En iyi yol arkadaşı
Röportaj

En iyi yol arkadaşı

Dilara Gönder, bu ay televizyon ekranındaki rol arkadaşı İlker Aksum'u Ters Köşe'de konuk ediyor.

Diziye başladığımızda Eylül ayıydı. Aylarca süren bir çalışmanın sonucunda, Şubat'ta yayına girebildik, Mart ortasında ise bitiverdik. Böylece ilk defa içinde yer aldığım dizi sektörünün acımasızlığına şahit oldum. 100 kişilik emeğin şartlar karşısında nasıl eridiğine de... Tabii hayatta her şeye olumlu tarafından bakabilmek gerek. Ekip adına çok üzülmüş olsam da, çok şey öğrendiğim ve deneyimlediğim bir süreç oldu. Hatta Zor İşler’de işleyemeyeceğim bir alanı böylece deneyimlemiş bulundum. Bundan sonra nasıl devam eder bilmiyorum. Ancak beraber çalıştığım insanlarla her şey o kadar keyifliydi ki, tabiri caizse hevesim kursağımda kaldı.

Bu ay Ters Köşe'de konuğum, bu güzel ortamın en büyük yaratıcılarından Ali Kemal’im, usta oyuncu İlker Aksum! Onunla, heyecanla başladığımız ama ne yazık ki reyting kurbanı olduğumuz Ne Diyosuun!’u ve nerede hata yaptığımızı konuştuk. Onu tanıdığım ve bu sektördeki ilk işimde kendisiyle birlikte çalıştığım için çok şanslıyım.

Seninle ilk kez bir araya geldiğimizde, dizinin hayli uzun süreceğine inandığını söylüyordun. Sence ne oldu da yayından kaldırıldı?

Seyircimize konunun biraz karışık geldiğini ve dizinin yanlış yayın politikasına kurban gittiğini düşünüyorum. Senaryonun karışık olduğunu, biz toplantılarımızda da kendi aramızda tartışıyorduk zaten. Ama yaptığımız işi yeni bir tat, yeni bir tarz, yeni bir üslup olarak görüyorduk. Görünen o ki, bu görüşümüz seyircimize biraz karışık ve anlaşılmaz gelmiş. Milletçe dizilerde ya da filmlerde geriye dönüşlerden çok hoşlanmayan bir yapıya sahibiz. Yayın politikamızın da gerçekten kötü olması sebebiyle dizimiz tabiri caizse “zortladı” efendim.

İzleyiciye çok hitap etmedi diyorsun ama biz başından beri zaten geneli değil gençleri hedef almamış mıydık?

Hedef kitlemiz gençlerdi ama bu gençler kim? 45-50 yaşındaki insanlara kadar ulaşma hedefimiz vardı ama asıl kitle lise ve üniversite öğrencileriydi. Ne yazık ki dizi, 23:30 sularında yayınlandığı için onlara gidemediğimizi düşünüyorum. Bana bu sektör şunu söyleyemez; daha önce 23:30’da dizi yayınladık ve tuttu. Ne yazık ki böyle bir örnek yok. İşler Güçler de yayına geç girdi ama önce reyting ölçümlerinde değil sosyal medyada rüştünü ispatladı. Oysa bizim durumumuz da, sosyal medya ölçümlerine baktığımızda, fena değildi.

Çekimlerde sen bana sürekli “Bak güzel olacak, bilmem kaç bölüm gideceğiz” diyorken dördüncü bölümde şalteri indirdik. Yetmezmiş gibi, bir de komedi dizisini dramla bitirdik. Bu arada sahi, Ali Kemal öldü mü, ölmedi mi? En son sen binadan düştün ve dizi orada bitti.

Doğru. İş yayından kalktığı için senaryonun devamını göremedik, böyle saçma bir şekilde bitmiş oldu. Ne yazık ki sektör acımasız bir şekilde dizileri, finalini dahi yapamadan yayından kaldırma politikası uyguluyor. Bu yüzden de her şey havada kalıyor. Biz tabii ki devam edeceğini umuyorduk. Ben de setteki arkadaşlarıma umut aşılamak için hep “Devam edeceğiz; 30 bölüm, 40 bölüm çekeceğiz” diye konuşup duruyordum.

Evet, herkesin moralini çok yükseltiyordun ve yaş tahtaya basmayacağını söylüyordun. Hayatında ilk defa yaş tahtaya basmış mı oldun şimdi?

Hayır efendim. Daha önce de yaş tahtaya bastık. Ama bir televizyoncu ya da televizyonda şov yapan herhangi bir programcı için önemli olan istatistiktir. Eğer 10 işinden sekizi, 10’uncu bölümü bile göremeden yayından kaldırılıyorsa durum vahimdir. Bugüne kadar 10 iş yaptıysam üçü yayından kalktı. İstatistiksel olarak yüzde 50-60 başarı söz konusu. Bu da şu anda yeterli görünüyor. Ama bugüne kadar, en kısa sürede yayından kalkan işim bu oldu. Daha önceki rekorum 20 bölümdü.

Artık oyuncuların daha kısa süreli dizilerde oynama şartı koşmaya başladığı bir zamandayız. Sence bu sektör için mümkün mü?

Mümkün değilçünkü bizim sektörün asıl yöneticisi ve sponsoru reklamverenlerdir. Bir 120 dakikalık dizinin içine reklam girmek var, bir de 60 dakikalık işin içine. Orta ve küçük ölçekli markalar, 120 dakikaya reklam verebiliyorlar. Oysa dizi 60 ya da 70 dakikaya düştüğünde buralara giremeyeceklerdir. Oyuncunun tarafından baktığımızda, 60 dakikalık performans daha kuvvetli. Fakat yapımcılar, kanallar ve reklamverenler açısından kötü bir durum bu. Bu nedenle bizde diyoruz ki, 120 dakikalık işte reklamın saniyesine şu kadar alıyorsanız, 70 dakikalık işte iki katını alınız efendim. Yok, kabul etmiyorlar. Oysa süresi kısa diye bir dizinin tutmaması söz konusu değil. Mesela Galip Derviş adlı dizi, bu duruma verilebilecek en güzel örnek. Süresi 55 dakika ve ilk 10’a giriyor. Gerçi yayın saati de 22.30, bizim gibi 23.30 değil... Neredeyse prime-time dışında yayınlanıyorduk. Bu nedenle bizim dizinin tutma olasılığı zaten çok düşüktü. Bunun üstüne bir de kanal büyük reyting beklentisi içine girdi. Haliyle tutmadı.

Bir de biz çekimlere Eylül ayında başladık, ancak Şubat başında yayına girebildik.

Bu da ne yazık ki bizim şanssızlığımız oldu. Kanallar bu aralar, ya tutarsa politikası güdüyor. O yüzden sürekli birtakım işler yayına girip çıkıyor. Bu sene 70 küsur dizi girmiş yayına ve doğru dürüst tutan çok az iş hatırlıyorum. Bunlardan biri Med Cezir, diğeri de Aramızda Kalsın. Bu korkunç başarısız bir istatistik.

Peki dizi döneminin bittiğini düşünüyor musun?

Hayır, hayır. Önümüzdeki 5-10 yıl içinde de biteceğini düşünmüyorum ama sürelerin kısaltılması, kaliteye daha fazla önem verilmesi gerek. Çünkü yaklaşık 50 ülkeye dizi ihraç ediyoruz. Orada da diziler genelde 55 dakika sürüyor. Gerçi sektör, bir bölümden iki bölüm çıkararak orada da kâr ediyor. Yine de belki kalite yükseltilip Avrupa’nın büyük ülkelerine de dizi ihracatı başlayabilir.

Yeni projelerinden bahsedelim biraz da. Komedi mi ya da geçen seneki gibi drama mı tercih edeceksin?

Benim için aslolan senaryodur. Mesela Ne Diyosuun!’da da senaryoya âşık olmuştum. Çok zekice bir iş olduğunu düşünmüştüm. Efektleri, gençliğe yönelik olması, komedinin çok sulu olmaması, cast’ının tatlı insanlardan oluşması... 20 dakikada vurulduğum bir senaryoydu. Öğretmenken psikopata dönüşen bir karakter... Gerçekten aslolan senaryodur. İyi bir sit-com ya da iyi bir dramada yer alabilirim. Özellikle televizyonda rol aldığım işlerin kalitesi anlamında hata yaptığımı düşünmüyorum. Ne Diyosuun! da bence eli ayağı çok düzgün bir iş oldu. Evet biraz karışık ve hızlı aktı ama biz bunu tercih ettik zaten. Kitlesi olduğunu düşündük ama onlara ulaşamadık.

Tiyatrodan geldin ama son iki senedir yapmıyorsun. Şimdi dizi de bitti. Gündeminde tiyatro oyunu ya da herhangi başka bir proje var mı?

Tiyatro her zaman gönlümüzün aslanıdır ama en son, iki sene önce Haluk Bilginer’in Oyun Atölyesi’nde Macbeth’te rol almıştım ve çok yorulmuştum. O yüzden tiyatro planlarını şimdilik rafa kaldırdım. Ama büyük ihtimalle bu yaz bir film yaparım. Ondan sonra da önümüzdeki sezon, ne yazık ki 120 dakikalık işlere bakarım. Çünkü 60 dakikalık işlerin çok daha riskli olduğunu anladım. Biraz daha garanti, tutması muhtemel işler bulacağım sanırım.

Röportajın tamamı ve çok daha fazlası GQ Türkiye Nisan sayısında ve GQ Türkiye iPhone/iPad edisyonunda...

İZLE
UYSALLAR GQ HYPE'TA
İlgili Başlıklar
Daha Fazlası