90’lı yıllarda altın çağını yaşayan İtalya Serie A, 2000’lerde geçirilen dengeli dönemden sonra 2010’lu yıllara damga vuran İspanya La Liga’dan sonra 2020’ler için geçerli olacak bariz bir aks kayması yaşıyoruz. İngiltere’nin de sloganı olan “It’s Coming Home!” ile Premier Lig tamamen örtüşmüş durumda.
Futbol tabii ki sahada oynanır fakat endüstriyelleşmenin etkisiyle işler değişti ve değişmeye de devam ediyor. Dolayısıyla incelemeye ekonomik taraftan başlamak istiyorum. An itibariyle piyasa değerlerine bakacak olursak İtalya Serie A’nın 4.98 milyar Euro, Almanya Bundesliga’nın 4.22 milyar Euro, Fransa Ligue 1’in 3.64 milyar Euro ve İngiltere’nin tahtı devraldığı İspanya La Liga’nın 4.97 milyar Euro seviyesinde olduğunu görebiliyoruz. Premier Lig’in ise tam 9 milyar Euro piyasa değeri mevcut. Aradaki makas açıklığının geldiği seviye malumunuz. Premier Lig sonuncusunun bile yıllık transfer bütçesi birçok Avrupa büyüğüyle rekabet edebilecek düzeyde. Burada televizyon ve reklam gelirlerinin elbette katkısı büyük. Oyuncu değerleri de cabası. Harry Kane, Kevin De Bruyne, Mohamed Salah, Jadon Sancho ve Romelu Lukaku gibi oyuncular şu an Avrupa futbolunun en flaş isimlerinden. Bu oyuncuların hayran kitleleri de dolaylı olarak Premier Lig’e çekilmiş oluyor.
Önceki yazılarımda bu sezon için medyanın bizi Manchester City ve Manchester United rekabetine hazırladığından çokça bahsetmiştim. İşler şu an tam da böyle ilerliyor. 2000’li yıllarda Manchester United ve zaman zaman Chelsea arasında süren bir rekabet yerini 2010’lu yıllarda Manchester City-Chelsea rekabetine bırakmıştı. Arada bir de Leicester City gibi sürpriz bir şampiyonu ve 30 yıl aradan sonra hasreti bitiren Liverpool’u unutmamak lazım.
Burası her zaman dünyanın en güçlü takımlarının oynadığı, rekabetin pik yaptığı, her zaman her sonucun alınabildiği bir lig olarak bilinir. Bu yıl da tam da böyle bir sezon izleyeceğiz gibi duruyor. Seyir zevkinin harika seviyelere ulaşacağı bir sezon bekliyorum, bu yıl hangi takım ne durumda?
Arsenal Neden Arsenal’le başladığım konusunda aklınızda birkaç soru işareti belirmiş olabilir. Fakat Arsenal kadro kalitesiyle hala elden ayaktan düşmüş değil. Bukayo Saka, Thomas Partey, Nicolas Pepe, Alexandre Lacazette, Pierre-Emerick Aubameyang gibi hala her an her şeyi değiştirebilecek oyunculara sahipler. 2021/22 sezonuna 3’te 0 yaparak başladılar. Şimdilik her şey çok kötü gidiyor diyebiliriz fakat önümüzde sonucu belli olmayan, futbol lugatıyla 35 hafta var. Teknik direktör Mikel Arteta için tehlike çanları şimdiden çalmaya başladı fakat olası bir köklü değişimle her şey değişebilir. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır… Chelsea Bir önceki sezonun Şampiyonlar Ligi şampiyonu Chelsea için taşları yerine oturtma hamlesi eski bir dost Lukaku ile geldi. Inter’i yıllar sonra şampiyonluğa taşıyan en önemli ismi havada kaptılar. Zaten Avrupa’nın en büyüğü olmuş bir kadro için Lukaku, yapbozun eksik parçasıydı ve tamamlandı. Kimse onlardan daha fazla transfer beklemiyordu, mantıklı olan da buydu. Chelsea akılla ilerleyerek sezona Crystal Palace ve Arsenal galibiyetiyle başladı ve yılın ilk büyük maçında Liverpool ile 1-1 berabere kaldı. An itibariyle onlar için her şey yolunda gidiyor. Atletico Madrid’den Saul Niguez’i kiralayarak orta saha rotasyonunu genişlettiler ve bu iki transfere toplamda 120 milyon Euro ödediler. Transfer yasağı yaşadıkları dönemin geniş kadro oyuncuları olan Kurt Zouma, Tammy Abraham, Victor Moses, Olivier Giroud gibi isimlerle yollarını ayırdılar ve bu transferlerden de yaklaşık 122 milyon Euro kazandılar. Yani özetle Romelu Lukaku’yu çok ciddi bir bedelle (115 milyon Euro) transfer ederken transfer cephesinde yılı karla kapattılar. Perdenin arkasındaki eli, yani idari başarıyı görüyor musunuz? Daha önce Chelsea’yi Avrupa’nın Bir Numarası Yapan Dört Faktör yazımda bahsettiğim Marina Granovskaia, elbette bu sürecin en önemli yürütücülerinden. 2021/22 sezonu için de Premier Lig’in doğal favorisi konumundalar. Romelu Lukaku, Mason Mount, N’Golo Kante, Kai Havertz, Christian Pulisic, Jorginho, Antonio Rüdiger… Şampiyon olmak için gayet yeterli kadroları var ve bunu Şampiyonlar Ligi’ni kazanarak da ispatladılar. Leicester City Hafızalarımızı tazeleyelim… 2015/16 sezonunda Premier Lig’de bir mucize gerçekleşti ve mucizenin adı Leicester City’di. Tarihlerinde ilk kez Premier Lig şampiyonu olmuşlardı. Peri masalının kahramanları, yani Ranieri’nin prensleri Jamie Vardy, Riyad Mahrez, N’Golo Kante ve Danny Drinkwater gibi isimlerdi. Hepsi bir tarafa dağıldı ve bu kadrodan sadece Jamie Vardy kaldı. Daha sonrasında yaşananlar Leicester City kadrosunun Vardy etrafında şekillenmesine sebep oldu. Onlar bir süredir Premier Lig’in orta üstü denebilecek, her zaman Avrupa potasını hedefleyen, sıçramaya müsait potansiyelli ekibi konumundalar. Bunu geçtiğimiz yıl FA Cup’ı kazanarak da ispatlamış oldular. Wilfred Ndidi, Ricardo Pereira, Çağlar Söyüncü, Youri Tilemans, James Maddison gibi isimlerle her an her sonucu alabilecek bir kadro yapısı izlenimi veriyorlar. Potansiyelli oyuncular da bu “yeni” Leicester City’nin karakterini oluşturuyor. Öyle ki bu yıl da 22 yaşındaki iki potansiyel vaat eden ismi, RB Salzburg’un forveti Patson Daka’yı ve Fransa şampiyonu Lille’in defansif orta sahası Boubakary Soumare’yi renklerine bağladılar. Geçtiğimiz yıl FA Cup’ı kazanan bir kulübün özgüveni elbette sonraki sezon için yüksek olur ve Leicester City, güçlü veya güçsüz her rakibine gözdağı verebilecek bir konumda. Manchester City Yıllardır Premier Lig’in mutlak favorisi olarak başlayan Manchester City, kadro kalitesinden hiçbir şey kaybetmemiş olsa da bu sene işleri biraz daha zor. Ezeli rakipleri Manchester United’ın yılın en sansasyonel transferine imza atması, son Şampiyonlar Ligi finalinde karşılaştıkları Chelsea’nin forvet sorununu Lukaku’yla çözmesi, Liverpool’un artık elle tutulur başarı kazanmak zorunda olduğu gerçeği ve güçlenen Leicester City ile işleri hiç olmadığı kadar zor. EURO 2020’nin yıldızlarından olan Jack Grealish’i kadrolarına kattılar fakat henüz lig başlangıcında Grealish ile diğer oyuncuların saha içinde anlaşamadığı konuşulmaya başladı. Bu elbette Pep Guardiola’nın rahatlıkla çözebileceği bir mesele fakat şimdiden Premier Lig’de kopacak fırtınaların etkilerini görebiliyoruz. 2021/22 sezonuna da ilk maçlarını Tottenham’a kaybederek başladılar. Sonrasındaki iki maçta da Pep Guardiola’nın ekibi sahaya adeta öfke kustu ve daha da kızışacak rekabet için fragman niteliğinde iki maç oynadılar. Norwich ve Arsenal’ı 5-0’lık skorlarla geçtiler. Manchester’ın City kanadı bu sene eskisinden daha fazla mesai yapacak gibi duruyor. Manchester United Sir Alex Ferguson’ın teknik direktörlüğü bırakmasından sonra 8 yıldır şampiyonluk yüzü göremeyen, hatta kulüp kimliğine pek yakışmayan sezonlar geçiren Manchester United için artık dirilme vakti geldi. Bunu, geçen sezon Premier Lig’de Manchester City’e göre daha niteliksiz bir kadroyla ikinci olarak gösterdiler. 2021/22 sezonunda hem Şampiyonlar Ligi’nde hem de Premier Lig’de zirve için mücadele verecekler. Dirilişin başlaması için yapılması gereken şey de eksik parçaların tamamlanmasıydı. Sisteme uygun bir kanat oyuncusu olacağı düşünülen Jadon Sancho Borussia Dortmund’dan, yıllardır Manchester United’ın kanayan yarası haline gelen “hızlı stoper krizi"ni çözen Raphael Varane ve yılın en sansasyonel transferi Cristiano Ronaldo… Manchester City’nin yıllardır elinde tuttuğu “İngiltere favorisi” ünvanını geri almak için hiç olmadığı kadar iştahlı durumdalar. Ronaldo’nun transferi biraz geç kaldığı için ilk maçlarına eksik çıktılar fakat yine de üç maçta iki galibiyet ve bir beraberlikle Premier Lig açılışını yaptılar. Yavaş yavaş geri geliyorlar ve kırmızı şeytanlar bu yıl dünyada kendini en çok izlettirecek kulüplerden olacak. Liverpool Liverpool için her şeyin oldukça karışık olduğunu ama onların hala Premier Lig için favori konumundan düşmediğini söyleyebilirim. Şöyle bir inceleyelim: 2018/2019 sezonu Liverpool ve Jürgen Klopp için zirve noktasıydı. O yıl Şampiyonlar Ligi’ni kazandılar. Hemen ardından 2019/20 gözlerini Premier Lig’e diktiler ve güle oynaya 30 yıl sonra İngiltere şampiyonu oldular. Ardından ne mi oldu? Rehavet. Liverpool adeta 2020/21 sezonunu pas geçti ve bu sezona geldik. Artık Liverpool’un ve Jürgen Klöpp’ün birbirilerine tutunabilmek için elle tutulur bir şeye ihtiyaçları var çünkü rehavet kotası çoktan doldu. Georginio Wijnaldum gibi bir oyuncuyu bedelsiz olarak Paris Saint-Germain’e kaptırdılar. Jürgen’in bir bildiği vardır diye düşünenler ile yavaş yavaş gerilemenin başladığını düşünenler birbirine yakın sayılarda. Hücum hattında Mane-Firmino-Salah triosu hala aynı seviyede etkili olmaya devam ediyor fakat söylediğim gibi, Liverpool bu yıl elle tutulur bir şeyler kazanamazsa kazan kaynamaya başlayacak. Tottenham Bu yaz transfer döneminin ilk büyük haberi aslında ilk büyük skandalıydı ve ben dahil medyadaki kimse bunun farkında değildi. Harry Kane’in Tottenham’dan ayrılmak istediğini belirtmesinin ardından tüm yaz hangi takıma gideceğine dair bahislerin dönmesinin ardından Harry Kane’in bir alıcısı “çıkamadı”. Sebebi malumunuz. Pandemi nedeniyle kulüplerin yaşadığı gelir kayıpları bonservis konusunda kısır bir dönemin geçmesine neden oldu. Harry Kane’in gidebileceği kulüpler Manchester City, Manchester United, Chelsea veya Paris Saint-Germain’di. City’nin Grealish transferinden sonra kasasının boşalması, United’ın forvet tercihini Ronaldo’dan, Chelsea’nin Lukaku’dan ve PSG’nin Messi’den yana kullanmasından sonra Harry Kane için yapılabilecek bir hamle kalmadı ve takımda kaldı. Bundan sonra nasıl olacak? Ayrılmak istediği kulübe neler katabilecek? Bu soruların cevabını Kane bile bilmiyor. Gelelim bu yıla nasıl başladıklarına… Portekizli teknik direktör Nuno Espirito Santo, Jose Mourinho ekolünden geliyor. Savunmaya ağırlık vererek kontra atak futbolu oynayan bir Tottenham izleme ihtimalimiz yüksek. Transfer dönemini de iskeletlerini bozmadan geçirdiler. Her ne kadar içeride sorunlar yaşasalar da, 60 yıldır şampiyon olamasalar da bu onların favorilerden biri olmalarını engellemiyor.
Topçular, yaz transfer dönemini eskiyen yüzleriyle yollarını ayırarak geçirdi. Hector Bellerin, David Luiz, Willian gibi isimlerle vedalaşırken, Bringhton’ın genç stoperi Ben White’ı, wonder kid kategorisinden çıkmak üzere olan Martin Ødegaard’ı (kiralıktan döndü) ve Bologna’dan Japon stoper Takehiro Tomiyasu’yu renklerine bağladılar. Rakiplerine kıyasla oldukça kötü bir transfer dönemi, bir o kadar da kötü sezon açılışı geçirdiler fakat belirttiğim gibi, Arsenal için hiçbir şey bitmiş değil, Arsenal hala çaptan düşmüş değil. Olası bir teknik yönetim değişikliğiyle her şey yeniden başlayabilir.