Çocukluğumuzdan beri hayatımızın belki her noktasında yapmak istediğimiz, yemek istediğimiz, içmek istediğimiz, gitmek istediğimiz, görmek istediğimiz, konuşmak istediğimiz, kısaca istediklerimiz karşısında farkında olarak ya da olmayarak bir sınırla karşılaştığımız çok durum olmuştur. Yapamazsın, edemezsin, gidemezsin, göremezsinden öte, yapabildiklerimize de kısıtlama gelmiştir ailelerimiz, öğretmenlerimiz, arkadaşlarımız hatta bedenimiz tarafından..
Bedenimizin bildiğimiz kısıtlamaları olabiliyor lakin herhangi bir biyomotor özelliğimizi geliştirmek istediğimizde ise bize asla negatif bir cevap vermiyor.
Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, Dünya genelindeki insanların yaklaşık %60 ile %85 arasında kalan bölümü yeterli fiziksel aktivite yapmıyor. Hareketsiz yaşam tarzı, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ciddi bir ölüm sebebi. Günümüzde, sağlıklı yaşamın temel şartlarından biri de düzenli egzersiz.
Dünya Sağlık Örgütü’nün her yıl düzenli olarak yayınladığı raporlarda, fiziksel aktiviteden giderek uzaklaşan nesillerin yetişmekte olduğu belirlenmiş. 2020 yılında yayınlanan raporda dünyada önde gelen 10 ölüm nedeninden birinin yetersiz fiziksel aktivite olduğu tespit edilmiş.”
Dünya Sağlık Örgütü, bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesi ile ilgili genel nüfus için küresel tavsiyeler veriyor. Haftada iki gün veya daha fazla, büyük kas gruplarını içeren kas kuvvet egzersizleri ile en az 150 dakika orta şiddette aerobik fiziksel aktivite (yürüyüş, koşu, bisiklet vb.) yapılması öneriliyor. (Mastroni L., ve ark., 2020).
Kaslarımız aslında dayanıklılık organımız. Bu mesleğe başladığımdan beri gözlemlediğim durumlardan biri, herkesin kilo vermeye odaklanmış olması. Size yağ fazlası olan değil de, temelinde kas eksikliği olan bir toplum olduğumuzu söylesem ne derdiniz?
Aşırı kilo ve obezite tedavisinin bu kadar zor ya da çetrefilli bir yol olması, aslında yanlış parametrelere odaklanıyor olmamızdan kaynaklanıyor. Obezite, diyabet, kardiyovasküler veya Alzheimer gibi hastalıklar öncelikli olarak iskelet kası hastalıklarıdır. Yani toplam vücut kas kitlemizle bire bir alakalı hastalıklardır. Toplum olarak yağ fazlamızdansa, asıl ciddiye almamız gereken eksikliğimiz kas kitlemizdir. Yanlış tedavi ve belirtilere bakınca görülüyor ki aşırı kilo bir semptomdur, bir hastalık değil. İnsanlar sağlıklı iskelet kaslarına sahip olduğunda tüm hastalıklara karşı hayatta kalabilme yeteneği artar. Tıpta bunu söyleyenlere yeni yeni rastlasam da eğer sağlıklı iskelet kaslarına sahipseniz, pandemide bile karşılaşılabilecek sorunları aşmakla kalmayıp, metabolik olarak da sağlıklı olursunuz.
Sağlıklı yaşam için doğru antrenman bilgisi kadar önemli olan başka bir konu ise beslenme. Son zamanlarda bu alanda en çok duyduğum otofaji - yani kendini yemek oldu. Otofaji, vücudun daha sağlıklı hücreler elde etmek için hasarlı hücreleri temizleme yoludur.
Peki biz böyle bir metabolik süreci beslenmemiz ile nasıl destekleyebiliriz? Birilerinin aralıklı oruç deyişlerini duyar gibi oldum. Evet, insanların 16 saat boyunca açlık penceresinde kalıp 8 saat boyunca da yemeklerini yedikleri beslenme şekli. Bu metotta ilk öğün genellikle öğlen saatlerinde yenir ve 8. saatin sonlarına doğru akşam yemeği yenilerek oruca başlanır. Oruç zamanı su, şekersiz çay-kahve, maden suyu, bitki çayı vb içecekler tüketilebilir.
Araştırmalar gösteriyor ki aralıklı oruç diyeti devamlı olarak yapılmasa dahi kalp ve damarlarımıza iyi geliyor. İyi kolesterolde artış, kötü kolesterolde azalma ve kan basıncının yönetilmesinde önemli bir etkene sahip. Ayrıca 16 saat açlıkta vücut somatotropin (gençlik hormonu) salgılıyor ve vücudun hasar görmüş hücrelerini parçalayarak hücresel geri dönüşüme kazandırıyor.
Konuyu kapatmadan önce bana göre en önemli olan bölüme de değinmek istiyorum. Tüm bu saydıklarımı ne kadar doğru veya eksiksiz yapsanız da hayata karşı olan tavrınız, tüm metabolik süreçlerinizi etkiliyor. Nasıl yani diye sorarsanız; ister en iyi antrenman programına sahip olun, ister en iyi diyet reçetesine. İster vegan, ister ketojenik beslenin. Organik her ne varsa, bütün vitaminleri, mineral ve supplement takviyelerini kullanın. Şifalı otlar kullanın. Çay için. İster vücut çalışın, ister koşun, ister pilates yapın, ister yoga. Bulunduğunuz ortam, duygu durumunuz, çevreniz ile olan ilişkiniz, geleceğe olan bakışınız gibi etkenlerdeki en ufak olumsuzluk, vücudunuzdaki kortizol seviyesini artırıyor ve bu durum metabolizmanızda tehlike ya da tehdit olarak algılanıyor. Sağlıklı yaşam, sağlıklı düşünceden başlıyor. Akıl sağlığınız için de spor yapın!