İnsanlık Adına Kişisel Bir Yolculuk
Dergi Konuları

İnsanlık Adına Kişisel Bir Yolculuk

Başka dünyaları keşfederek bu dünyayı korumak...

18 Mart 1985, Voskhod 2’den çıkıp “uzay yürüyüşünü” yapan ilk insan Aleksey Leonov; “Dünyaya baktım” diye hatırlıyor, “ve aklımdan geçen ilk düşünce Dünya her şeyden önce yuvarlakmış oldu. Bir bakışta Cebelitarık’tan Hazar Denizi’ne kadar görebiliyordum... Kendimi kanatlı ve uçabilen bir kuş gibi hissettim.”

Bu kuş bakışı görüntüden biraz daha uzaklaşalım, bu büyüleyici görüntüde belki birkaç sıralı büyük yapılanma, kümelenmiş birkaç ışık dışında gördüğümüz şey toprak, su ve buz parçalarından ibarettir. Biraz daha uzaklaşalım, insanların yeryüzünde bıraktığı tüm izler yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Belki yörüngedeki uzay istasyonu gözümüze takılır. Biraz daha uzaklaşmaya devam ederiz, sonsuz uzayda yolculuğumuza devam ederken gözümüzde canlanan görüntü, aslında hepimizin aşina olduğu 14 Şubat 1990’da yayınlanan o görüntü.

Antik bilim adamları ve düşünürler Dünya’nın evrenin içinde bir toz tanesinden ibaret olduğunu kavramıştı. Bugün galaksilerin ötesini bize gösteren James Webb uzay teleskobunun zaferini kutlarken, o yıllarda elimizde kameraların bize doğrulduğu insanlığın uzaydaki geleceğine bakabileceğimiz kısa bir an vardı.

“Uzay gemisi Güneş’ten 40.000 mil hızla uzaklaşıyordu” diye lafa giriyor Sagan: “ama 1990 Şubat’ının başında, Dünya’dan gelen acil bir mesaj ona yetişti. İtaat ederek kameralarını artık uzakta kalmış gezegenlere çevirdi. Tarama platformunu gökteki bir noktadan ötekine çevirerek altmış fotoğraf çekti ve kayıt bandına dijital formda depoladı. Her görüntü gazetelerdeki telefotolarda ya da puantis tablolardaki noktacıklara benzeyen 640.000 fotoğraf elementinden (piksel) oluşuyordu. Uzay gemisi dünyadan 3,7 milyar mil ötedeydi ve öylesine uzaktaydı ki, her pikselin bize ulaşması 5,1⁄2 saati buluyordu.”

Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçları insanlık tarihinin en önemli uzay zaferlerindendir. Gezegen kütle çekimini kullanarak bir gezegenin yakınından geçebilir ve onun çekim gücünün bizi bir sonraki destinasyonumuza fırlatmasını sağlayabiliriz. Voyager uzay araçlarının ikisi de bu yaratıcılık ve Jüpiter’in yerçekimi sayesinde saatte 40.000 millik bir ittirme hızına ulaştı. Voyager 2, Ağustos 2022 itibariyle evinden tam 23,5 milyar kilometre uzakta, insanlık tarihinin evrende bıraktığı en uzaktaki iz. Bize gönderdiği piksellerin arkasında büyük bir mücadele vardı. Carl Sagan, Voyager misyonundaki en önemli isimlerden biri olmasına rağmen, ondan daha önemli herkesi karşısına aldı. “Bu bilim değil” yargısı ona karşı kullanılan en büyük argümandı. Bu görüntüyü almak için 1981’de Satürn’den, Neptün ve Pluton yörüngelerini geçtiği 1989 senesine kadar beklediler. Çünkü kamerayı doğrudan güneşe çevirmek uzay gemisinin vidikon sistemini yakmak demek olabilirdi. Buna rağmen NASA ile yaşadıkları anlaşmazlıkların da katkısıyla bu kararı çok hızlıca verdiler.

nebula

Bu bazılarına göre bilim değildi, Soğuk Savaş’ın aydınlattığı yıllarda başlayan uzay yarışı, daha işlevsel, daha askeri bir meseleydi. Merak duygusuyla evrendeki yerimizi anlamak, Carl Sagan’ın onlarca yıl süren kariyerinin ve onun gibi bu kariyere hayatlarını adamış bilim insanlarının tek motivasyonuydu. Evrendeki yerimizi, ışık huzmesinin mavi kürede bizim olduğumuz tarafa denk geldiği, evrendeki önemsiz an ve zaman parçacığı olan gün dediğimiz koşuşturmamızda unuttuğumuzun farkındalardı. Onlar sorgulamayı, insan olmanın en önemli felsefesini anlamayı, anlatmayı istiyorlardı. Çünkü medeniyet savaşlar, diktatörler, aşıklar, ülkeler, kaşifler, kardeşler, düşmanlar ve milyarlarca küçük canlı görmüştü ve milisaniyede hepsi yok olup gitmişti. Yerimizin kalıcı olmadığının çok önceleri farkına varmış olsak da içimizdeki kaşifin gelecekteki kaşiflere yol göstererek evrenin daha da uzak noktalarına bizi götüreceğini biliyorlardı.

“Şu noktaya bir daha bakın, işte bu, işte vatan. İşte biz. Üzerindeki herkesi seviyorsunuz, herkesi biliyorsunuz, herkes hakkında bir şey duymuşsunuz; her insan kim olursa olsun hayatını yaşıyor. Sevinçlerimiz ve acılarımızın toplamı, türümüzün tarihindeki, kendinden emin binlerce din, ideoloji ve ekonomi doktrini, bütün avcı ve toplayıcılar, bütün kahramanlar ve korkaklar, uygarlığın bütün yaratıcıları ve yok edicileri, bütün krallar ve köylüler, bütün genç aşık çiftler, bütün anneler ve babalar, umut dolu çocuklar, mucitler ve kaşifler, bütün ahlak hocaları, bütün yozlaşmış siyasetçiler, bütün “süperstar”lar, bütün “yüce lider”ler, bütün azizler ve günahkarlar orada - bir güneş huzmesinde asılı duran o toz zerresinde- yaşadı. Takındığımız tavırlar, kendimize verdiğimiz hayali önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuzun olduğu kuruntusu bu soluk ışık noktasıyla sarsıldı. Gezegenimiz, bizi çevreleyen büyük kozmik karanlıkta tek bir zerredir. Tüm bu sonsuzluğun içindeki ücralığımızda, başka bir yerden bizi kendimizden koruyacak bir yardım geleceği yolunda hiçbir işaret yok. Dünya şimdilik yaşam barındırdığı bilinen tek yer. En azından yakın gelecekte, türümüzün göç edebileceği başka bir yer yok. Ziyaret, evet, yerleşme, henüz değil. İster beğenin ister beğenmeyin, şimdilik, tutunacağımız tek yer Dünya’dır.” (Pale Blue Dot, Carl Sagan)

Voyager ile başlayan kişisel yolculuğumuz yoluna 23,5 milyar kilometreden daha da uzaklaşarak devam ederken, bugün James Webb teleskobu ile keşfettiğimiz galaksilerin sonsuzluğu ışığında, diğer dünyaların ve kendi Dünya’mızın benzersizliği, başlangıçlar ve sonlar hakkında bize önemli dersler veriyor. Bunu dijital ekranınıza yansıyan ufak birkaç piksel olmaktan öteye götürmek, bu felsefeyi her gün benimsemek ve var olduğumuz Dünya’ya da bu bilinçle yaklaşıp onu korumaksa bizim elimizde. Çünkü yeni dünyalar umudunda olsak da şimdilik tek evimiz burası. Bu minik bulanık mavi nokta.

Yazarin Notu:

Kendi kişisel yolculuğumun kutsal kitabı olan Carl Sagan’ın Pale Blue Dot kitabındaki görüntü tanımlamalarıyla, Voyager’ın çektiği görüntüyü NFT sanatçısı arkadaşım CEST ile yapay zekanın yardımıyla insan olmayan bir yerden test etmek istedim.

 nebula

Voyager’in 1990’da çektiği, dünyamızın bir ışık huzmesinde asılı kaldığı o görüntü.

 nebula

AI Generator’ın bize verdiği görüntü bu. Oldukça etkileyici değil mi? Bu aletler için piksellerden ve dijital bir bilgiden ibaret bu tanım, insani yolculuğumuzda umuyorum ki daha felsefi bir anlam taşımaya devam eder.

İlgili Başlıklar
Daha Fazlası