Müziğe başladığın ilk zamanlarda söz yazımı, miksler ve sürece dair diğer tüm detayları sen üstleniyordun. Hatta kliplerin ve şarkılarının kapak fotoğraflarını da sen çekiyordun. Müzik üretimindeki tüm süreçleri keşfetmek için attığın bir adım mı bu yoksa ortaya çıkan projenin her alanda aynı sanatsal vizyona sahip olmasını mı istiyorsun?
Birlikte çalıştığım plak şirketinden ayrıldıktan sonra bağımsız bir yola girmeye, müziğimin üretiminden dağıtımına kadar olan sürecin merkezinde ben olmaya karar verdim. Bu sürecin başında annemden ve kardeşimden de destek aldım. Kız kardeşim Clémentine ile kaydettiğimiz Nuits D’été şarkısının klibini annem çekti. Şarkının bu kadar fazla dinlenmesi, her şeyi kendi başıma yapmak için harcadığım tüm çabaların büyük bir ödülüydü. Bu yıldan itibaren ise bana fotoğraf ve video konusunda arkadaşım Lucas yardımcı oluyor. Büyük ekiplerle çalışmak yerine benim vizyonumu ve estetik anlayışımı paylaşan birkaç kişi ile birlikte hareket etmek istiyorum.
Sana müzisyen olma ilhamını veren anlardan birinin çocukken gittiğin Coldplay konseri olduğunu biliyorum. Böyle bir yeteneğin olduğunu ve hayatını müzisyen olarak geçirme isteğini nasıl keşfettin?
Yeteneğin bizleri belirli bir noktaya kadar getirdiğini düşünüyorum. En azından kendim için bunun bir çalışma ve kararlılık meselesi olduğunu söylemeyi tercih ederim. Müzik hep hayatımdaydı. Küçük yaşlarda piyano çalmayı öğrendikten sonra lisede birkaç rock grubuna katıldım. Bu konuda çok zorlandığım dönemler oldu ama her zaman müziğimi insanlarla paylaşmak için elimden gelen her şeyi yapma kararlılığına sahiptim.
Postcards ismini verdiğin konseptle her ay farklı bir şehirden bir müzisyenle buluşuyor ve birlikte yaptığınız parçaları dinleyicilerinle paylaşıyorsun. Bu projeye başlama kararını nasıl aldın?
“Postcards” serisini başlatmadan önce 2020 yılının tamamını her ay yatak odamdan müzik yayınlamak için harcadım. Bu meydan okumadan çok şey öğrendim. Odamda tek başıma çalışarak, yeni fikirleri keşfetmek ve denemek için ihtiyacım olan zamanı yaratmakta zorlanıyordum. Yıl sonunda, son şarkımı yayınladığımda bir sonraki adımda ne olacağını düşünmek için kendime biraz zaman ayırdım. Bu meydan okuma işini sürdürmek istedim çünkü yaratıcılık duygum açısından gerçekten ilginç olduğunu ve yeni şeyler deneme isteğim için iyi olacağını düşündüm. Herkes gibi ben de pandemi süresince yalnız bir şekilde evde kalmak zorunda olmanın acısını yaşadım, bu yüzden sonraki meydan okumada tam tersini yapmaya karar verip yatak odamdan çıkmayı tercih ettim. Yeni insanlarla tanışmayı, seyahat etmeyi ve vizyonumu diğer sanatçılar ve kültürlerle etkileşim içinde deneyimleyebileceğim bir ortam yaratmayı hedefledim.
Peki bir sonraki şehri ve müzisyeni nasıl seçiyorsun? Merak ettiğin ve gitmek istediğin şehirlere öncelik verdiğin oldu mu?
“Postcards” serisine başladığımda yurt dışından bazı sanatçılarla zaten bağlantılarım vardı. Bir sonraki destinasyonları kovalarken, açıkçası görmek istediğim yerleri, orada tanışmak istediğim sanatçıları düşünüyorum. Müziğimi dinleyen insanların olduğu yakın gelecekte bazı konserler verebileceğim yerleri de hesaba katıyorum. Ama bazen, Türkiye’de de olduğu gibi işlerin beklenmedik bir şekilde geliştiği de oluyor. Mart ayında Zorlu PSM’de verdiğim konserin ardından Nilipek’le tanıştım, “postcards” serisine İstanbul’dan devam etmeyi planlamamıştım ama çok güzel vakit geçirdik ve yaptığımız şarkıyı o kadar sevdim ki, planları değiştirip yayınlamaya karar verdim.
Şu ana kadar sekiz farklı şehirden, sekiz farklı şarkı paylaştın. Geride bıraktığın bu sekiz aylık sürece baktığında, farklı müzik kültürlerini deneyimlemenin ve gittiğin ülkedeki kültüre uyum sağlamanın senin üzerinde ne gibi etkileri oldu?
Hayatımın en zengin yıllarından biri olduğunu düşünüyorum. Dünyayı dolaşabildiğim ve tüm bu inanılmaz yerleri, insanları, kültürleri keşfedebildiğim için çok şanslı hissediyorum. Bu sürecin en büyük zorluğu ise gittiğim ülkede istediğim kadar kalamamam. Geri adım atmak zor çünkü gerçekten yoğun bir programın içindeyim. Şarkıyı bitirir bitirmez farklı bir ülkeye geçmem gerekiyor. Ancak bu süreci farklı ülkelerde hayatın nasıl olduğuna dair bir fikir edinmek için inanılmaz bir fırsat olarak görüyorum.
Yarattığın bu seri ile müziği kültürler üzerinden birçok farklı şekilde keşfetme fırsatına sahip oldun. Farklı kültürlerden çalıştığın müzisyenlerde, kendi müziğine kıyasla ne gibi farklılıklar gözlemledin?
Çalışma tarzından müziğinize ne kattığına kadar, her kültürün kendine has özellikleri var ve nereden geldiğinizin, kültürünüzün ne olduğunun ötesinde herkesin yaratmaya dair farklı bir yaklaşımı var. Bu zorluğun en iyi yanlarından biri, stüdyoya neler yaşanacağına dair hiçbir fikrim olmadan girmem. Sanırım temel farklılıklar hepimizin sahip olduğu müzikal arka plan ve mirasta. Birlikte çalışabileceğim müzisyenleri araştırırken birçok şarkı keşfediyorum, bu gerçekten inanılmaz bir deneyime dönüştürüyor işimi.
Her ay dijital olarak yayınladığın bu şarkılara ek olarak, gittiğin şehirlerde çektiğin fotoğraflarla hazırladığın bir kolajdan oluşan bir kartpostalı da dinleyicilerine postalıyorsun. Unutulmaya başlanmış bir geleneği devam ettirmen, dinleyicilerinle fiziki bir bağ kurman çok değerli. Sen neler hissediyorsun?
Müziğimi dinleyen ve hayallerime ulaşmama yardımcı olan insanlarla yakın ilişki kurma fikrini gerçekten seviyorum. O insanlar beni desteklemeseydi burada olmayacağımı biliyorum, bu yüzden onlara teşekkür etmek için zaman ayırmak benim için çok kıymetli.