Yıllar sonra çocukluk hayallerimden birinin peşinden koşuyorum. Haziranın sıcak bir pazar günü Paris’te büyük bir heyecanla otobüs bekliyorum. Seine Nehri kıyılarındaki rotasıyla Roland Garros kortlarının bulunduğu yere, yani Paris’in batısındaki 16. Arrondissement’a götüren 72 no’lu otobüs gibi bir hat varken, metro kullanmak mantıksız gelmişti. Porte d’Auteuil’ün biraz güneyinde, La Tourelle durağında inip ara sokaklardan kuzeye doğru ilerledim, Parc des Princes stadını geçtim ve işte, toprak kort artık karşımdaydı.
Dört silahşörlerin peşinde
İsim babası olan, 1. Dünya Savaşı’nın kahraman savaş pilotu Roland Garros kadar mağrur bir duruşu var. Doğudaki Gordon Bennett Caddesi tarafında bulunan 1 no’lu Mousquetaires (Silahşörler) kapısından biletimle içeri giriyorum. Ağaçların kapladığı yoldan geçerek, 1920 ve 30’larda tenisi domine eden, Alexandre Dumas’nın eserinden ilhamla Jean Borotra, Henri Cochet, Jacques Brugnon ve René Lacoste’a ithaf edilen Silahşörler Meydanı’na geliyorum.
Roger Federer ile Rafael Nadal arasındaki 2006 Erkekler finalinin oynanacağı merkez kort Philippe Chatrier, hemen meydanın yanında. Diğer tarafta 1 no’lu kort ve Fransa Tenis Müzesi var. Meydanın ortasında silahşörlerin heykelleri ve her türlü ürünü alabileceğiniz dükkanlar... Chartier kortunun merdivenlerini hızla çıkıyorum. Kulakları sağır eden bir sakinliğin ortasında dev bir kızıl deniz beliriyor.
Temeli oluşturan taş katman, suyu tutan cüruf ve en üstte kalker. Topların üzerinde sektiği son katman, Paris yakınlarındaki Saint-Maximin taş ocaklarından geliyor. Yani Paris’in mimar Baron Haussmann döneminden kalan tüm klasik binalarının inşa edildiği taş ocağı.
1880’de İngiliz tenis oyuncusu kardeşler Ernest ve William Renshaw, Cannes kentinde iklim çim korta izin vermeyince kırmızı kiremitleri kırıp zemine yayarak ilk toprak kortları yapmışlardı. Benim o anda bakmakta olduğumsa en mükemmeli, yani Terre Battue.
Strateji, dayanıklılık ve alışkanlık
“Toprak kort, tüm unsurları en zarif kompozisyonda bir araya getiren, eşsiz ve soylu bir zemindir” der Fransa Açık Tenis Turnuvası’nın tanıtım kitapçığı. Strateji zenginliği ve dayanıklılığı öne çıkarır. Toplar toprakta daha fazla seker, tenis ağır çekim bir hale bürünür. Raketle topa daha fazla falso verebilirsiniz. Eğer altyapıdan alışkanlıkları yoksa, oyuncular için bu kızıl dalgalar mesele olabilir. İspanyol ve Güney Amerikalı oyuncuların daha kolay yol aldığı bir rota bu. Onlar genelde Western Forehand tutuşu tercih ederler. Zira Western Forehand (grip), yükseğe sıçramış toplara vurmak için bulunmuştur.
O finalde izlediğim zamanın genç yıldızı Nadal, bu yüzden toprak kortun en büyüğü olarak kabul ediliyor. Lakin ben o finalde sadece toprağın kralı Nadal’ı değil, tarihin en büyük rekabetlerinden birinin diğer tarafını yani Federer’i de izlemiştim. Kızıl Deniz’de dans ediyorlardı.
Bu yılsa o toprak kort, iki ustadan daha fazlasına sahip. Zira Novak Djokovic ve Andy Murray’nin de eklenmesiyle, tenisin artık yeni bir dört silahşörler grubu var.
Siz bu yıl Roland Garros’u erkeklerde bu dört silahşörden biri mi, yoksa bir başkası mı kazanır diye heyecanlanadurun. Hatta Serena Williams’ı alt eden olacak mı diye de bir bakının. Kim bilir belki son şampiyon Maria Sharapova ya da Victoria Azarenka? Bense o gün hafif portakala kaçan kortta yaşadığım müthiş güne geri dönüyorum.