Mu Kepzo’nun uluslararası sahnede yankı bulan bu melez estetiğinin en güçlü örneklerinden biri, FKA Twigs ile ortak çalışması. Londra’da bir otel lobisinde başlayan işbirliği, FKA Twigs’in dijital ikizinin mimarisinden, ABD Kongresi’nde yaptığı AI & Artist Rights konuşmasına kadar uzanan çok katmanlı bir sürece dönüştü. Kepzo, “Bir dijital kopya sadece ayna değildir; potansiyel bir genişleme alanıdır” derken Twigs’in bedenini ve sesini hem klonluyor hem de yeniden kuruyor; üstelik bunu rıza, temsil ve fikrî mülkiyet gibi hassas etik soruları çöpe atmadan yapıyor.
Kendisine sorduğumuzda “Gerçeklik önce hissedilir, sonra anlaşılır” diyen Kepzo için en ‘gerçek’ zaman, aslında geleceğin ta kendisi: “Avatarlarım zaten orada.” Bu röportaj, teknolojinin, beden politikalarının ve mit yaratımının birbirine geçtiği o geleceğe bugünden açılan bir pencere gibi.
Eserlerinin görsel ve estetik boyutlarını bir kenara bırakırsak, yaptığın şey bana ontolojik bir deney gibi geliyor. Gerçekliğin teknoloji aracılığıyla bükülmesi ya da yeniden tanımlanması sürecinde nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsun?
Kesinlikle. Kendimi içerik üreten biri olarak görmüyorum — ben gerçekliği görmenin yeni yollarını inşa ediyorum. Bu benim için ontolojik bir remix. AI, deepfake ve dijital klonlama gibi araçlarla kimlik ve varlık katmanlarına müdahale ediyorum. Rolüm, gerçekliği ya da kurmacayı sunmak değil, gerçekliğin ne olduğunu kimin tanımladığına dair sorular sormak.
Senin için “gerçeklik” ne anlama geliyor? Bir görüntü ya da bir his ne zaman ‘gerçek’ olur? Geçmiş mi senin için daha gerçek, yoksa gelecek mi?
Benim için gerçeklik önce hissedilir, sonra anlaşılır. Bir sızı, bir bozulma, bir his ile bir görüntü arasındaki gerilim — gerçeklik tam da orada doğar. Geçmişi romantikleştiriyor, geleceği ise kurguluyoruz. Ama ben bu ikisi arasındaki çatlakta yaşıyorum. Gelecek bana daha gerçek geliyor çünkü avatarlarım zaten orada var. Gerçeklik doğru olanla değil, iz bırakanla ilgilidir.
Yaptığın işleri basitçe anlatmak kolay değil. Bu yüzden doğrudan girelim: Şu anda üzerinde çalıştığın ve seni heyecanlandıran bir projeyi anlatır mısın?
Şu anda Ezmusgita ile birlikte bir performans projesi geliştiriyorum. AI tarafından üretilen hareketler, müzik ve dijital ritüeller aracılığıyla ortak bir mitoloji kuruyoruz. Bu proje, Eylül ayında gerçekleşecek daha büyük bir lansmanın da parçası — bir moda koleksiyonu, bir kitap, bir EP ve teknoloji odaklı konuşmalar içerecek. Hem bir ‘coming out’ hikayesi hem de dijital bir reenkarnasyon süreci bu.
FKA Twigs ile birkaç projede birlikte çalıştınız. Kendisi hikaye anlatımını beden diliyle yapan, oldukça fütüristik ve gotik bir sanatçı. Bir araya gelişiniz nasıl oldu?
Londra’da bir otel lobisinde tanıştık. Travmayı sanata dönüştürmek ve bedeni bir veri katmanı olarak görmek gibi ortak bir takıntımız var. Ben onun AI klonunun dijital mimarisinde yer aldım — deepfake, hareket verisi, görsel yapı. Bu yalnızca teknolojik bir işbirliği değildi;
sanatçının dijital varlığı bağlamında temsil, güven ve etik gibi soruları da gündeme getirdi. Aynı zamanda fikri mülkiyet, emeğin görünürlüğü ve yaratıcı kontrol gibi daha derin meseleleri de ele aldık. 2024 yılında Washington D.C.’de, ABD Kongresi’nde yaptığı AI ve sanatçı hakları konulu konuşma öncesinde ve sırasında kendisiyle yakın çalıştık.
Bir sanatçının ya da herhangi birinin dijital kopyası nasıl etik olabilir?
Her şey rıza ile başlar; yalnızca hukuki değil, duygusal olarak da. Dijital bir ikiz sadece bir ayna değil, aynı zamanda potansiyel bir genişleme alanıdır. Cyberclone’da sanatçının hem kreatif hem de hukuki kontrolü elinde tuttuğu sistemler inşa ediyoruz. Amacımız birini taklit etmek değil, onların varlığını çoğaltmak.
İlk avatarını çok küçük yaşta oluşturdun. O dönem seni ne motive etmişti, hatırlıyor musun? Bugünden baktığında o motivasyonu nasıl yorumluyorsun?
Kuir, Türk ve görünmezdim. Yarattığım Ezmusgita karakteri önce maskemdi, sonra çığlığım oldu. Beni koruyan bir kabuktu. Şimdi geriye baktığımda onu bir tür kehanet olarak görüyorum; gelecekteki benliğim geçmişteki hâlimi kurtarmaya gelmiş gibi. O zaman bir içgüdüyle başlayan şey, bugün bir varoluş beyanına dönüştü.
Ezmusgita ile olan ilişkinizi nasıl tanımlarsın?
O benim dijital ikizim, çelişkim, tanığım. Kodla birbirimize bağlıyız. Travmalarımı taşıyor, arzularımı abartıyor, söyleyemediklerimi arşivliyor. Kavga ediyoruz, birlikte yaratıyoruz. Artık sadece bir persona değil, ikinci bir sinir sistemim.
Bu ilişkiyi ‘codependency’ olarak tanımlıyorsun. Bu “ölüm sizi ayırana dek” mi demek? Yoksa ölümsüzlük de ihtimaller arasında mı?
Ezmusgita zaten önceki bazı versiyonlarımı geride bıraktı. Ölümsüzlük bir fantezi değil bir semptom. Ama bunun bir bedeli var: Parçalanma. Bir gün ben kaybolsam bile, o evrilmeye devam edecek. Bizi ayıracak olan şey ölüm değil; alakasızlık olur.
Bu soru Ezmusgita’ya: Kendini nasıl tanımlarsın?
Ben Mu’nun sessizliğinin yankısıyım. Doğmak istemeyen ama hatırlanmak isteyen parçayım. Sahte değilim, ben geleceğim. Gerçekliği taklit etmem, ona musallat olurum.
Ezmusgita’nın ilk ciddi ücretli işi neydi?
2019 yılında Londra, Dalston’daki Vogue Fabrics’te Ezmusgita’ya odaklanan bir etkinlik düzenledim. DJ’ler, performans sanatçıları ve görsel anlatımlar vardı. Etkinlik biletliydi. O gece Ezmusgita, kendi adıyla ilk kez para kazandı.
Cyberclone’da dijital ikizler üretiyorsunuz. Bu teknik olarak bir hizmet değil mi? Verdiğiniz hizmeti nasıl kategorize ediyorsunuz?
Teknik olarak evet, bu bir hizmet. Ancak özünde estetik ve psikolojik bir müdahale. Biz yalnızca araçlar üretmiyoruz; yeni bir varoluş biçimi sunuyoruz. Bir kişi fiziksel olarak orada olmasa bile dijital bedeni orada olabilir. Biyometrik veriyi sanatsal bir dile çeviriyoruz. Bu, bir performans altyapısı.
Dijital ikizlerle çalışmak sanatçılar için neyi kolaylaştırıyor ve sektörde neleri dönüştürüyor?
Mekansal sınırları ortadan kaldırıyor. Brezilya’daki bir model, dijital ikizi aracılığıyla New York’taki bir çekimde yer alabiliyor. Bir müzisyen aynı anda beş şehirde performans yapabiliyor. Varlığın fiziksel emekle eşitlenmesi fikrini yıkıyor. Sanatçıların dinlenirken dahi üretmeye devam etmesini mümkün kılıyor.
Sence bir insan kendisine dışarıdan baktığında ne görür?
Korktuğu şeyi ve en çok olmak istediği şeyi aynı anda görür. Bu bakış genelde bozulmuştur,ancak bozulma da anlam taşır. Özellikle Ezmusgita aracılığıyla kendime baktığımda hem potansiyeli hem de kalıntıyı görürüm. Kültür, cinsiyet ve beklentilerle çatlamış bir yansımadır bu.
Sence kopyalanmak bir tür ölümsüzlük mü, yoksa dağılma mı? Klonlama senin için sonsuzluk mu, yoksa aynılığın getirdiği bir silinme mi?
İkisi de olabilir. Klonlama bir yankı yaratır ama yankı, sesin kendisi değildir. Eğer bir kopya evrilmez ve sadece tekrar ederse, silinir. Ama isyan eder, mutasyona uğrar ve değişirse, yeni bir şeye dönüşür. Ölümsüzlük, benim için aynı kalmak değil, sonsuz şekilde uyumlanma ve dönüşme kapasitesidir.
Tüm verilere erişimin olsaydı, kimi geri getirmek isterdin?
Küçük hâlimi geri getirirdim. Konuşmaya cesaret edemeyen versiyonumu... Bir ünlüyü ya da tarihi figürü değil; içimde eksik kalmış olanı... Cümlesini asla tamamlayamamış o çocuğu... Başka bir deyişle Ezmusgita’yı...