Kendi fiziksel, mental ve duygusal haline ve ihtiyaçlarına dürüst kalarak yaptığın, birine veya bir şeye benzeme derdinden uzak durarak oluşturduğun yoga pratiği zaman ilerledikçe sana şifa vermeye başlayacak, önemli olan sabırla niyetinin arkasında durup günün ihtiyaçlarına adapte edilmiş bir pratiği benimseyebilmek.
Gerçek benlik ve sahte benlikler arasında yitirilen hayatlar yaşıyoruz, sahte benliğin kendimce tanımını yaparsam, doğduğumuz günden bu yana bizlere yüklenen sıfatlardır diyebilirim: İsmimiz, mesleğiniz, içinde bulunduğunuz aileyle ilişkiniz, medeni durumunuz, tuttuğunuz futbol takımı vs ile oluşturduğunuz kabuktur. İnsanlar bu sonradan edindiğimiz sıfatlara o kadar çok bağlı kalıyor ki, onlardan bir tanesi elinden alınsa hayatı sarsılıyor, örneğin kendimizi tanıtırken önce ismimizi sonrasında hemen yaptığımız mesleği belirtiyoruz. Artık mesleğimiz ya da bize verilen statü kimliğimizin bozulmaz bir bütünü oluyor, peki sen o meslek veya sana verilen o unvan olmadan nasıl birisin? Edindiğin o konum veya saygınlık olmadan nasıl birisin?
Sosyal Hayatından Memnun Musun?
Mesela, kendini bir hafta Meksikalı, bir hafta İtalyan, bir hafta Suriyeli, bir diğer hafta da Çinli olarak hayal etsen, o kültürle, o aile yapısıyla yetişmiş olsan, şu anki halinden ne kadar farklı olurdun veya hangi karakterin hiç değişmeden kalırdı? İşte o hiç değişmeyen dışsallardan bağımsız olgu senin gerçek benliğinin bir kısmını oluşturuyor. Bu yüzden senin için optimal olan yoga pratiği başkası için daha farklı olacak, bir gün ile diğer gün arasında değişkenlik gösterecektir...
Yoga pratiğinin senin için “en ideal olan” olması için kafamızda şart koştuğumuz o şartların olmasını beklemeden dürüst, istekli ve şu anda hazır olduğumuzun farkındalığıyla harekete geçmemiz gerekiyor, çünkü optimallik süreci kendi içinde keşfedilen ve hayatla beraber sürekli değişkenlik gösteren bir durumdur. Kimi zaman sadece 10 dakika gözlerini kapatıp nefesine odaklanmak senin için en uygun pratik olabilecekken, kimi zaman da bu, 2 saatlik dinamik bir yoga pratiği yapmak olabilir. Günlük koşturma bizi fazlasıyla fiziksel olarak yıprattıysa daha sakin bir yin yoga pratiği deneyimlemeli, o günlerde zihnimizde fırtınalar kopuyorsa belki yönlendirmeli bir meditasyon uygulaması tercih etmeli veya hareket etmeye ihtiyacımız olduğunu hissediyorsak hareketli dinamik bir yoga pratiği yapmalıyız. Yeter ki durgunluğu tembellik, hareketi acılardan veya hoşumuza gitmeyen düşüncelerden uzaklaşma fırsatı olarak görmeyelim...En önemli konu dürüstlük ve kendini kandırmamak, kafanda canlandırdığın muhteşem koşulların oluşmasını beklemeden bulunduğun yerden başlamalısın, göreceksin ki yoga pratiğin de seninle birlikte evrilecek ve sana daha etkin fayda sağlayacaktır... Kendimize yalan söylemeden ihtiyaçlarımızın ve eksikliklerimizin farkında olarak bir yoga pratiği oluşturmalı ve bu pratiği kendi vücudumuzun formuna göre adapte edip, bir heykeltıraş gibi sade ve egosuz bir şekilde kendimizi başkası ile karşılaştırmadan, kendimizi bir şeye benzetmeye çalışmadan özgün bir şekilde pratiğimizi şekillendirmeliyiz.
Foucault, “Bir şey başka bir şeye benziyor dediğimiz zaman, ikincisinin birinciye varlıksal olarak üstün ve ondan daha gerçek olduğunu kastetmiş oluruz” diyor. Yoga pratiğinde her şeyin geçici olduğunu kabul edip, yoganın günlük ihtiyaçlara göre adapte edilebileceğini bilmek gerekiyor. Bazen fiziksel sakatlıklar, dinamik bir pratik yapmamızı engelleyebilir, bu durumda belki restoratif veya yin yoga gibi yoga araç gereçleriyle desteklenmiş sade pratikler bizi tahminimizden çok daha fazla besleyecek, vücudun ihtiyaçları cevaplandıkça sıkılmadan bu pratik hali devam edecektir. Hatta bu pratik hali giderek günlük hayatına sirayet edecek, belki yürüyüşün değişecek, otururkenki postürün dirilip dikleşecek, zihninin rahatlamış hali konuşmanı sakinleştirecek, belki de bir bakmışsın zaman içinde düşünce tarzını bile dönüştürmüş olacaksın. Bu uzun süreçte belki yoga pratiği yaptığının bile farkında olmadan bu tüm dönüştürücü haller kendiliğinden gelişme potansiyeline sahip olacaktır.
Hayat sürekli ileriye doğru ilerliyor ve biz giderek bu hafta nasıl geçti anlamadım, ayın sonuna gelmişiz diye söylenirken kendimizi yakalıyoruz. Maaşla işi olan herkes ayın bittiğini ancak para konusu gündeme gelince hatırlıyor, sürekli koşturma halinde yaşamak ne kadar sürdürülebilir? Bu yüzden daha henüz 40’lı yaşlarının ortasına varan ama tüm enerjim bitti diyen pek çok insan var çevremizde. Sadece para kazanmak için daha ulvi bir amaca sahip olmadan çalışmak bizi bir tavşan deliğine itiyor ve girdap gibi ilerledikçe tatminsizlik mutsuzluğa, mutsuzluk umutsuzluğa, umutsuzluk da pilimizin erken bitmesine neden oluyor.
Devamlılık ilerlemeyi getirir; konular arasındaki devam hali, yoga pratiğindeki devam hali, ilişkilerindeki devam hali, tıpkı araba kullanırken yolda olma halinin arabayı ileriye götürdüğü gibi... Bazen bu ilerleme halini idrak etmek zor olabiliyor, yine yolda olma halini düşünürsek, yoldaki tabelalar bize yardımcı oluyor, Ankara’ya 300 km, 250 km, 100 km gibi yoldayken gördüğümüz ve fiziksel olarak doğru yolda ilerlediğini gösteren tabelalar... Tabi ki bu kadar bariz ilerleme tabelalarını günlük hayatımızda, veya yoga pratiğimizde görmek neredeyse imkansız, bu yüzden belki günlük tutmak, kendimize notlar yazarak hatırlatmalar yapmak, belki günümüz teknolojilerinden faydalanıp, görüntülü kayıtlar tutmak, geriye dönük kanıtlar oluşturacak.
Belki vücudumuzdaki fiziksel ilerlemeyi yazılı veya görsel günlük tutarak izleyebiliriz ama zihinsel ve ruhsal genişlemeyi gözlemlemek pek o kadar kolay değil, buna kafamızı yastığa koyduğumuz an ile uykuya dalış arasındaki süre uzunluğu veya kısalığı güzel bir gösterge olabilir. Gün içerisindeki iç çekişlerimizin sayısının azlığı ya da çokluğu, bir uçağa atlayıp bir sahile gitme isteğinin yoğunluğu güzel bir gösterge olabilir.Ruhsal genişleme; ancak zorunda olmadığımız, zoraki olamayacak içsel bir oluşumdur.