürdük. Bugünkü içeriklere baktığımızda ise kadınına yemek yapabilen, çok boyutlu iç dünyalarını yansıttıkları karakterli evlerde oturan erkekler daha makbul gibi gözüküyor.
Netflix Türkiye’nin yeni yapımında da benzer bir hikaye görmüyor muyuz? Kendi parasını kazanan, istediği hayat standardını çalışarak oluşturmuş bir avukat ve doğaya yakın, sanki hayatın hakikatını bilerek doğmuş bir küçük işletmecinin hikayesi. İşletmeci sörf yapıyor, balık pişiriyor; sanki 18.yy’da yaşıyormuş gibi bir hayatı var. Avukat aklı, işletmeci ise bedeni temsil ediyor. Bedensel sağlık, sanki erkek başrolde vuku buluyor.
Tarihsel olarak baktığımızda erkekler bedensel sağlıklarına bu kadar önem vermezlerdi. Hatta bu biraz “off” bile gözükebilirdi. Ama şu anda erkeklerin kadınlar kadar bedende olduğunu söylemek mümkün.
Herkes şapkasını önüne koyup bir düşünsün. Bir adaya düşsek, elbette partnerimizi yanımızda isteriz. Bir kere özleriz. Ama sadece partnerimiz ve biz, Adem ile Havva misali, yeterli olur muyuz? Oluruz diyenler kenara geçsin. Şimdi diğerlerine sesleniyorum - o erkeklerden beklenilen “şimdi ne yapacağız” ânının kahramanı olması var ya? Sanki o artık yok oluyor. Geriye gerçek bir işbirliği içinde olan, çok boyutlu ilişkiler kalıyor. Bu kadar hızlı içerik tüketimine alışık olduğumuz bir zamanda, uzun ilişkileri sabır ve anlayış ile yürütmek için ne gerektiği her masanın konusu. Cevap yine eskilerde olabilir mi?
Sabır ve anlayış olmadan uzun ilişkileri huzurla yürütmek mümkün gözükmüyor. Ne yazık ki sabırlı olmanın önemini kaçırdığımız, her şeyin “şu anda” olduğu bir sistemde yaşamaya başladık. Sabrı kendimize öğrettiğimiz durumlar yaratmalıyız. Bunu bir adaya düşmeden de yapabiliriz.