Türkiye’de başladığı modellik kariyerine yurtdışının birçok önemli merkezinde devam etmiş, ardından Tokyo’dayken ailesine verdiği eğitim sözünü tutmak için ülkesine dönüp jeoloji mühendisliğine kayıt yaptırmış fakat sonunda kendini oyunculukta bulmuş bir adam o. Gerek sesinden gerekse yüz ifadelerinden ne kadar ince ve naif bir ruha sahip olduğunu anlayabiliyor insan. Konuştukça da destekliyor bu ilk izlenimi. Sıcak bir İstanbul gününde, sallana sallana poz vermeye çalıştığımız bir teknede, zor şartlara rağmen yüzünden eksiltmediği gülümsemesi ve yaydığı pozitif enerjiyle, huzurlarınızda Berk Oktay...
Şu sıralar kafanı en çok ne meşgul ediyor?
Yeni başlayacağım proje. Okuma provaları başladı. Karaktere konsantre olmaya çalışıyorum. Genelde yurtdışında oyuncular yaklaşık iki sene öncesinden kontrat imzalar ve çekimler başlayana kadar kendilerini role hazırlamaya çalışırlar. Bizdeyse haziranda başlayacak bir iş için diğer sezonun bitmesi beklenir ve yalnızca bir-iki ay öncesinden imza atılır. Açıkçası bütün oyuncuların çektiği bir sıkıntı bu. Bu yüzden, hem kafa hem de fizik olarak ben de şimdilerde yeni projeme yoğunlaşmış vaziyetteyim.
Yeni sezonda nasıl bir karaktere hayat vereceksin?
Çok büyük bir aşiretin çocuğu. Ailenin büyük oğlu olduğu için amcası, annesi, babası, herkes aşiretin tüm işlerini onun yapmasını istiyor. Fakat aşiretin de silahtan uyuşturucu kaçakçılığına kadar çok pis işleri var. Bunlardan dolayı benim oynayacağım karakter basıp yurtdışına gitmiş, bunların içinde yer almak istememiş. Yurtdışında okumuş, işlerini yoluna koymuş ve bir şekilde orada iyi bir konuma sahip olmuş. Fakat amca çok pis işler yapıyor, baba rahatsızlanıyor, kardeş dağa çıkıyor. Yani Mardin’e yeniden dönmesi gerekiyor çünkü bir yandan ailesini de seven bir adam. Onları doğruya yöneltmek için elinden geleni yapacak.
Karakteri nasıl oluşturuyorsun?
Ben aslen doğuluyum, Elazığlıyım. Yani çok uzak değilim olayların yaşandığı yere. Doğu toprağını, insanını biraz değil, bayağı iyi tanıyorum. Onun için çok fazla zorlanmayacağım.
En son projenle bu arasında ne kadar süre var?
6 ay.
Nasıl geçirdin bu süreyi? Özellikle kendini geliştirmek için neler yaptın? Çünkü çok yoğun tempoda çalışıyorsunuz ve vakit, en büyük probleminiz sanırım.
Çok iyi bir noktaya değindin. Çünkü ben sekiz senedir hiç tatil yapmadan, sürekli projelerin içinde yer aldım.
d
Ne güzel! Mesela bizim dizimiz Ne Diyosuun! yalnızca dört bölüm sürdü.
Şükrediyorum tabii ki ama dizinin tutup tutmaması, o işin iyi olup olmamasıyla ilgili değil. Mesela sizin işe baktığımız zaman, gayet iyi bir oyuncu kadrosu, her şey güzel ama maalesef bu iş böyle. Birilerinin evinde kutular var ve o kutulara göre sen iyisin ya da değilsin.
Haklısın. Peki sen neler yaptın o altı ayda?
Özellikle beynimi dinlendirmeye çalıştım, çok fazla dışarı çıkmadım, eve kapattım kendimi. Sen de biliyorsun dizi setinin nasıl olduğunu, en çok hasret kaldığın yer evin oluyor. Biraz yalnızlığa da ihtiyaç duyuyor insan bu yoğunlukta. Deli gibi film seyrettim. Onu da yapamıyoruz çünkü çalışırken. Bence bir oyuncunun en büyük özelliği, gözlem yapmasıdır. Tabii ki günlük hayattaki gözlemler de önemli ancak bol bol film de izlemek lazım.
Bu dönemde seyrettiğin filmlerden en çok hangisi seni etkiledi?
Açıkçası çok fazla Türk filmi izleyemedim. Bolca aksiyon seyrettim. Aksiyonlarda da hep sonunu merak ettiğim filmleri tercih ettim. Psikolojik-gerilim çok severim. Anna diye bir film vardı mesela, izlemeyenlere tavsiye ederim. Ya da Tom Hanks’in Kaptan Phillips’i. Benim çok ciddi boyutta Al Pacino hayranlığım var. Onun filmlerini yeniden izledim. Mesela Scarface... O filmi izledikçe kendim için bir şeyler kapmaya çalışıyorum.
Bunun dışında gelişim için öğrenmeye çalıştığın teknikler var mı? Kitap okur musun?
Sanırım sen daha çok görsel hafızandan yararlanıyorsun. Benim matematik hafızam iyidir, isimleri çok fazla aklımda tutamam. Zaten mühendislik okudum. Ankara Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği bölümünü bitirdim. Araştırmacı bir insanım. Okuma konusuna gelince, daha çok biyografi tercih ediyorum. Başarı hikayeleri beni çok etkiliyor. Tanıdığım bir adam var mesela, Yakup Amca. Norveç’te beş kuruşu yokken, gazete dağıtırken, şimdi Oslo’nun en büyük toptancılarından biri haline geldi. Böyle insanların hayat hikayelerini bilmek ya da okumak bana keyif veriyor.
Etkilendiğin biyografi hikayelerinden canlandırmak istediğin biri var mı?
Bir tane var, çok iyi bir dövüşçünün hayat hikayesi. Gerçi Türkiye’de aksiyondan genelde kaçılıyor ve ben bunu bir türlü anlamıyorum. Hep aşk, meşk ya da dram ve komedi üzerine gidiliyor.
Röportajın tamamı ve çok daha fazlası GQ Türkiye Temmuz sayısıda ve GQ Türkiye iPhone/iPad edisyonunda...