Kendimize Uygun Yoga Pratiği
Wellness

Kendimize Uygun Yoga Pratiği

Yoga pratiğini de doğaya yaklaşımımıza benzer bir bakış açısıyla ele alırsak, vücudumuzu gereğinden fazla zorladığımızda, fiziksel pratiğe gereğinden fazla zaman ayırdığımızda, sosyal medyada, dergilerde veya herhangi bir ortamda gördüğümüz pozlara ulaşmak için hırs yaptığımızda, yoga bir rahatlamadan ziyade bir ego tatminine dönüşüyor. Her şey zamanında ve kararında yapıldığında faydalı. Yeri geldiğinde bizi iyileştiren şifa kaynağının zaman içinde toksik bir hale gelmeden değiştirilmesi ya da dozunun azaltılması veya ayarlanması gerekiyor.

Yoga, doğadan ve doğanın özünde barındırdığı elementlerden esinlenerek insanlara şifa vermek için oluşturulmuş rutinler ve asanalardan oluşuyor. Yoga asanaları yani pozlarının isimlerini düşünecek olursak kobra, kedi, inek, kartal, nilüfer çiçeği, ağaç, dağ, kelebek, deve, kertenkele, yunus, karga, balık, maymun, tavus kuşu ve dahası bu pratiğin yogayla olan derin bağlarını zaten vurguluyor. Doğadan ve hayvanlardan ilham almış yüzyıllardır uygulanan bu ritüelin, bugün beton yığını haline gelmiş doğal yaşam alanlarımızda, çok katlı binaların, alışveriş merkezlerinin, otoyolların olduğu büyükşehirlerde bir ihtiyaç haline gelmesi çok normal değil mi?

Doğal yaşamdan, doğadan, organik ürünlerden bu denli dramatik kopuşların yaşandığı şehir koşuşturmasında kendi doğamızdan da uzaklaşmamız kaçınılmaz. Büyükşehirler doğadan ne kadar kopuk olurlarsa, içinde yaşayan bireyler de doğadan bir o kadar kopmuş oluyor. İçine istediğiniz temizlikte ve berraklıkta su koyun, suyu koyduğunuz bardak kirliyse o su da ister istemez kirlenecektir. Saf kalma ihtimali imkansızdır, düzensiz şehir hayatının bize verdiği etki de aynı bu örnekteki gibi. Bu yüzden yoga inzivaları, yoga tatillerine olan talep ve ihtiyaç her geçen gün artıyor. Bazı yoga eğitimleri Türkiye’nin güney kesimlerinde doğa ve yapılaşmanın şimdilik daha dengeli olduğu yerleşimlerde yapılıyor.

Doğa ve insanın bir arada denge içinde olabilmesi, doğayı kendi akışına ve dinamiklerine bırakmak ve minimum müdahale etmekle mümkün ancak. Çünkü doğa, insan olmadan da varlığını sürdürebilir, bunun ötesinde doğanın insan varlığının ve hamlelerinin olmadığı haliyle çok daha verimli olduğu da aşikar. Ancak doğa olmadan insanın yaşamını sürdürebilmesi imkansızken doğadan üstün olduğumuz veya onu kontrol ettiğimiz yanılgısında olmamamız gerekiyor.

Yoga pratiğini de doğaya yaklaşımımıza benzer bir bakış açısıyla ele alırsak, vücudumuzu gereğinden fazla zorladığımızda, fiziksel pratiğe gereğinden fazla zaman ayırdığımızda, sosyal medyada, dergilerde veya herhangi bir ortamda gördüğümüz pozlara ulaşmak için hırs yaptığımızda, yoga bir rahatlamadan ziyade bir ego tatminine dönüşüyor. Her şey zamanında ve kararında yapıldığında faydalı. Yeri geldiğinde bizi iyileştiren şifa kaynağının zaman içinde toksik bir hale gelmeden değiştirilmesi ya da dozunun azaltılması veya ayarlanması gerekiyor.

Bununla birlikte, yoga pratiği ashtanga, hatha, iyengar, yin, restoratf, kundalini, vinyasa, aerial, sivananda, nidra gibi birçok okulu, stili ve alt stili barındırıyor. Bir veya birkaç yoga stili iyi gelmedi veya sizi sakatladı diye yogadan uzaklaşmak bu nedenle doğru bir yaklaşım değil. Meraklı kalmaya devam ettikçe yeni stiller denedikçe mutlaka ihtiyacınız olan cevap sizi bulacaktır.

Kendimizi çok zorlamadan, ancak tembelliğe müsaade etmeden, doğamıza uygun yoga pratiğiyle devam etmeliyiz. İnsan doğayla bir bütün olarak yaşamayı öğrendikçe zihni de kalbiyle bir denge ve senkron yakalayacak.

 

Kendimize Not:

Hepimiz önceki hayatından bir sonrakine değiştirilemeyenlerin toplamı olan bir geçmiş ile doğuyoruz. Yolculuğumuz biz daha doğmadan U dönüşleri, sağa sola dönüşler, iniş ve çıkışlarıyla yazılıyor.

Yolculuğumuzda onların yolları üzerinde hiçbir etkimizin olmayacağı diğer insanlarla karşılaşıyoruz; aynı döner kavşaktaki araçlar gibi. Tercihler, seyahatler, okullar, savaşlar, kazalar...

Dünya dönmeye devam ettikçe yollar değişiyor. Doğduğumuz günkü dünyanın yolları artık farklı. Trafik levhaları, caddeler paralı anayollara dönüşüyor, dere yatakları çıkmaz sokaklara, patikalar yollara, artık doğduğumuz gündeki haritanın son kullanma tarihi geçmiş. Eğer o haritaya tutunursak doğru yere varmamız imkansız.

Açık kalmaya, zihnimizin sesini biraz kısarak iç sesimizi duymaya, olduğumuz yolda açık bir kalple yürümeye gayret etmeliyiz.

Kalbimizin navigasyon sistemine güvenmeliyiz. O sadece bizim için tasarlanmış en güncel ve gelişmiş harita, tıpkı balinaların yollarını bulduğu, tıpkı leyleklerin yuvalarına vardığı, antilopların hep beraber göç ettiği gibi. Biz de doğanın mucizelerinden biriyiz.

Zihnimizden kalbe doğru olan yolculuğu tamamlayabilirsek göreceğiz, ne eksiğiz ne de fazla; tam da olması gerektiği gibi...

Bu içerik GQMOTY2022 sayısında Zihnin Sesini Kıs başlığıyla yayınlanmıştır. 

İLGİLİ İÇERİKLER Yoga Kişisel gelişim
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası