○ Duygu Göçü
Meşhur dönüşüm, göç ve zevki sefa sezonumuz Haziran itibariyle açılır. Eylül itibariyle kapanır. Okullar tatile girer. İşler yavaşlar. Adliye, yani hukuk bile tatil yapar. Büyük şehirler seyrekleşir, kasabalar kalabalıklaşır. Bir nevi her yıl tüm dünyada düzenli göç yaşanır. Yaz, insanlar için bir hedonizm mevsimidir. Stresten, rutinlerden, bizi sıkan şeylerden kaçıp zevke sefaya, yan gelip yatmaya yöneliriz. Yapılan araştırmalar kötü giden ilişkilerin yaza başlarken bitmeye eğilimli olduğunu gösteriyor.
Facebook verilerine göre de ilişki durumunun en çok değiştirildiği mevsim yine yaz başlangıcı. En çok istifa edilen aylar da yine yaz ayları. Sadece geçen yıl ABD’de yazın 30 milyon insan istifa etmiş. Bunda anlamayacak bir şey yok. İlişki kötü gidiyorsa “hazır önümüz yaz, bir tatile giderim kafam rahat olur. Oradan da bir yaz aşkı kapatır konuyu mühürlerim” diyoruz. İşten memnun değilsek istifayı basıp tatile, yazlığa, püfür püfür esen, hiçbir şey yapmadığımız günlere geçmek istiyoruz. Üstümüze bir özgüven geliyor neticede. Bunun oldukça bilimsel bir açıklaması var. Hormonlar... Yaz geldi mi güneşin ışınları vücudumuza cuk oturacak açıdan geliyor. Uzun günler bize kendimizi iyi hissettiren serotonin ve dopamin hormonlarını çatlatıyor. Aşık olduğumuzda da, bir topluluk tarafından alkışlandığımızda da veya bir ödül aldığımızda da salınan aynı hormonlar bunlar. Haliyle kafamız pırıl pırıl oluyor. Üstümüze bir enerji, bir mutluluk ve yeterlilik hissi, bir her şeyi yaparım’cılık geliyor. Bazılarımız imkanı varsa kararlarını verip hazzın peşinden koşuyor bazılarımızsa yapamıyor ve kendini mutsuzluğun kollarına bırakıyor. Bunun psikolojideki karşılığı Seasonal Affective Disorder yani kısaltması SAD. İngilizcede üzgün olma hali demek. Resmen mutsuzluğu bile mevsimlerdeki geçişlere bağlamışız. Bizim için o kadar önemli aslında içinde olduğumuz mevsim. Tüm eski sevgililerimize ve patronlarımıza buradan selam gönderelim. Suç bizde değil, mevsimde diyelim.
○ Yaz Tanrıçaları
Yazın cinsellikle, tatille, enerjiyle özdeşleştirilmesi sadece bugünün insanının yakıştırması değil. Her mitolojide yaz, benzer duygular ve beklentilerle birleştirilmiş. Mesela İskandinav mitolojisinde Freyr diye bir tanrıça var. Kuzeyde hatırı sayılır, şampiyonlar ligi tanrıçalarından biri. Bereket, yağmur, güneş ışığı, hayat ve yaz tanrıçası. Kelt mitolojisinden Aine diye bir tanrıça var. Aşk ve yaz tanrıçası. Güneşle simgelenen tanrı Antik Yunan’da Apollon’dur. Kendisi tam yazın Avustralyalı, havalı sörfçü gibi resmedilir. Bir nevi arzu simgesidir. Antik Mısır’daki güneşin tanrısı Ra, hepsinin babası, hayatın manasıdır. Özetle bir şekilde işin içinde güneş, yaz filan oldu mu insanın aklına hep estetik, tutkulu şeyler gelir. Aklı fikri üremekte, sevişmekte, berekettedir. Yani gönlün kayıyorsa, aklın bulanıyorsa yalnız değilsin. Milyon yıldır bu çark böyle dönüyor. Kayısı, kiraz, şeftali... Meyveleri bile seksi mevsim ne yapsın?
○ Yazsız Yıl
Bu arada yazı araştırırken bir yeni bilgi öğrendim. 1816 yılı tarihte “Yazsız Yıl” olarak geçiyor. Bunun nedeni 1815 yılında Endonezya’da Tambora dağı adı verilen volkandaki devasa patlama. Yanardağ öyle bir patlıyor ki küller tüm atmosfere yayılıyor. Ardından bir yıl içinde stratosfere çıkıyor ve güneş ışınlarının girmesini engelliyor. Avrupa’da Haziran ayında kar yağıyor, Temmuz kış gibi üşütüyor, Ağustos’ta donlar yaşanıyor. Şimdi yazın bunaltıcı sıcaklarda kendini buzdolabına kapatan esnafı filan düşününce aslında fena değil gibi geliyor fakat tüm ekinleri mahvediyor. Uzun bir süre kıtlık, gıda eksikliği ve pahalılığı yaşanıyor. Sonuçta sıcaklar bunaltıyor, esmiyor, ilişki filan bitiriyor ama yazsız hiç olmuyor. Bu arada tarihte kaydedilmiş en sıcak yaz 1913 yılında. İklimi Türkiye’ye benzeyen Kaliforniya’da 57 derece sıcaklık ölçülmüş. “Bu yaz çok sıcak geçti” diye düşünüyorsanız bir daha düşünün.
○ Yaz Aşkı
Bu yaz aşkı denen meret dondurma gibi ilk zamanlar tatlı ama çabucak eriyen bir şeydir. Sebebi yine güneşin ve sıcağın bünyemizde yarattığı hormonal sarhoşluk. Zaten dopaminler, serotoninler havalarda uçuşuyor, bir de karşımızdakinden etkilenir de ona temas filan edersek işin içine oksitosin de giriyor, koalisyonu kurup aşk partisi olarak seçime giriyorlar. Bize de sadece oy vermek kalıyor. Fakat hükümet burada kısa dönem seçiliyor. Yaz sonunda tatilin bitmesi, güneş ve D vitamini kafasının geçmesiyle erken seçime gidiliyor. Olan yaz aşkını bir ömür sürer zannedenlere oluyor. Olayı yazla sınırlayanlar, kışlık sevgilisini unutmak için ribaund ilişki arayanlar rahat. Onlar amacına ulaşır.
Deniz, kum, güneş, biraz heyecan, biraz dans derken modunu yakalar. Diğeri de dağılmaz sonuçta. Biraz tırmalar, biraz ağlar sonra ghostingi kabul edip hayatına devam eder. İster araştırmalardan öğrenin, isterseniz yaşayarak tecrübe edin fark etmez, yaz tatilinde başlayan aşk tatille birlikte biter. Geriye tatlı hatıralar, yeni başlangıçlara açılmış yerler, yanık bir ten ve kışa girmenin hüznü kalır. Neticede mevsimler hormonlarımızı, hormonlar duygularımızı, duygularımız da kararlarımızı etkiliyor. Burada dümende kimin olduğu çok önemli. Evet, duyguların bazen bizi yönetmesine izin vermek önemli ancak son kararı verirken biraz durup, içinde bulunduğumuz durumu değerlendirip, üstüne bir dondurma yiyip karar vermek çok önemli. Sonra, “Verdik bir karar. Yanlış olsa da çok yürüdük be hocam” demeyin. Duygularınızı yaşayın, kendinizi de aklınıza emanet edin. Çapanız vicdanınız, yelkeninizde sezgileriniz dursun. Gördüğünüz gibi her kışın sonu bahardır. Hepimize kutlu olsun.