Yuvarlak bir masanın üzerinde duran dumanlı bir küre, etrafa saçılmış resimli kartlar ve kafanızda geleceğinize dair soru işaretleri… Eğer çocukluğunuz sirk geleneğine sahip ücra bir Amerikan banliyösünde geçmediyse, bu bahsettiğimiz sahneye belki de sadece filmlerden aşinasınız. Kürenin yanında bulunan kartlar gerçek olabilir, ancak tarot kesinlikle bundan ibaret değil.
Çoğu insanın sandığının aksine, tarot basit bir fal aktivitesinden ziyade kişinin kendi hayatıyla ilgili semboller üzerinden derin bir kavramsal bir yolculuğa çıkmasına aracı oluyor. Tarot kartlarını keşfederken aslında kendimizi, iç dünyamızın derinliklerini de keşfetmiş oluyoruz. Hayatın içinde bir anlam ve amaç bulma, ilahi olanla bağlantı kurma ihtiyacımızı görsel ve kavramsal ögelerle gideriyor. Günümüzde kullanımda olan yüzlerce farklı tarot kartının kökeni yaklaşık 600 yıl öncesine dayanmakta. O zamandan beri değişen tarot görselleri, aslında bir bakıma insanlığın farklı coğrafyalarda ortaya çıkardığı kolektif duygu durumunun da ispatı.
Taschen’den çıkan Divine Decks: A Visual History of Tarot, Orta Çağ’dan günümüze 500’den fazla tarot kartını tek bir kitapta toplamış. Yazar ve film yapımcısı Jessica Hundley tarafından hazırlanan kitap, bu konuda yapılmış en kapsamlı derlemelerden biri. Yüzyıllar içinde değişen insanlık hallerine göre şekillenen, sanatçılar ve tarot üstadları tarafından dönüştürülen bu görsellerin en ilgi çekici olanları Divine Decks’te bir araya getirilmiş. Christian Dior, Salvador Dali, Niki de Saint Phalle ve hatta analitik psikolojinin kurucusu Carl Jung’u etkileyen tarot tasvirleri 520 sayfadan oluşan devasa bir arşivin içinde meraklılarını bekliyor.