Çevrenize yaydığınız enerji, verdiğiniz izlenim hakkında yüksek olasılıkla hayatınız boyunca bazen iyi bazen kötü şeyler duymuşsunuzdur. O anki duygu ve düşüncelerinizin vücudunuzu tamamıyla sarmasının bir sonucu olarak bakışlarınız, fiziki görüntünüz, beden diliniz sizin hakkınızda -siz konuşmasanız bile- çok şey söyler. Radiant Human adlı “Aura Fotoğrafçılığı” odaklı çalışan bir sanat stüdyosunun direktörü Christina Londsale de bunu “Hepimiz farkında olmadan tıpkı radyo istasyonları gibi yayın yapıyoruz” şeklinde açıklıyor. Yüksek doğruluğa sahip bir bilimsel temeli olmasa da, sahip olduğumuz enerjiyi açıklayan bazı çalışmalar mevcut. 2018 yılına gidersek, Çin Geleneksel Tıp Bilimleri dergisinde yayınlanan makaleye göre, bedenimiz görünen ve görünmeyen kısımlardan oluşuyor. Ve bu iki kısım arasındaki bağlantı da anlayabileceğimiz üzere yüksek olarak ilintili. Bu nedenle, sadece duygu ve düşünceleriniz -ruh haliniz- yaydığınız enerjiye, aura’nıza etki etmiyor; fiziki ve fizyolojik özelliklerimizin de bunda büyük bir payı var. Fiziksel olarak bulunduğumuz aktiviteler, var olduğumuz alanlar, hatta etrafımızda konumlandırdığımız insanlar bile içinde bulunduğumuz düşünme biçimi üzerine duygularımıza ve sonucunda aura’mıza etki ediyor.
Bu noktada, çevreye verdiğiniz izlenimin ve bir ortama girdiğinizde yarattığınız enerjinin o ortamdaki varlığınızın gidişatını belirliyor olması gerçeğini göz önüne alırsak bunu çeşitli yollardan iyileştirmek isteyebilirsiniz. Elbette önüne geçemeyeceğiniz dış kaynaklı sorunlar ve sıkıntıların da ruh sağlığınız ve dolayısıyla aura’nız üzerinde etkileri olacaktır. Ancak bunun dışında vücut biyokimyanız (vitamin, mineral ve amino asit dengesi), beslenme düzeniniz, fiziksel aktiviteleriniz ve yaşam stilinizle yaydığınız enerjiye iyi yönde katkı sağlayabilirsiniz. Yani bedeninizin görünen kısmına yapabileceğiniz bazı iyileştirmeler, görünmeyen kısma da fark edebileceğiniz şekilde fayda sağlayacaktır.
Vücudumuzun içinden dışına doğru bir yolculuk yaparsak, aslında vücudumuzun görünmeyen bölümü olan vücut biyokimya dengemiz (vitamin, mineral, amino asit dengesi) modumuzu oluşturan en büyük etkenlerden biridir. Evet, durup baktığınızda vücudunuzdaki amino asit değerlerinin nasıl olur da psikolojik durumunuzla alakası olur diye düşünüyorsunuz, hemen açıklayayım; “Sinir sisteminin tüm fonksiyonları sinir hücrelerinin kendi aralarında veya diğer hücrelerle iletişimi sayesinde yürür. Bu iletişim sinir sistemindeki nörotransmitter isimli biyokimyasal haberciler vasıtasıyla sağlanır. Nörotransmitter’ler; immün sistem, endokrin sistem, sindirim sistemi ve sinir sistemi arasındaki mesaj taşıyıcılarıdır ve nörotransmitter’lerin tamamı amino asitlerden veya amino asit aracılığıyla oluşur. Ruh hali ve davranışlar üzerinde belirleyici role sahip olan nörotransmitter’lerden serotonin triptofan; dopamin, norepinefrin ve adrenalin ise tirozin isimli amino asitten oluşur. Sinir sistemi sürekli olarak aktiftir ve sağlıklı ve dengede olması tüm nörotransmitter’lerin yeterli seviyede bulunmasına bağlıdır. Birçok etken bu kimyasalların kan ve dokulardaki seviyesine etki eder. Kötü beslenme özellikle stresle birlikteyse, sinir sisteminde sorun görülmesi kaçınılmazdır. Çünkü nörotransmitter’lerin tek kaynağı amino asitlerdir; dolayısıyla besinlerdir. Bu nedenle, amino asit seviyelerinde azalma, artma veya dengelerin değişmesi mevcut psikolojik durum ve ileride oluşabilecek riskler hakkında bilgi verir.
En temelde de hep söylendiği gibi, kişinin kendisi için söyledikleri değil, düzenli alışkanlıkları ve yaptıkları onu oluşturur ve tanımlar. Siz “Her sabah 06.00’da uyanıp ardından ufak bir koşu sonrasında kahvaltı bana çok iyi geliyor” sözünü kendinize ve çevrenizdekilere söylediğinizde, sadece söylemiş oluyorsunuz. Hayata geçirmiş değil. Ancak bunu düzenli olarak uyguladığınız, sürdürülebilirliğini kanıtladığınız, bir alışkanlık haline getirdiğinizde bunun sizin bir yaşam tarzınız olduğunu göstermiş ve doğrudan enerjinizi etkilemiş oluyorsunuz.
Dengeli bir beslenme alışkanlığı ve düzenli yapılan fiziksel aktivitelerin belirli hormonları harekete geçirip vücut biyokimyanızı nasıl etkilediğinden yukarıda bahsettik. Duygu ve düşünceleriniz ise tamamıyla bu hormonların bedeninizde yarattığı etkilerden oluşur; çevreye verdiğiniz aura da bunların birleşiminden. Bedeninizi pozitif etkileyecek aktivitelere ve alışkanlıklara yönelmeli, ardından yaydığınız enerjiyi izlemelisiniz. Örneğin, düzenli takip ettiğiniz bir egzersiz programının ve her sabah yaptığınız besleyici bir kahvaltının ruh sağlığınızı nasıl iyi yönde etkilediğini görmeli ve sizi nasıl iyi hissettirdiğini takip etmelisiniz. Ardından yaşanacak, çevrenizin gözlemleyeceği değişiklikler ise bunun sonucu olarak karşınıza çıkacak.
İyi bir giyim stiline sahip olan insanların kıyafetlerini sıklıkla konuşuruz. Fakat çoğunlukla konuştuğumuz şey kıyafetin birine yakışmasıdır. Burada yakıştırdığımız şey ise o kıyafetle beraber bedenin bize yansıttığı enerji ve aura’dır. Tabii ki bazı kıyafetlerin kendi “orijinalliğini” yok saymıyoruz ama esasında onu taşıyan bedenin de kusursuz postürünü konuşuyoruz farkında olmadan.
Bedeninizin ve düzenli alışkanlıklarınızın aura’nız üzerindeki etkisini fark edin ve bunu geliştirmeye odaklanın. Vücudunuza uygun bir egzersiz programı, dengeli ve düzenli bir beslenme reçetesi ya da alışkanlıkları ile birlikte karakterinize uygun bir stil ile aura’nızın görünen kısmına pozitif etki etmeye başladıktan sonra bunun görünmeyen fakat var olan enerjinizi de nasıl iyi yönde etkilediğini fark etmeye başlayacaksınız. Klişe ama büyük oranda doğru; her şey sizin elinizde.