O’nun kendi yolculuğunu, çevresine ve kültürüne olan etkisi üzerinden izlemek mümkün. Bu cümleyi çok kişi için söyleyemeyiz ama Kutluay için doğru bir tanım. “X maçının Y dakikasında…” diye başladığı cümleyi, onu dinleyenler hafızalarından doğru bilgi ile bitirebiliyor ama ondan dinlemeyi, yeni bir bilgi daha öğrenmeyi tercih ediyor. Bizim de pek bir farkımız yok.
GQ Mayıs 2025 İbrahim Kutluay kapak hikayesi, Lokasyon: NG Phaselis Bay
Seninle basketbol kadar, ya da en yakın, ne konuşulur?
Benimle sporun her türlüsü konuşulur. Basketbol dışında tenis, atletizm gibi dallara çok ilgi duyduğum için onlar konuşulabilir. Yeme içme konuşulur. Seyahat çok severim, gittiğim yerlerle ilgili konuşulabilir. Tarih çok severim; okuduğum çoğu kitap tarih kitabı ve otobiyografi olduğu için onlardan bahsedebilirim.
Kariyerinin en fit günlerinde bile bugünkü kadar “kendinle ilgilendiğini” hatırlıyor musun? Sporcu olmakla kendine iyi bakmak arasında fark var mı?
Bir kere sporcu olmanın gereklilikleri var. Spor hayatımda zaten kendime iyi bakmak durumundaydım. Her gün, kendimi daha da geliştirmek için çok çalışmam gerekiyordu. Sporculuk hayatımdan sonra da bunun bir gereklilik olduğunu gördüm çünkü hem kendime, hem de eğitim verdiğim çocuklara karşı bir sorumluluğum var. Mesela, oğlumla antrenman yapmak bana çok büyük bir keyif verdiği için bunu devam ettirmek için de kendime fiziksel anlamda iyi bakmam gerekiyor. Önce kendime, sonra insanlara saygımdan kendime özen göstermeye çalışıyorum hep.
Profesyonel sporcuyken bu bir zorunluluktu. Şimdi kendimi iyi hissettiğim için, bununla mutlu olduğum için yapıyorum. Sağlıklı yaşamak benim için bir yaşam biçimi. Sadece sporcu olduğum için değil,iyi yaşamak, iyi yaş almak için yapıyorum bunu.
Kobe Bryant, emeklilik sonrası kimliğini yeniden tanımlamak için yazarlığa ve yaratıcı projelere yönelmişti ya… Basketbol sahasından profesyonel olarak uzaklaştığında ‘Ben kimim?’ sorusuyla nasıl başa çıktın?
Profesyonel sproculardaki en büyük problemlerden bir tanesi aktif spor yaşantıları bittikten sonra ne yapacakları konusunda kafalarının karışık olması ve bu konuda yanlış yapmaya da açık oldukları için bir boşluğa düşmeleri. Ben bu anlamda spor hayatımı daha noktalamadan 2001 yılında İbrahim Kutluay Basketbol Academy’yi kurdum. Böylelikle basketbol yaşantım bittikten sonra da gençlerin sporu sevmesi, basketbolu sevmesi ve basketbolcu olması için onlara yatırım yaptım. Çünkü gençlerle ilgilenmeyi hep çok seviyordum. Yeni nesillere basketbolu sevdirmek, onlarla iç içe olmak, onlara bilgi birikimi ve tecrübelerimi aktarmak bana büyük keyif veriyordu. Bu sebeple ilk olarak bunu yaptım. Sonra spor yorumculuğuna başladım. Son birkaç yıldır basketbol yorumculuğu yapıyorum. Youtube üzerinden Socrates ile basketbol programı yapıyorum. S Sport’ta EuroLeague maçlarını yorumluyorum.
Basketbol kariyerim bittikten sonra, hemen bunlara kendimi verdiğim için bir boşluk yaşamadım. Genelde hep baksetbolun içindeyim. Koçluk yapmayı düşünmedim ama Darüşşafaka’da yöneticilik yaptım. İkinci Lig’den Eurocup şampiyonluğuna yürünen serüvende koç ve oyuncularla birlikte çok güzel bir 6 sene geçirdim.
Hep sporun içindeyim. Aktifim. Ama kendi zevk aldığım şeyleri de yapmaya çalışıyorum. Kendime de zaman ayırıyorum. Bu yüzden “Ben kimim?” sorusuna birçok cevabım olduğunu düşünüyorum.
Kariyerin boyunca fiziksel kondisyonun kadar zihinsel dayanıklılığın da önemliydi. Emeklilik sonrası bu zihinsel disiplini nasıl sürdürdün?
Kariyerim boyunca fizik kondisyonumu geliştirmek için çok antrenman yaptım. Kariyerimin başında fiziksel olarak rakiplerimden daha güçsüzdüm ama bunu geliştirmek için özel kondisyonerimle ekstra çalışmalar yaptım. Bunun fizik kondisyonumun gelişmesinde çok faydalı olduğunu biliyorum. Ama bunun yanında zihinsel dayanıklılığın da ne kadar önemli olduğunu biliyorum ve bu konuda da kendimi eğitmek için çok mücadele verdim, gelişmeye çalıştım. O zamanlar takım olarak da bu tarz eğitimler almıştık ama bireysel anlamda zihinsel disiplinimi hep belli bir ölçüde tutmaya çalıştım.
Zihinsel disiplin benim için bir süreklilik. Kendimi emekli gibi görmüyorum çünkü hâlâ spor yapmaya devam ediyorum. Evet belki profesyonel anlamda kariyerimi noktaladım ama sportif anlamda en az bir sporcu kadar antrenman yapıyorum. Bu bir disiplin ve ben onu sürdürmeye emek harcıyorum çünkü benim bir eğitmen olarak basketbolcu genç kardeşlerime karşı bir sorumluluğum var. Onlara herhangi bir antrenman esnasında bir şey gösterebilmek için hem vücudumun fit olması, hem de bunu yapabiliyor olmam lazım.
Zihinsel gelişim için de kendime özel antrenmanlar yapıyorum. Mesela yoga yapıyorum. Hem nefes, hem de vücudumu desteklemesi açısından bana çok iyi geldiğini düşünüyorum. O 1 buçuk saat kendimi her şeyden soyutlamak bana çok iyi geliyor. Koşmak çok iyi geliyor; düşünüyorum, aklıma iyi fikirler geliyor. Yoga da, koşu da bana bir tür meditasyon.
Michael Jordan, mental becerilerinin atletik yeteneklerinden daha güçü olduğunu söyler. Senin kariyerinde, zihinsel dayanıklılık mı yoksa fiziksel yetenek mi daha belirleyici oldu?
Çok doğru bir söz. Elbette ki atletik yetenekler sporda çok önemli. Ve her başarılı sporcunun mutlaka diğerlerinden farklı atletik özellikleri vardır, yetenekleri vardır ve bunu geliştirmek tabii ki çok önemli. Ama bunun sürekliliğini sağlamak ve mental güce sahip olmak başka bir şey. Bu mental güce sahip olan sporcuların üst seviye sporcular olduğunu görüyoruz.
Ben genç yaşlarda herkesten daha çok çalışmam gerektiğini, ancak o şekilde fark yaratacağımı gördüm. Diğerleri uyurken gidip şut çalışarak ya da fiziksel kondisyonumu geliştirerek onların önüne geçeceğimin farkına vardım. Çok fedakarlık yaptım hayatımda.
Yetenek önemli, kimse aksini söyleyemez. Disiplinli olmak da ayrı bir mental yetenek. Kendine güvenmek de bir mental güç. Spor hayatında sabırlı olmak, o doğru zamanı beklemek de bir sabır. O da bir mental yetenek. Bugün tüm başarılı sporcuların hayatına baktığınızda mental olarak çok güçlü olduğunu görürsünüz. Herkesten fazla çalışmak, sabahın köründe antrenmana gitmek, yorgun, isteksiz olduğunuz gün bile her gün aynı istekle, aynı antrenmanı yapmak büyük bir mental güç.
Beni, basketbolumu tanıyan insanlar “winner” olduğumu söylerler; hayatımda kazanmak çok önemlidir. Ne yaparsam yapayım, kazanmak istiyorum, bu isteğimi hiç kaybetmedim. “Winner” olmak iyi bir şey. Fakat bunun yanında ben her zaman kişisel gelişime önem verdim. Kendimi geliştirdiğim zaman, her gün dünden daha iyi olmak için çalıştığım zaman doğal olarak hem bireysel olarak hem de bir takımın parçası olarak kazanacağımı gördüm. Bu yüzden benim için kişisel gelişim çok daha önemli. Bu da büyük bir mental güç ile oluyor.
Genç sporcular senden en çok ne duyunca mutlu oluyor?
Gençlerle zaman geçirmeyi çok seviyorum. Onlarla hayat tecrübelerimi paylaşmam onların çok hoşuna gidiyor. Antrenmanlarına gittiğimde, onları izlerken, maç sonrası kendimce tavsiyeler vermeye çalışıyorum. İster profesyonel sporcu olsunlar, ister başka bir meslekleri olsun, önemli olan kararlı olabilmek. Seçtikleri yolda emek harcayıp fedakarlık yapabilmek. Bahane üretmek çok kolay ama başarıya giden yol her zaman büyük fedakarlıklar gerektirir. Başarılı insanların hayatlarına baktığınızda büyük bir mutluluk yerine büyük bir eziyetin peşinden koştuğunu görürsünüz. O bakımdan gençlere en büyük tavsiyem gerçekçi hayaller peşinde koşup, o doğrultuda çok çalışmaları, disiplinli olmaları, büyük fedakarlıklar yapmaları, yaptıkları işe kendilerini adamaları ve sabır göstermeleri.
Bir erkeğin tuttuğu spor takımı ile olan bağını neye benzetirdin?
Tutku. Ben Fenerbahçeli’yim. Fenerbahçe’de spor hayatıma başladım, önce futbolcu olmak hayali ile... Sonra basketbolcu olarak devam ettim. 11 yaşında kulübe adım attım ve kariyerimin büyük bölümü Fenerbahçe’de basketbol oynayarak geçti. Tuttuğum takımda oynuyor olmak benim için büyük bir mutluluktu ve lükstü. Çünkü 3 yaşından beri taraftarı olduğum, uğrunda saatlerce kuyruklarda beklediğim o kulübün formasını giymek, o takım için mücadele etmek benim için büyük onurdu. Her zaman da Fenerbahçeli olmaktan büyük onur ve gurur duydum. Şampiyonluklar yaşadım, kupalar kazandım. Hâlâ da maçlara gidiyorum, destek olmaya çalışıyorum. Bu his, herhangi bir şeye benzetebileceğim bir his değil, çok farklı bir duygu.
Sporcu disiplininin en görünmeyen yan etkisi nedir sence?
Yalnızlık. Çok yoğun bir hayatınız var. Başarılı olmak için çok çalışmanız gerekiyor çok küçük yaştan itibaren ve hep yalnızsınız. Tabii ki takım arkadaşlarınız var ama sonuçta bir amaç uğruna tek başınıza mücadele ediyorsunuz. Okul bitip de herkes tatile giderken, ben antrenman yaptım hayatım boyunca. Arkadaşlarımdan uzak kaldım. Ailemden uzak kaldım. Kendinizi geliştirmek için o yalnızlıkla mücadele etmek kolay bir şey değildi. Yine burada, demin de bahsettiğimiz o mental güç deveye giriyor. Yolun sonundaki başarıyı ve ışığı görünce de, bu yolda yalnız da olsan yürümek istiyorsun. Ben çok küçük yaşta sporda düştüğümde kalkmayı öğrendim. Sorumluluk almayı öğrendim. Disiplinli olmayı bir yaşam biçimine dönüştürdüm ve bu beni mutlu ediyor.
Kendini boşlukta nasıl tanıyorsun? Senin kadar uzun süre kontrollü bir hayat yaşayınca programlı olmadığında neye dönüyorsun?
Hep kendime dikkat etmek durumunda kaldım yıllar boyunca ve o kontrolü kaybetmemeye dikkat ettim. Özel yaşantımda da, dışarıda olduğumda da kontrolü kaybettiğimi hissettiğim anda bir adım geri atarım.
Hayatım kamplarda, seyahatlerde kaçta yemek yiyeceğimize, ne zaman nereye gideceğimize kadar hep programlı olduğu için, profesyonel sporculuk sonrasında biraz daha spontan bir yaşam tarzı bana farklı ve hoş geldi. Bir yere gitmek istiyorsam o anda onun kararını verip onu yapmak cazip geldi. O an karar verip bir yere gitme özgürlüğü, son derece keyifli bir hal aldı sporculuk hayatımdan sonra.
Sahada refleks olarak geliştirdiğin hızlı karar verme hayatına nasıl yansıdı?
Basketbol, çok anlık süreler içerisinde, çok kısa zaman dilimlerinde doğru kararlar verme ve bu kararları uygulama konusunda bana çok yardımcı oldu. Çünkü çok süratli bir spor. Saniyeler içerisinde doğru karar verip uygulaman lazım. Bu, baskı altında doğru karar verme ve uygulama becerilerimi çok artırdı. Herhangi bir zorlukla mücadele ânında o inisiyatifi alıp doğru kararı verme yeteneğim çok gelişti.
—-
Soruları finalize ederken kulağımı set ekibine verince asıl tüm merak edilen soruların yanımda cevaplandığını fark ediyorum. Herkesin İbrahim Kutluay ile bir anısı, o bilmese de bir hikayesi, öğrenmeye çalıştığı bir konu var gibi.
“İstemekle başarmak zorunda olmak çok farklı şeyler…” Neden?
Çünkü herkes başarılı olmak ister profesyonel hayatında ama farkı yaratan, o uzun yolculukta ne kadar emek harcadığın, ne kadar kararlı yürüdüğün ve kendini ne kadar adadığın. Genç sporcularda şunu çok görüyorum: “Ben çok yetenekliyim, çok istiyorum, çok hırslıyım.” Bunun gerekliliklerini yapmak ve bu yolda yürümek, her gün aynı antrenmanı yapıp aynı disiplinle çalışmak başka bir güç. İkinci şansı olmayan ya da gelir düzeyi daha düşük ve başarmak zorunda olan insanların daha başarılı olduğunu gözlemliyorum. İstemek önemli ama “Ben istedim, evrene mesaj gönderdim, hayallerimin peşinden koştum” diye bir şey yok; emek harcamadan, bedel ödemeden, bu yolda kararlılıkla yürümeden...
“Antrenörün tarzının senin tarzını ne kadar etkilediğinden bahsettin…”
Özellikle altyapı antrenörlerinin, sporcuların hayatlarında çok büyük bir önemi var. Tıpkı ilkokul öğretmenlerimiz gibi hayatlarımıza çok farklı dokunuşları oluyor. Benim ilk antrenörüm Murat Özgül’dü, Fenerbahçe’de. Hayatıma ve karakterime çok olumlu etkisi oldu. Hayatın sadece topu potaya atmaktan ibaret olmadığını, sadece iyi şut atmakla yetinmemem gerektiğini, her an kendimi geliştirmem gerektiğini öğrendim. Okumam gereken kitaplardan, özel yaşantımda nasıl davranacağımdan, okul hayatımdan aile ilişkilerime kadar altyapı antrenörümden çok şey öğrendim. Bu çok önemli ve çok tecrübe gerektiren bir meslek.
Sahada zamanlamanın öneminden bahsettin uzun uzun. Ne fark ettiriyor o doğru saniyede o spesifik yerde olmak?
Zamanlama tabii ki sadece baskette değil hayatta da çok önemli. Basketbol sahasında doğru zamanda topla buluşmak, doğru perdelemeyi doğru zamanda yapmak ve doğru şekilde devrilmek, saha içerisindeki uyum, saha dizilimi… Bunlar için günlerce, aylarca antrenmanlar yapılıyor. Sahada o birliktelik yaratılıyor. Bireysel bir oyun değil de takım oyunu olduğu için, takıma uyumlu bir şekilde oynamak büyük bir çalışma gerektiriyor.
“Hayat öyle bir şey gösteriyor ki sana, 11-18 yaş arası sürekli kardeş gibi büyüdüğün, yemeğini her gün beraber yerdiğin kişiler, A takımına girmek için en büyük rakibin oluyor.”
Basketbol için, çok genç yaştan itibaren çok büyük bir disiplinle takım arkadaşlarınla antrenman yapıyorsun. Tek bir hedefin var: A takımına çıkıp orada kalıcı olabilmek. Daha önce bahsettiğim gibi, ailenden uzak kalarak, arkadaşlarından uzak kalarak, fedakarlıklar yaparak... Deplasmanlar, maçlar, turnuvalar… Hayatımın en güzel yıllarını alt yapıdaki takım arkadaşlarımla yaşadım, hâlâ da onlarla çok güzel ilişkilerim var. Hiçbir şeyimiz yokken her şeyimizi paylaştığımız bir hayatımız vardı.
18 yaşına geldiğimde orada beraber çalıştığım, beraber gülüp beraber ağladığım, tek bir amaç uğruna çabaladığım takım arkadaşlarımdan sadece 1 ya da 2 tanesi A takımına çıkabiliyor. Bu çok zor ve acımasız bir durum ama biraz da hayatın gerçeği. Bu tecrübeyi çok küçük yaşlarda edindiğim için, hayat bana büyük dersler vermiş oldu.
Bir noktadan sonra hayat sana oyun planını sen sormadan anlatıyor. Hoca yok, mola yok, kural yok. Ama bazı cümleler var ki insan onları yaşaya yaşaya öğreniyor. Sorduk: “Hayat sana ne öğretti?”
Daha mı çok konuşmak, daha mı az? Az konuşmak.
Daha mı erken kalkmak, daha mı geç yatmak? Daha erken kalkmak
Daha mı sessiz kalmak, daha mı sesini duyurmak? Daha sessiz kalmak.
Kazanmak mı daha çok öğretir kaybetmek mi? İkisi de, ama kendini geliştirmeyi bir hayat biçimi haline getirdiysen, kaybetmek.
İyi olmak mı insanı güçlü yapar, güçlü olmak mı insanı iyi yapar? İyi olmak.
Her şeye rağmen devam mı, durmak mı? Devam etmek. (Ama durmayı bilmek de önemli.)
Kendi bildiğini okumak mı, iyi bileni dinlemeyi öğrenmek mi? İyi bileni dinlemek.
İnsanı hırs mı ilerletir huzur mu? Hırs.
“Yeterince” ne zaman yeterli olur? Hiçbir zaman. Yeterli diye bir şey yok bence bir insanın gelişimi için.